T24 - Devlet Bakanı Babacan, görevinden ayrılan Ersin Özince'nin, kredi sınırlamalarıyla ilgili sözlerini, ''49 tane genel müdür var, bizim her bankanın genel müdürünün söylediklerine tekrar cevap vermemiz, laf yetiştirmemiz gibi bir pozisyonumuz olamaz'' şeklinde değerlendirdi.
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, Çin'in Nanjing şehrinde düzenlenen G20 toplantısına katıldıktan sonra geldiği Pekin'de, Türk gazetecilerin sorularını yanıtlarken, bankacılık sektörünün Türkiye'ye çok büyük maliyetler getirmiş bir sektör olduğunu söyledi.
Babacan, "polisiye tedbir almak istemiyoruz" şeklindeki sözlerine, görevinden dün itibariyle ayrılan Bankalar Birliği Başkanı ve İş Bankası Genel Müdürü Ersin Özince'nin tepki gösterdiğinin hatırlatılması üzerine, "49 tane genel müdür var. Bizim her bankanın genel müdürünün söylediklerine tekrar cevap vermemiz, laf yetiştirmemiz gibi bir pozisyonumuz olamaz" diye konuştu.
Almış oldukları tüm kararların, Merkez Bankası'nın ve ilgili tüm birimlerin uygulamış olduğu tüm politikaların, Türkiye'nin uzun vadeli istikrarı için uygulanan kararlar ve politikalar olduğunu söyleyen Babacan, uzun vadeli istikrar gözetilmeden kısa vadeli bakış açısıyla yapılan uygulamalardan yine Türkiye'nin zarar gördüğü görüşünü dile getirdi. Babacan, şöyle konuştu:
"2000-2001 krizinde, bankacılık krizi sebebiyle, o krizin açıklarını kapatmak sebebiyle hazinenin çok büyük bir borç yükü altına sokulması söz konusu olmuştu. Biz o borçların ödemesini, daha yeni Ekim 2010'da tamamladık. Türkiye Cumhuriyeti hazinesi 10 yıldır Türk bankacılık sektörünün maliyetlerini karşılamak için bedel ödedi. Bu bedelin toplamı, borçlanma faiziyle bugüne getirdiğimizde 380 milyar lira ediyor. Bu 380 milyar lirayı halkımızın kolay anlaması için ne alabiliriz diye şöyle ifade edeyim, 380 milyar liraya 10 milyon adet otomobil alabilirsiniz, 5 milyon adet daire satın alınabilir. Olayın vahametini ve boyutlarını söylemek için bunu özellikle kastediyorum."
Bankacılıkla ilgili alınan bütün kararların uzun vadeli istikrar ve Türkiye'ye yeni bedeller ödetmemek için olduğunu belirten Babacan, eğer banka sadece kendi bir yıllık karını gözeterek hareket ederse, bu hareketlerin toplamı Türkiye'yi istikrarsız bir ortama götürebilir ve Türkiye'ye yeni bedeller ödetebilir" dedi.
Halka yeni bedeller ödetmemek için bu kararları aldıklarına işaret eden Babacan, bankacılık sektörünün bugünkü sağlam yapısının, yaptıkları düzenlemeler sayesinde olduğunu ifade etti.
Türk bankacılık sistemi sapasağlam ayakta
Babacan, sözlerini şöyle sürdürdü: “Aksi halde Avrupa'da, Amerika’da bunca banka batarken, hatta Amerika'daki, Avrupa'daki bankaların Türkiye şubeleri sapasağlam ayakta dururken, kendi evlerinde bankalar batıyorsa, bunlar aynı sahibi, aynı yöneticisi olan bankalar, bizim ihtiyatlı tutumumuz, ihtiyatlı uygulamalarımız ve bankacılıkla ilgili yaptığımız düzenlemeler bankalarımızı bu krizden korumuştur. Bankacılık sektörümüzün bu krizi başarılı şekilde geçmesini sağlamıştır. Bütün dünya kasıp kavrulurken, Türk bankacılık sistemi sapasağlam ayaktadır. Bunun sebebi hükümet olarak yaptığımız düzenlemelerdir, 2004, 2005, 2006;da yaptığımız reformlardır. Bunun unutulmaması, sürekli göz önünde bulundurulması lazım. İstikrar adına en sert tedbirleri almaktan hiçbir zaman kaçınmayız. Zaten bu işe başlarken de bunu açıkça ortaya koyduk."
Ağlayanların, sızlayanların olması gayet doğal
Önemli olanın Türkiye Cumhuriyeti'nin ve vatandaşlarının uzun vadeli istikrarı ve uzun vadede refahı olduğunu vurgulayan Babacan, bunu sağlamak için hiçbir tedbirden kaçınmayacaklarını söyleyerek, şunları ifade etti:
"Atılan bütün bu adımlar çocuklarımızın, torunlarımızın Türkiye'si içindir. Uygulamalar kararlılıkla devam edecektir. Biz hiçbir lobinin etki alanına girmeden dimdik durarak kararlar veriyoruz ve doğru bildiğimiz yolda da yürümeye aynen devam edeceğiz. Tabii ki ağlayanlar, sızlayanlar olabilir. Gayet doğaldır. Çünkü doğruyu yaptığınızda kısa vadede belki banka bazında hoşnut olunmayan gelişmeler olabilir. Belki karlarından birazcık fedakârlık etmek zorunda kalabilirler, ama ne adına yapıyoruz, Türkiye'ye yeniden bedeller ödetmemek adına yapıyoruz. 2000-2001 krizini hiç kimse unutmasın. Bu devletin 381 milyar TL borcu bankacılık krizi yüzündendir. O günkü bankaların kötü yönetilmesi yüzündendir ve o günkü devletin, hükümetin bu işi sıkıya almaması yüzündendir."
AB tanımlı kamu borçlarının 459,5 milyar lira olduğunu hatırlatan Babacan, "eğer o gün bankacılık krizi yaşamasaydık, yani bankalar o gün başımıza bu derdi açmasaydı bugün Türkiye'nin borcu 381 milyar daha az olacaktı. Dolayısıyla herkes devletin koyduğu düzenler içerisinde ve devletin koyduğu regülasyon ve denetim çerçevesinde işini yapmaya devam edecek" diye konuştu.
Özel sektör aktivitesiyle elde edilmiş bir büyüme bu
"Açıklamış olduğumuz orta vadeli programlarla maliye politikasına çok ciddi bir öngörülebilirlik getirdik" diyen Babacan, Türkiye'de bütçe açığı ve kamu borç stokunun bir endişe kaynağı olmaktan hızla uzaklaştığı değerlendirmesini yaptı. Babacan, şunları anlattı:
"Bu, para politikası uygulamasını hem etkinleştirdi hem kolaylaştırdı. Ancak Kasım ayından bu yana Türkiye’nin cari dengesindeki gelişmeler, bir yandan Merkez Bankası, bir yandan BDDK, bir yandan hazinenin ve ilgili tüm kuruluşların yeni bir politika setini uygulamasını beraberinde getirdi. Bu politika seti de ilgi çekiyor. Tabii henüz yolun başında sayılırız. Tam sonuçları aldık demek için henüz erken ama ilk uygulama sinyalleri şöyle bir baktığımızda olumlu görünüyor."
Çin'deki toplantılar sırasında Türkiye ekonomisiyle ilgili rakamların açıklandığını ve Türkiye'nin 2010;da yüzde 8,9 büyüdüğünü öğrendiklerini belirten Babacan, bu konuda şöyle konuştu:
"Bu, 2004'ten bu yana Türkiye'nin elde ettiği en yüksek büyüme oranı. Büyümenin kompozisyonuna baktığımızda özel sektör aktivitesiyle elde edilmiş bir büyüme bu. Biz bir yandan kamu maliyesinde sıkılaştırmaya giderken, öte yandan Türkiye'nin rekor seviyede büyüyor olması kuşkusuz önemli bir sonuç. Özellikle bu kriz döneminde pek çok ülke kamu harcamalarını artırmak suretiyle krizden çıkma yoluna gitti. Ancak bu ülkelerin zaten kamu borcu çok yüksek seviyedeydi ve daha çok kamu harcaması yapan bu ülkeleri çok ciddi zorluklar bekliyordu ve bu zorlukları Yunanistan'da, arkasından İrlanda'da şimdi Portekiz'de ve adını vermek istemediğim birkaç Avrupa ülkesinde görüyoruz. İşte, biz o dönemde uyguladığımız politikaların olumlu sonuçlarını aldık."