Gündem

Ayşe Böhürler'den AKP'ye, Yeni Şafak'a ve dindarların kadın algısına eleştiri

Ayşe Böhürler dindarların kadın algısını, Ali Akel'in Yeni Şafak'la ilişkisinin kesilmesini ve AKP'yi eleştirdi

02 Haziran 2012 16:44

 

Ayşe Böhürler

(Yeni Şafak - 2 Haziran 2012)

 

Üç mesele


01 Ağustos 2001/Afyon toplantısı için hazırlanan ve sonradan düzeltmelerle Ak Parti'nin programı haline gelen "Demokratikleşme ve Zenginleşme Program Taslağı" o zamanlar bir siyasal oluşum olan Ak Parti'nin kuruluş felsefesini en iyi yansıtan kaynaklardan birisidir. O günlerde neler konuşmuşuz diye bir arşiv çalışması yaparken bu taslağa rastladım. Tüm kurucu üyelerin ittifakı ile şekillenecek olan taslağın üzerinde bir hayli alınmış notlar da var. Notları paylaşmayacağım elbette.

Ancak kuruculara yapılan davette sunulan taslak metninin temel noktalarının o gününün diliyle ifade edilişini hatırlamakta fayda olduğuna inanıyorum. Ayrıca bu taslak programdaki birçok hedefe bugün ulaşıldığını görmekten dolayı memnuniyet duyduğumu da belirtmek isterim.

01 Ağustos 2001 tarihinde Tayyip Erdoğan, Abdullah Gül, Bülent Arınç ve arkadaşlarının ortak fikirleri ile oluşturulan bu metinlerde "Demokras,i halkı özgürleştirmek ve yetkilendirmektir. Demokrasi, hukukun kurallarının yurttaşların rızasıyla oluştuğu bir rejim türüdür" sözlerine siyasal oluşumun merkezinde yer verilmiş. Bu çerçevede birey, devlet, laiklik, kadın bakışı da şu cümlelerle ifade edilmiş. "Bireyi hukukun merkezine alan, devleti bireyin hizmetine sunan bir yönetim anlayışı..., Evrensel ölçülerde hak ve özgürlüklere dayalı bir devlet anlayışını devlet yönetimi ile ilgili tüm alanlara yayan bir özgürlük anlayışı..., Devletin hukuku yerine hukuk devleti..., Bu siyasal oluşum laikliği temel bir ilke olarak görür, laikliğin arkasındaki temel düşünce devletin her türlü dini inanç ve kanaat karşısındaki tarafsızlığıdır..., tüm toplumun duyarlılıklarına saygılı etkili ve sorunları kökünden çözmeye yönelik politikalar..., Bütün kanunlarda kadınlar aleyhine ayırımcı hükümler kaldırılacaktır..."

Bu sözler Ak Parti'nin çekirdeğini oluşturdu. Bu şemsiye fikirler Türkiye'de sağdan birçok insanın bu parti etrafında birleşmesine ve halkın yarısının desteğini almasına neden oldu. Taslak programı yeniden okurken dikkatimi çeken bazı noktalar da oldu.

"Türkiye sevdası" sözünün hâkimiyetini programın her yerinde görülürken özellikle MHP'nin söyleminden Ak Parti'yi ayıran " Türk" vurgusu, programın hiç bir yerinde yer almamış.

Sunuş yazısında "bu program oldukça sade ve gerçekçi vatandaşlarımıza hesap vermeyi önceleyen ve oy avcılığı kaygılarından uzak kalınarak yazılmıştır" deniyor. Bu kısmı okurken bugün her toplumsal muhalefete %50'lik oy oranı söylemi ile karşı çıkılmasının bu ilkesel yaklaşıma zarar verdiğini düşünmeden edemedim. Burada özellikle "toplumsal muhalefet" sözünü kullanıyorum. Çünkü Türkiye'nin siyasal muhalefeti kendi fanusundan çıkamadığı gibi toplumu da yansıtamamaktadır. Bu nedenle farklı kesimleri buluşturan itirazları toplumsal muhalefet olarak görüp "ideolojik" önyargısından bağımsız ele almak gerekir. Görmek gerekir ki bu gurubun içinde liberaller olduğu gibi muhafazakârlar da var.

Aradan 11 yıl geçti. Şimdi o günlere baktığımda ne kadar çok yol kat ettiğimizi görüyorum. "Türkiye sevdası" ile çıkılan yolda geceli gündüzlü çalışarak fedakârca, cesurca, özveri ile yapılan birçok hizmetin bu itirazları da önemseyen yaklaşımlarla daha ileri bir noktaya taşınabileceğine inanıyorum. Yeter ki toplumsal muhalefetin sesini, siyasal muhalefetin yeknesak sesinden ayıralım.

Afyon'da tartışmaya açılan bu metinde "genel başkan" imzalı sunuş yazısında son söz olarak şunlar söylenmiş: "Söz veriyoruz, hiç bir şey eskisi gibi olmayacak, her şey bizimle daha iyi olacak"...


Modernleşmenin gözü kör olsun


Son iki hafta memleketin farklı bölgelerinde birçok "kadın" konulu programa katıldım. Doz aşımından gözüm karardı. Gördüm ki; dindarların kadın algısı hayal ve gerçek arasında. Para, faiz, repo, siyaset gibi konularda ayakları yere basan dindarlar bu konuda başka bir dünyada yaşıyorlar.

Onlara demek isterim ki: Tarım toplumu değerleri yok oldu, feodalite bitti, imparatorluklar tarihe karıştı, sanayi devrimi yapıldı, komünizmle mücadele, August Comte pozitivizimi, toplum analizleri falan dahi tarih oldu. İcatlar, teknolojik gelişmeler, sanal dünyalar, genetik mühendislik, tıbbi gelişmeler gibi hayatımızı değiştiren çok şey oldu ve bitti. Üretim ve tüketim ilişkileri değişti, toplum değişti, "ev" değişti, "kamusal alan" icat oldu, "kadın" da "erkek" de değişti. "Ev işleri değişti", "iş kolları değişti", "aile değişti"... Ne yazık ki artık daha uzun yaşıyoruz ve kadınlar ve erkekler olarak birbirimize daha uzun tahammül etmemiz gerekiyor.

Bu değişimler de iyi bir şey değil elbette biliyorum! Keşke her şey değişse de erkeklerin pür modernliğine inat, kadınlar değişmeseydi. Ama olmadı! Tarihe direnemediler, lanet olsun ki onlar da değişmek zorunda kaldı.

Bu modernizmin de gözü kör olsun. Virginia Wolf'den Simone de Bouvair'e tüm okuduğum kitapları yakmak istiyorum. Niye Gazali ile yetinmedim ki! Bi de Erzurumlu İbrahim Hakkı'nın Marifetnamesi bile bana yeterdi!

Valla isyan halindeyim!100 yıl önce tartışıldığını okuduğumuz mevzuları 30 yıl önce de tartışmıştık, bugün de aynı konular, aynı argümanlarla tartışılıyor. Bu hayali kadın algısı İslam'ın temel ilkelerinden güç almış olsa bir dindar olarak itiraz etmeyecek "işittik ve itaat ettik" diyeceğim. Ancak erkek nefsinin istekleri ile şekillenen dini bir söylemin kadınlara kabul ettirilmesi mümkün değil.


Ali Akel'e niye tahammül edilmedi?


Yalçın Akdoğan'ın dünkü yazısında hak verdiğim çok şey var. Ali Akel meselesinde ne Başbakan'ın ne de yakınlarının haberinin ve etkisinin olmadığını biliyorum. Ancak Yalçın Akdoğan'ın "eğer bir yazar, gazete patronajının tahammül çerçevesini aşan değerlendirmeler yaptığından dolayı sorun yaşıyorsa burada tartışılması gereken hükümet-medya ilişkisi değil, yönetim-yazar ilişkisidir" cümlesindeki "tahammül"'e takıldım.

Yeni Şafak gazetesi, yazarları ile para ilişkisi güçlü bir gazete değildir. Yeni şafak yazarları iyi paralar verildiği için değil, fikirlerini özgürce savunabildikleri için burada yazarlar. Şimdiye kadar hiç bir yazıya müdahale edildiğini duymadım. İlk defa şahit olduğumuz bu olayın sebebi "yönetim-yazar ilişkisindeki tahammülü aşan şeyler" ise de bu kriterleri de doğrusu merak ettim.