CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun öncülüğünde, partinin İstanbul Milletvekili Enis Berberoğlu'nun tutuklanması sonrası başlatılan "adalet yürüyüşü"ne on dokuzuncu gününde katılan yazar Ayşe Kulin, buradaki izlenimlerini aktardı. Kılıçdaroğlu için "Adam gibi adam" tanımlaması yapan Kulin, "Adam olmak böyle bir şey ve ben o yüzden, yağmura, sıcağa ve yaşıma hiç aldırmadan, etrafta adam gibi adam bulmanın bir mucizeye dönüştüğü günümüzde, bir Adam bulmuşken hazır, keyifle peşinden yürüdüm. Yolun açık olsun Güzel Adam" diye yazdı.
Ayşe Kulin'in "Adam’la umuda yürüyüş" başlığıyla yayımlanan (8 Temmuz 2017) yazısı şöyle:
Ben “Umuda Yürüyüş” diye tanımladığım yürüyüşe, 4 Temmuz’da, 19. gününde katıldım.
O ana kadar harama hiç el uzatmamış, kul hakkı yememiş, kazandığı her kuruşu alnının teriyle hak etmiş, kimseye pusu kurmamış, iftira atmamış, siyasi amaçlarla çok iftiraya uğramış, çok çile çekmişlerin arasından çıkarak gelmesine rağmen zerre kadar intikam duygusu taşımayan Adam’ın, önce yanında sonra birkaç adım arkasında, daha sonra da hızına ayak uyduramadığım için epeyi gerisinde yürüdüm; tuhaf duygular içinde!
Adam, bir mucize yaratır gibi, yetmiş beş yılını bu yaz sonu geride bırakmaya hazırlanan yaşlı ve üzgün yüreğime taptaze umut tohumları ekiyordu. Dört bir yanımda hiçbir terör olayına karışmamış, hiçbir terör liderine sempati duymamış kimselerin çoğunlukta olduğu, Hak, Hukuk ve Adalet için yürüyen güzel insanlar vardı. Hep birlikte güzel günlere inanarak yürürken, bir sinerji yaratıyorduk. Bir iyimserlik ruhu doğuyordu. Çünkü peşine takıldığımız Adam, yerine getirilemeyecek vaatlerle, süslü ve içi boş sözlerle, bağıra çağıra, dağı taşı inleterek takmamıştı bizi peşine... Sükûneti, kararlılığı, iyimserliği ve dürüstlüğü ile kendine bağlamıştı arkasından gelenleri.
Ve Adam, bana çocukken ait olmaktan gurur duyduğum, büyürken ne yazık ki, kendilerini dindar diye tanıtanların fesatlıklarını, doymazlıklarını, yalan ve talanlarını göre göre soğuduğum dinimin kurallarını yeniden hatırlamama vesile oluyordu. Çünkü bana en büyük günahın kibir, gönül kırma, kul hakkı yeme, yalan ve iftira olduğunu öğreten Osmanlı artığı dedelerimle Boşnak ve Çerkez ninelerimin tornasından çıkmıştı sanki, o da!
Kibirsizdi, merhametliydi, nazikti, ilkeli ve dürüsttü. Küfür edenlere de, elleriyle kollarıyla çirkin hareketler yapanlara da tahammül gösteriyordu.
Adam gibi adamdı, kısacası!
Adam gibi adamın ne anlama geldiğini de, yine çocukluğumda, babam bana bir öyküyle anlatmıştı. Oğluna küçükken, ‘sen adam olamazsın’ diyen bir baba varmış. Oğlu büyümüş, büyük adam olmuş, babasına ulakla bir mektup yollamış. Baba, sen bana adam olamazsın, diyordun. Ben Büyük Adam oldum. Şu günü, şu saatte makamıma gel de gözlerinle gör, yazıyormuş mektupta. Baba da oğluna bir mektupla yanıt vermiş. Oğlum, diye yazmış, ben sana büyük adam olamazsın dememiştim, adam olamazsın demiştim. Nitekim olmamışsın işte! Eğer adam olaydın, babanı ayağına çağırmaz, büyük adam olduğun müjdesini kapısına gelir, kendin verirdin!
Adam olmak böyle bir şey ve ben o yüzden, yağmura, sıcağa ve yaşıma hiç aldırmadan, etrafta adam gibi adam bulmanın bir mucizeye dönüştüğü günümüzde, bir Adam bulmuşken hazır, keyifle peşinden yürüdüm!
Yolun açık olsun Güzel Adam!