26 Nisan 2015 19:38
Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, muhalefet partisinin ekonomik vaatlerini yerine getirmesinin mümkün olmadığını, olma ihtimalinde Türkiye'nin sonunun Yunanistan'a benzeyebileceğini öne sürdü.
Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, katıldığı bir programında gündeme ilişkin soruları cevaplandırdı.
Siyasi partilerin seçim vaatleriyle ilgili değerlendirilmesinin sorulması üzerine Babacan, bu dönemin Türkiye'nin önemli bir seçime doğru gittiğini, bu seçimin ardından Türkiye'nin 2019'a kadar seçimsiz bir döneme gireceğini, cumhurbaşkanı, yerel ve genel seçimlerinin 2019'da olacağını söyledi. Son 13 yıldır ilk defa kesintisiz bir dönem olacağını dile getiren Babacan, dolayısıyla bu seçimlerin çok belirleyici olacağını ifade etti.
Türkiye'nin demokratik yapısındaki en önemli problemlerinden birinin muhalefet sorunu olduğuna dikkati çeken Babacan, iktidara gerçekten alternatif olabilecek gerçekçi projeler ortaya koyan muhalefetin Türkiye'de hala olmamasının ciddi bir problem olduğunu söyledi. Her sıhhatli demokraside mutlaka ciddi, saygın muhalefet partilerinin olduğunu anlatan Babacan, "Her muhalefet partisi, ileri demokrasilerde, iktidarın alternatifi gibi ya da iktidara kolayca geldiğinde programıyla, kadrolarıyla her şeyiyle hazır bir görüntü çizer. Bu seçime giderken maalesef şunu görüyoruz ki ana muhalefet partisi dahil şu anda Türkiye'de muhalefet partilerinin iktidar olma gibi ciddi bir hedefleri, hayalleri yok. Bu, seçim beyannamelerinden ve ortaya koydukları projelerinden, açıklamalarından bir kez daha ortaya çıktı" diye konuştu.
Söz konusu vaatlerin içeriğine bakıldığında, Türkiye ekonomisinden azıcık anlayan, 4 işlemi bilen herkesin kolayca oturup 15-20 dakikada çıkaracağı hesaplar olduğunu dile getiren Babacan, Türkiye'nin bütçe gelirinin tamamının vatandaşlardan toplanan gelirden oluştuğunu, bütçe harcamasının da çalışanların ve emeklilerin maaşları, yatırımlar, devletin cari giderleri, savunma, eğitim, sağlık, adalet gibi devletin asli fonksiyonlarına harcandığını söyledi.
İlave harcanan her bir kalemin mutlaka karşılığında bütçede nasıl denkleştireceğinin ortaya konması gerektiğini bildiren Babacan, dünyanın en büyük 20 ülkesi arasındaki Türkiye'nin, bu yıl seçilmiş bir başkan sıfatıyla G20 masasında oturduğunu ifade etti. Dünyanın en büyük 20 ülkesinden birinin ekonomisinin çok ciddi, inanılır ve güvenilir projelerle yönetilmesi gerektiğini belirten Babacan, bütçe dengelerine dikkat etmeden, ilave harcamaların nereden-nasıl karşılanacağını ortaya koymadan açıklanan her bir projenin hayal ürünü olduğunu kaydetti.
Bütçe dengelerinde harcamayla beraber onu dengeleyecek başka bir harcamanın azaltılacağını ya ilave gelir bulunacağını anlatan Babacan, "Bütçenin denkliği önemli değil, bütçe açığı varsın artsın, muhalefet partisinin ekonomi kurmaylarının açıklamalarına baktığınızda onu görüyoruz. O hesaplar yanlış. Maliye Bakanlığının yaptığı hesaplar, kendilerinin ortaya koyduğu hesaplardan çok daha farklı" ifadelerini kullandı.
Bütçe açık verirse daha çok borçlanılması gerektiğini, bu kadar yüksek miktarda borçlanmak için Hazine piyasa girdiği zaman piyasa faizlerinin çok yükseleceğini belirten Babacan, "Çünkü devletin borçlanmaya ihtiyacı artınca çok yüksek faiz oluşacaktır piyasada. Yüksek faizin de bedelini yine millet olarak hep beraber ödeyeceğiz. Uluslararası çevrelerde olsun Türkiye içindeki belli başlı, hesap kitap bilen ve dürüstçe düşündüğünü söyleyen çevrelerin analizleri ile bizimkiler tamamen örtüşüyor" dedi.
Seçim vaatlerinin yerine getirilmesi halinde ne olacağı sorusuna Babacan, "Bunların gerçekten Türkiye'de yapılacağına piyasalar, iş çevreleri inanıyor olsa bugünden zaten ekonomi allak bullak olur. Bugünden faizler en az yüzde 16-17'lere çıkar, daha da ilerisi olabilir. Çünkü piyasa hemen şu hesabı yapar bunlar gerçekten yapılacaksa, bu kadar para harcanacaksa, buna dönük tekrar piyasadan borçlanacaksa, devletin bu kadar çok borçlanmaya ihtiyacı olacaksa demek ki bu yüksek borçlanma ihtiyacı faizleri nasıl olsa artıracak diye bugünden" diye konuştu.
Babacan, anketlerin, Ak Parti'nin yeniden tek parti iktidar olacağını gösterdiğini belrterek sözlerini şöyle sürdürdü:
"Buna piyasa inandığı için ve tek parti iktidarıyla AK Parti iş başına geldiği zaman makul ekonomi politikalarına inandığı için şu anda piyasa göstergeleri nispeten makul seviyelerde seyrediyor. Böyle garip, son derece tutarsız politikaların Türkiye'de gerçekten uygulanacak olduğuna bir inansalar, kendi iç dünyamızda daha başlamadan alt üst olur.
İşin başında bunları açıkladıkları anda yasaları geçirirken öyle bir karışır ki ortalık ondan sonra 94 krizinden, 2001 krizinden farklı olmaz. Çünkü o günlere baktığınızda Türkiye'nin ekonomik tablosu böyleydi. Aşırı borçlanma, karşılıksız para basma, bunlar Türkiye'yi IMF'den borç para isteme durumuna düşüren politikalarıdır. Bu açıklamalarda ne var ne yoksa bi bakın 1990'larda uygulanan hesapsız kitapsız, popülizme dayalı politikalardır.
Muhalefet partilerine baktığımız da ister CHP zihniyetinin geçmişine bakalım ister MHP'ye bakalım bunların iktidar olduğu dönemlerde Türkiye maalesef bir türlü selamete erememiş. Türkiye ekonomisi kriz arkasına kriz yaşamış. Bizden önceki koalisyon hükümetinde belki CHP yoktu ama onların zihniyetini temsil eden bir parti vardı. 2001 krizi gibi Türkiye'nin milli gelirinin üçte birini bir anda kaybettiği bir kriz, bunların iktidarı döneminde yaşandı. Bunlar aynen o dönemleri getirecek politikalar."
CHP'nin, seçim bildirgesinde yer verdiği vergi politikası ile emekliler ve asgari ücretlilere yönelik vaatlerinin hatırlatılması üzerine de Babacan, Türkiye'nin vergi oranlarının AK Parti iktidarı döneminde düşürüldüğünü, bunların Türkiye ekonomisinin sıhhatli bir şekilde büyümesi için çok önemli olduğunu söyledi.
"Bunlar ya vergi artırırlar ya da gidip daha fazla borçlanmak zorunda kalırlar en sonunda da IMF'nin eline düşerler" dediklerini, daha önce bunların yaşandığını anlatan Babacan, bu politikaların o günleri çağrıştıran politikalar olduğunu ifade etti. Babacan, bunların tutarsız politikalar olduğunu kaydetti.
Türkiye'de vergi artışına karşı olduklarını dile getiren Babacan, vergi oranlarının bütçe imkanı elverdiği müddetçe daha da düşürülmesi gerektiğine inandıklarını, lüks tüketimde ciddi vergi alındığını anlattı.
Babacan, AK Parti'nin seçim beyannamesinde gelir dağılımının daha da iyileşmesi ile vergi politikalarında neler yapılması gerektiğini, harcama kompozisyonunun ne yönde, nasıl değiştirilmesiyle ilgili detaylı açıklama yaptıklarını söyledi.
İktidar partisi olarak geniş kitlelere ne vadettiklerinin sorulması üzerine Babacan, diğer partilerden farklarının 13 yıllık icraatlarının söz konusu olduğunu bildirdi. Türkiye'de her bir toplum kesiminin gelirinin reel anlamda yükseldiğini belirten Babacan, "Biz bunun devam edeceğini düşüyoruz ama bunlar basamak basamak olacak. Birden bire olmayan bir kaynağı hayali bir kaynağı dağıtacağını söyleyerek ekonomi yönetilmez. Türkiye'nin ekonomisi geliştikçe, uluslararası itibarı, ihracatı, üretimi arttıkça bu artan büyüklükten toplumun her kesimi daha fazla daha fazla daha fazla pay alacak. Son 13 yıldır olduğu gibi bundan sonraki dönemde de bunun devam edeceğini biz söylüyoruz. En önemli farkımız bu. Diğer partilerin geçmiş icraatlarıyla ilgili söyleyebilecekleri hiçbir şey yok" yanıtını verdi.
Geçmişte kendilerine fırsat verildiğinde ne yapabildiklerinin ortada olduğunu belirten Babacan, "Ama bizim çok yakın bir dönemde çok çok başarılı bir icraat dönemimiz var. Bu yaptıklarımız, gelecekte yapacaklarımızın en önemli garantisini oluşturur" dedi.
Türkiye'nin etrafındaki ülkelerin çok önemli sorunlar yaşadığına işaret eden Babacan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"İstikrar bir kere sarsıldığında bir ülkenin ne duruma düşeceğini etrafımızdan görebiliyoruz. Bakın Yunanistan'a, geçen yıl 100 bin memur işten atıldı. Memur ve emekli maaşlarını düşürdüler. Bol keseden dağıtıyorlardı bir dönem. Avrupa Birliği'nden (AB) parayı alıyorlardı ki bizim öyle bir imkanımız yok. Mesela Polonya'ya bu yıl milli gelirinin yüzde 4'ü kadar AB'den hibe geliyor. Bizim milli gelirimizin yüzde 4'ü demek, 32 milyar dolar. Türkiye'ye bir yerlerden yılda 32 milyar dolar hibe gelse, herhalde çok farklı şeyler biz de yaparız ama Yunanistan örneği... Ne kadar bedava para gelirse gelsin ki bizim öyle bedava para gelen bir yerimiz yok. Dikkatli harcanmazsa, har vurup harman savrulursa bir ülkenin ne duruma düşeceği komşumuzdan belli."
Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, "CHP bunları yaparsa, Yunanistan oluruz mu diyorsunuz?" sorusuna da "Bunları yaparsa değil, zaten inşallah öyle bir ihtimal yok, yapabilecek fırsatı halkımız onlara vermez ama Türkiye'de öyle yanlış politikalar uygulanırsa, sonucu Yunanistan, iflas noktasına gelen bir ülkedir" dedi.
Bir yıldan daha az bir sürede dünyanın en çok kullanılan para birimleri olan avro ve doların, birbirine karşı yüzde 30-35 değer kazanıp, kaybedebildiği bir dönemde olunduğunu ifade eden Babacan, "Kurdaki hareketlilik sadece Türkiye'de değil, dünyanın her yerinde olan bir gerçek" dedi.
Türkiye'ye özel bazı sebeplerin de dövizin değerlenmesini beraberinde getirdiğini ifade eden Babacan, asıl sebebin dış dalga olduğunu bildirdi.
Türkiye'nin 2 yıldır yüksek faiz dönemi yaşadığına ilişkin yorumları da değerlendiren Babacan, göreve başladığında Hazine'nin yüzde 66 ile borçlandığını, 9 aydan uzun süre piyasadan borçlanma imkanı olmadığını hatırlattı. O zaman enflasyonun yüzde 29'lar civarında olduğunu ifade eden Babacan, şunları kaydetti:
"Bugün çok şükür çok daha normal hale gelmiş bir ekonomi görüyoruz. Türkiye'de Hazine'nin borçlanma faizleri bugün 9-10 arası, ileriye doğru enflasyon beklentisine bağlı belki 7 gibi bir rakam öngörüyoruz. Nereden nereye geldiğimiz değerlendirildiğinde elde edilen başarı çok çok büyük. Hazine'nin borçlanma faizi piyasada oluşur. Hazine'nin borçlanma faizinin en önemli belirleyicisi ileriye doğru enflasyon beklentisidir. Hazine'ye borç verecekler, örneğin ileriki 10 yıla bakıyor enflasyon hesabı yapıyor. Bu ne demek önümüzdeki yıllarda piyasanın beklentisi enflasyonun yüzde 6-7'lerde olacağı, 2 puan da risk primi koysak yüzde 9'lar civarında olur. Enflasyon beklentisi düşerse Hazine'nin borçlanma faizi anında düşer."
İşsizlik rakamlarındaki yükselişin sorulması üzerine de Babacan, burada değişik bir tablonun ortaya çıktığını söyledi.
Babacan, 2013-2014 yıllarında Türkiye'de toplam çalışan sayısının 1 milyon 300 bin kişi arttığını ancak bunun yanında iş gücüne katılımın daha çok arttığını belirterek, "Son 3 yılda şimdiye kadar görmediğimiz hızda iş gücüne katılım arttı. Özellikle üniversite mezunu olan kadınlarda iş gücüne katılım çok hızlı artıyor. Geleneksel verilerimize göre, kadınlarda iş gücüne katılım oranı yüzde 30, erkeklerde yüzde 70 civarında. Son 3 yılda ise yeni işe giren her 100 kişiden 46'sı kadın, 54'ü erkek. Bu, genel anlamda ekonomimizin verimliliğinin yükselmesi açısından iyi bir şey" değerlendirmesinde bulundu.
Türkiye'de ekonominin büyüdüğünü ve istihdam üretildiğini vurgulayan Babacan, Türkiye'nin, istihdamın en hızlı arttığı birkaç ülkeden biri olduğuna dikkati çekti.
İşsizlik rakamlarına ilişkin yeni tedbirler aldıklarına da değinen Babacan, özellikle işe yeni girenlere verilen destekten çok önemli sonuçlar beklediklerini söyledi. Bir gencin, yeni bir işe başladığında ilk 6 ay boyunca maaşının devlet tarafından ödeneceğini aktaran Babacan, bunun devamında şartlara bağlı olarak bir süre daha SGK işveren priminin de devlet tarafından karşılanacağını kaydetti.
© Tüm hakları saklıdır.