Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım, kulüp dergisinin Mart ayı sayısında sarı-lacivertli taraftara ve camiaya seslendi.
Aziz Yıldırım'ın Fenerbahçe ile ilgili bir anısıyla başladığı yazısı şu şekilde:
"Dereağzı’ndaki yağmurlu pazartesi sabahı, herkes için tatsız, yüzler asıktı. Kocaelispor ile oynanan kupa maçında 83. dakikada yenen gol, herkesin moralini bozmuş, teknik direktör Josef Venglos’u ise epey bir kızdırmıştı. Dereağzı’nın idman sahası kenarında bulunan yedek kulübesinde bir süre, o sabahki idmanı izledim. Takım aslında ligde iyi gidiyordu ve 89’daki o müthiş sezonun ardından camia güzel bir ritim yakalamıştı ancak taraftar daha fazlasını süreklilik gösterecek biçimde arzuluyordu.
Orada bir Fenerbahçe hayal etmiştim; tesislerinde sıcak su ve ısıtma bulunan, kısa süren yağmurda idman yapılmayacak hale gelmeyen sahası, kapasitesi o dönemkinin 2 katına çıkarılmış, daha modern, herkesin gıpta ederek bakacağı bir stadı, gelirlerine tedbir koyulmamış, sadece futbol değil futbol dışı branşlarda da Türkiye ve Avrupa’nın lideri olmuş, dünyanın her ülkesinde temsilcilikleri bulunan, kulübün öz kaynaklarının getirileriyle yönetilen, kongrelerinde grup kavgalarının ve şahsi çıkar çatışmalarının olmadığı, belli bir zümrenin değil sayısı on binleri bulan üyelerinin bulunduğu ve bunların daha fazlasına sahip bir Fenerbahçe... Yedek kulübesinin tavanından akan ve yüzüme çarpan Şubat yağmuru, beni bu hayallerden uyandırmış, gerçeğe döndürmüştü...
1998 yılının Şubat ayında, hayal ettiğim Fenerbahçe için yola çıktığımda, tam 6 yıl önce Dereağzı’ndaki o yedek kulübesinde hayal ettiklerimi getirdim zihnime, kongre salonuna girerken. Heyecanımın en önemli sebebi, Mustafa Kemal Atatürk’ün kulübüne, asırlık bir çınara başkanlık etmeye soyunmamdı. Elbette ki, bu durumun yıllar sürecek olması ve başımdan geçen, Fenerbahçe Başkanı olmasaydım hiçbir zaman tecrübe etmeyeceğim ancak bu yüzyıllık değerin lideri olmanın getirdiği; daha doğrusu benden götürdüğü olaylarla karşılaşacağım aklımın ucundan dahi geçmemişti. Tabi ne olursa olsun, başımızdan ne geçerse geçsin, her bir anıyla gurur duyduğum, aileme, evlatlarıma bırakacağım en büyük sevdaydı Fenerbahçe Sevdası.
Aldığım her nefeste Fenerbahçe vardı benim. Yağmur altında yenilemeye çalıştığımız stadın kumunu döken kepçeyi yönlendirirken de, Trabzon’da tribünde şiddete maruz kalıp dışarı çıkamayan taraftarımızı gördüğümde duyduğum öfke anında da, Samsun’daki şampiyonluk maçına gidip yetişemediğim kızımın mezuniyet döneminde de, tarihin en hararetli sayfalarında yer alacak, polisiye-dram-kurgu filmlerine taş çıkaracak senaryolarla bizleri 1 yıl boyunca gün ışığına hasret bırakan Metris’te de, küçük kızım Yaz’dan ve tüm ailemden ayrı kalmak pahasına, tutuklanacağımı bile bile dönme kararı aldığım yurtdışı tatilinde de, “Adalet” diye haykırdığım ve hala haykırmakta olduğum şu dönemde de Fenerbahçe idi ilk ve son sözüm. Çünkü motivasyonu Fenerbahçe olan yorulmazdı, pes etmezdi, vazgeçmezdi. Pes etmedik, yorulmadık, vazgeçmedik, haklı olduğumuza inandığımız yolda iflah olmaz bir kararlılıkla yürüdük. Çünkü biz, bir gün daha Fenerbahçeli olarak yaşamak için hayata bağlandık ve gerekirse o bir gün için bütün bir ömrümüzü gözden çıkardık.
Önce memleketimizin, sonra da Fenerbahçe’nin çıkarlarını herkesin ve her şeyin önünde tuttuk, Fenerbahçe için çok düşman edindik. Ancak Fenerbahçe sayesinde edindiğimiz ve Fenerbahçe’yi karşılıksız seven dostlarımızı bizler de çok sevdik.
Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanı olarak 20. yılımı tamamladığım şu günlerde, Yüce Atatürk’ün bizlere gösterdiği yolda, Fenerbahçeli kimliğimin bana verdiği güçle, tek bir günümü Fenerbahçesiz geçirmemenin bana verdiği tecrübe, gurur ve heyecanı içerisindeyim. Bu uzun ve zorluklarla dolu yolda sarı lacivert renklerimizden ve sizlerden aldığımız ilham, bizim tükenmez enerjimizin en önemli kaynağı oldu.
Ölünce mezar taşında "Fenerbahçe" yazacak olan bizlere verdiğiniz tüm destek, eleştiri ve katkı için kalpten teşekkürlerimle, sarı lacivert nice yıllara..."