Gündem

Ayşe Arman, ahlak bozuyor

Melih Aşık, Milliyet'in satılması konusunda, 'Uzun dönem yazabileceğimi zannetmiyorum. Akın İpek bizi atmayacaksa Milliyet’i neden alsın' diye yanıtladı.

11 Ocak 2010 02:00

Gazeteci-yazar Melih Aşık, Milliyet'in satılması sorusuna, 'Akın İpek bizi atmayacaksa Milliyet’i neden alsın' diye yanıtladı.

Güneş gazetesinde Arka Pencere köşesini hazırlamaya ve yazarlığa başlayan ve aynı köşeyi,1986'dan bu yana Milliyet gazetesiinde Açık Pencere adıyla sürdüren gazeteci-yazar Melih Aşık, Akşam gazetesi muhabirlerinden Nagehan Alçı'nın sorularını yanıtladı:

Yaşlı yazar-genç yazar tartışmasında sanıyorum insanlar sizi ilk kategoriye sokuyor. Bu tartışmaya ne diyorsunuz?

Ben bu tartışmayı pek anlamadım. Nasıl geçit verilebilir yeni isimlere? Mesela Hasan Pulur bugün istifa etti, diyelim. Oraya Atılgan Bayar’ı mı koyacaklar?

Öyle değil tabii ama eskiler gittikçe yerlerine yenileri gelecektir.

Bakın, Milliyet’te bundan 10 yıl öncesinden geriye sayarsak Tarhan Erdem yazarların okunma oranını araştırırdı. Kimin çok okunduğu belli. Bir de uzman yazarlar var. Sami Kohen, Rıza Türmen gibi. Bunlar çok okunmasa da önemli bir işlevi yerine getirir.

Yani yazar çok okunmazsa ya da bir boşluğu doldurmazsa gider mi diyorsunuz?

Evet, ya da mesela yazar gazeteye itibar getirir. Mesela Oktay Ekşi. Hem baş yazar, hem bir gazetecilik kurumunun başında. İtibarlı olmak, uzman olmak ya da çok okunmak, bir boşluğu doldurmak önemli.

Zaten tartışılan da bu. Okunmadığı ya da boşluk doldurmadığı halde sayfa dolduranlar var deniyor. Örnek olarak da ilk sırada Hasan Pulur veriliyor.

Yapmayın! Son beş yılı hariç tutuyorum, Hasan ve ben bu gazetenin en çok okunan iki yazarıyız.

Peki ya bugün?

Bugün olmayabilir ama yazarlar skalasında hâlâ ortanın üzerinde Hasan Pulur.

Kendinizden Pulur ile aynı cümle içinde bahsettiniz. Aynı kategoride mi görüyorsunuz?

Bazı açılardan aynı sepette görebilirim. Dünyaya bakışım Pulur’la, İlhan Selçuk’la, Oktay Ekşi’yle benzeşir.

- Siz kendinizi genç yazar olarak mı yaşlı yazar olarak mı görüyorsunuz?

Ben genç yazarım. (gülüyor)

Ama 65’in üzerindesiniz? ( Aşık 1942 doğumlu.)

Bu işin bir mental boyutu var. Gençliğin ölçüsü ne ki? Bir ara Canan Barlas “Blue jean giyip, hamburger yiyen gençtir” demişti mesela. Şimdi bir Halil İnalcık var, 90’a yakın ama pırıl pırıl bir beyin.

Bu işin bir limiti yok mu? Son dakikaya kadar yazarlık yapılabilir mi?

Köşe yazarlığı çok yorucu bir şey. Her gün baskı altındasınız. Baskılar sizi yorarsa bırakabilirsiniz.

Siz önümüzdeki dönemde bırakmayı düşünüyor musunuz?

Hayır, ben bir iş yaptığıma inanıyorum. Başka yerlerde yazılmayanları yazıyorum. Kendimi de yazar olarak tanımlamıyorum. Ben gazeteciyim.

- Sizin yazdığınız gazetenin satılacağı yönünde söylentiler var. Akın İpek’in ismi geçiyor. İpek alırsa Milliyet’te yazmaya devam eder misiniz?

Uzun dönem yazabileceğimi zannetmiyorum. Hem onlar hem de benim açımdan olmaz. Zaten bizi atmayacaklarsa niye alıyorlar gazeteyi?

Ama sizi atmanın epey masraflı olduğu söyleniyor.

Yok, benim kıdem tazminatım filan yok. Atarlarsa masraflı olabiliriz tabii ama ben, Hasan Pulur, Sami Kohen telifli çalışıyoruz, emekliyiz.

Diyelim ki böyle bir şey oldu. Başka bir gazeteye geçmeyi düşünür müsünüz?

Tabii, özgür bir gazetede yazmak isterim.

İddia edilen satış gerçekleşirse hangi gazeteleri düşünürsünüz?

Sizin kapınızı çalacağım bu durumda (gülüyor). Bakın ben inandığım, faydalı olacağını düşündüğüm şeyleri yazıyorum. Bunlara izin verenlerle çalışırım.

Özgür gazete derken hangi gazeteyi kastediyorsunuz?

Bilmiyorum ama şunu biliyorum ki ben Milliyet’te çok özgür yazdım. 24 yılda ufak tefek şeyler dışında hiç müdahale edilmedi yazılarıma.

Bu mesleği bırakmak için bir yaş limitiniz var mı?

Hayır, yok. Bu çok uçsuz bucaksız bir iş. Bu bakımdan mutluyum. Emekliliği yok, benim okuldaki arkadaşlarımın tümü şimdi emekli mesela.

- Milliyet cumhuriyetin değerlerini temsil eden sembol bir gazetedir. Kemik bir okurundan bahsedilir. Bu bugün hâlâ geçerli mi?

Doğrudur, eskiden bir Milliyet okuru vardı. Şimdi ne kadarı kaldı bilmiyorum.

- Şimdi derken ne zamandan beri?

Son 10 yıl. Ufuk Güldemir’in gelmesinden sonra. O zamandan sonra gazete magazine yöneldi. Onun öncesinde köklü bir okur vardı. Hasan Pulur hala onların idolüdür. Bakın Türkiye’de bir yazarın önemli özelliklerinden biri inandırıcı olmasıdır. Ben inandırıcılığımı anca 10 yıl sonra sağlayabildim. Bir yazarın bir gazetenin parçası olması zor bir iştir, zaman ister.

- Kimler hangi gazetelerin parçaları bugün?

Mesela şu anda Hürriyet’in parçaları Ertuğrul Özkök, Oktay Ekşi’dir. Çölaşan ve Bekir Coşkun da öyleydi.

Siz de herhalde Milliyet’in parçasısınız.

Onu ben söyleyemem ama benim bir okuyucum var. O okuyucu bana çok güveniyor ve bizim gazetedeki başka bir takım arkadaşları bana şikâyet ediyor.

Kendimi yalnız hissediyorum

- Türkiye çok kamplaştı. Siz de bir kampa ait görünen isimlerin başında geliyorsunuz. Bir yere ait, taraf görünmekten rahatsız mısınız?

Hayır, benim yalnızca şöyle bir rahatsızlığım var: Büyük baskı altındayım. Her gün iktidara yakın çevrelerden birçok mail geliyor. Yoksa tabii ki tarafım. Cumhuriyetten, laiklikten yana taraf. Her şeyin ortasında duramazsınız. Olur mu öyle şey? Bu çıkarcılık. Herkesle arayı iyi tutmak için yapılan bir şey.

Milliyet’te yakın zamanda yayın yönetmeni değişikliği oldu. Tayfun Devecioğlu’nun gelmesi ile birlikte iktidarın gazeteye bakışında değişiklik olmuş mudur?

Onu bilmiyorum ama bu iktidar zerre kadar toleranslı değil.

Bunları söylerken kendinizi yalnız hissediyor musunuz?

Ediyorum tabii.

- Bunu avantaj olarak görüyor musunuz?

Hayır, çok sıkılıyorum. Ben zamanında film yapmak, hikaye yazmak isteyen romantik bir adamdım. Bu işlerin adamı değilim. Ama bugün mecburen kozmik oda, Ergenekon gibi şeyler yazıyorum.

- Neden buna mecbur olasınız?

Benim sütunum eskiden mizah sütunuydu. Siyasi mizah yapıyordum. Ufuk Güldemir gelip, gazete magazinleşince ben ciddileşmek durumunda kaldım.

- O zaman medyadaki gidişle sizin kariyerinizdeki gidiş arasında bir ters orantı var? Medyada yükselen değer “sit-com gazeteciliği”.

Nedir bu sit-com gazeteciliği? Ben bilmiyorum. Mesela Ayşe Arman dikkat çekiyor ama bu iş mi? Onun anlattıkları bir gazetede olması gereken şeyler mi? Ayşe Arman’ı değil, Melahat Hanım’ı alıp bikinili fotoğrafını koysanız o da ilgi çeker. Bir kadının kadınsal özellikleriyle tiraj alması yanlış.


Ayşe Arman ahlak bozuyor

- Biraz önce birlikte fotoğraf çektirirken, “Siz fotoğrafta olmasanız kimse beni okumaz” diye takıldınız...

(Gülüyor...) Tabii ki kadın estetiği, zarafeti önemli. Siz bacak açmıyorsunuz ki! Arman röportajda durduk yerde bacağını açıyor. Bu ahlak bozucu. Yok efendim, kocasıyla sabaha kadar sevişiyormuş. En cahil adam da sevişiyor zaten.

- Bunların dile getirilmesi tabu yıkmak açısından anlamlı değil mi?

Hayır, tabuları Duygu Asena yıktı. Bu tür bir gazetecilik olmaz.

Özkök namusundan ödün vermedi

- Ertuğrul Özkök’ün görevini bırakmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ertuğrul görevden kendini yenileyemedi diye alınmadı. Asgari haber namusunun altına inemediği için alındı.

- Enis Berberoğlu iner mi yani?

Bunu bilmiyorum, onu kast etmiyorum. Şunu biliyoruz ki dün  Emin’e tahammül edilemiyordu, bugün Ertuğrul’a. Bundan iki ay evvel tasfiye listeleri çıktı. Orada benim adım da vardı. Şimdi bizim gibi 10 kişiyi atsalar bir 10 kişiyi daha bulurlar. Bunun üzerinde durmak lazım.

- Sedat Ergin Milliyet’teki görevi bırakıp Hürriyet’e geçtiğinde “Milliyet satılacak, Ergin kurtarıldı” diyenler oldu. Bu durumda siz kurtarılmayan oluyorsunuz.

Bizim ne olacağımız belli değil. Kendimizi bir ay sonra dışarıda bulabiliriz. Sedat da iktidarın hoşuna gitmiyordu. Belli bir çizginin altına inmiyordu. Bizle ilgili ne planları var, bilmiyorum.


Hasan Cemal'i bana şikâyet ediyorlar

- Okurlar kimi şikayet ediyor size?

Başta Hasan Cemal’i. Ama eminim onların da bir okuyucusu var ve onlar da beni onlara şikâyet ediyorlar.

- Siz gazetede hangi işlevi üsleniyorsunuz?

İki şey var: bir, benim kendi görüşlerim. İki, okuyucunun benden istedikleri. Ben, gazetenin köklü okurunun isteyeceği, arayacağı haberleri yazıyorum. Bir de kendi kırmızı çizgilerim var. Ben cumhuriyet, anayasa, laiklik, demokrasi yanlısıyım.

Güzel söylüyorsunuz da kim ben eşitlikten, demokrasiden yanayım demez ki? Karşımda Hasan Cemal oturuyor olsa o da herhalde kendini aynı kelimelerle tanımlar. Farklı kamplarda görünüyorsanız kendinizi ayrıştırmanız için başka şeyler söylemeniz gerekmez mi?
Tüm AKP’liler demokrasi yanlısı ama şimdi onların dediği nedir? AKP demokrat mı? Bence değil. Demokrat isen AKP’nin anti-demokratik hareketlerini eleştireceksin. Bizim gazeteci olarak görevimiz, halkımız adına yöneticileri sorgulamak. Basın ilkelerine uymak zorundayız. Onlar uymuyorlar. Bu dinozor tartışması nereden çıktı, biliyor musunuz?

- Nereden?

12 Eylül’den sonra topluma, özellikle de gençlere depolitizasyon şırınga edildi. Burada Ertuğrul Özkök’ün önemli bir rolü var. Politika yazmayın, siyasetin dışına çıkın, diye zorlama oldu basında. Serdar Turgut, Ayşe Arman böyle çıktı. Burada iyi niyet de olabilir. Herkes politika yazıyor, siz başka bir şey yazın diye. Ama böylece ortaya politikayı küçümseyen isimler çıktı.

Ama bu bahsettiğiniz tüm basını etkileyen bir şey. Bugün muhafazakâr kesimden gençlerin çıkıp da Kemalist kesimden çıkmamasını açıklamıyor.

Yandaş medya dediğimiz Star, Bugün gibi gazeteler yeni gazeteler. Zaman son 10 yılda yapılandı. Orada yeni isimlerin olması daha olası.

- Eleştirdiğiniz tavrın kendi gazetenizde de olmasına ne diyorsunuz? Geniş yelpazeden rahatsızlık duyuyor musunuz?

Duymuyorum. Yazarlar içinde farklı şeyleri savunanlar olabilir ama olağan değildir bu. Mesela Le Monde’a bakın. Onun çizgisine aykırı kimse orada yazamaz. Bizde daha marjinal uçlarda sesler var ama ben buna karar verme durumunda değilim.