Tam yedi kadın. Yedi güzel, yedi mücadeleci, en küçüğü 19’unda, en büyüğü 47’sinde yedi işçi kadın... Nebahat Salkım, Nuriye Can, Bircan Karataş, Özlem Ünal, Fikriye Öztürk, Altun Yüksek ve Naciye Karadeniz. Sel baskınlarının yaşandığı fabrika bölgesinin hemen bitişiğinde başlayan Sefaköy’ün İnönü Mahallesi’nde yaşıyorlar, aşağı mahalledeki Pameks Tekstil’e çalışıyorlar. Gün ağardı mı çıktıkları evlerine, gece yarısına yakın dönüyorlar. Hepsi birbiriyle komşular, dertleri de, mücadeleleri de aynı.
7 kadının ölümüyle ilgili iş yeri sahibi ve idare amiri tutuklandı
Milliyet gazetesinden Şükran Pakkan, sel felaketine, iş yerlerinin bahçesinde yük taşınan, ancak servis minibüsü olarak da kullanılan araçta yakalanan yedi kadının hikayesini yazdı.
Düne de her sabahki gibi başlayıp gün ağarmadan işlerine koşturdular. Yoğun yağış kesmiyor hiçbirinin önünü. Biri son anda yetişiyor servise, diğerinin annesi sesleniyor arkasından “ıslanma üşürsün” diye, diğeri emekliliğine az kalmış, her gün “az kaldı, dayan” diyerek çıkıyor evinden.
Bindikleri servis, hapishane aracından farksız. Arkaya doluşuyorsun, üzerine kapı kapanıyor, inmen gerektiği zaman dışarıdan açıyorlar. Günde 15 saat, çoğunlukla haftada 7 gün izinsiz çalıştıklarından, haksızlıkları sorgulama sırası henüz servise gelmiyor.
Fabrikanın önüne geliyorlar. Bir anda gelen sel fabrikayla birlikte kapıya yaklaşan servis-hapis aracını da içine alıyor, önde oturanlar gelen felaketi görüyorlar aşağı atlıyorlar. Kadınlar arkada. Kapı duvar.
'İşçi yaşadılar, işçi öldüler'
O kadınların mahallelerinde bu kez kalabalıklar sel olmuş, bir mahalleden yedi cenaze çıkacak, kadınların evlerinin önünde feryat var, ağıt var...
Bir komşu şöyle sesleniyor arkadan: “Gazeteci bak, işçi yaşadılar, işçi gibi öldüler.”
İşte o kadınlar
Bircan Karakaş, henüz 22 yaşındaydı. Ardahan’dan yıllar önce göç edip, İstanbul’a yerleşen aile üyeleri yaşadıkları ekonomik zorluklara karşı ayakta durmaya çalışıyordu. Halkalı’daki tır garajında temizlik işçiliği yapan babasıyla birlikte, evi geçindirmekle yükümlüydü bu yaşında. Dört kardeşin en büyüğü Bircan, kardeşlerini de okutuyordu bir yandan.
Liseyi dışarıdan bitirebilmek için kurslara gidiyor, İngilizce öğrenmeye çalışıyor, gece yarısı mesaiden döndüğü günlerde bile kitapların arasına gömülüp ders çalışıyordu. Yoğun yağışa rağmen her zamanki gibi işe yürüyerek gidiyordu. Ana caddede servisi görünce son anda fikrini değiştirdi ve ölüm yolculuğuna çıktı.
İzinden yeni dönmüştü
Nebahat Salkım (38) ise 10 yıldır kalite kontrol bölümünde çalışıyordu. Kahvehanede çaycılık yapan eşiyle birlikte, 18 ve 15 yaşlarındaki kızlarına bakıyorlardı. Geçen yıl büyük kızını da yanına almış, ancak yakınlarının anlatımına göre, “tüm gün ayakta durdukları, sürekli azarlanıp, aşağılandıkları” için dayanamadı, kızını işten geri aldı. Bir süre önce kızıyla birlikte Zonguldak’a yıllık iznini kullanmaya giden Salkım, hafta başı yeniden işbaşı yaptı. Salkım’ın ölüm haberi kesinleştiği sırada evindeki kızı olaylardan habersiz, annesinin geri dönmesini bekliyordu.
Köyüne dönecekti
40 yaşındaki Altun Yüksek bir süre önce eşinden boşandıktan sonra iki kız kardeşiyle birlikte İnönü Mahallesi’ndeki iki odalı evde yaşamaya başladı. Bir yandan evin masraflarını karşılarken bir yandan da Giresun’daki köylerinde yaşayan 4 kardeşine her ay para gönderiyordu. Yüksek’in tek amacı 6 ay sonra emekli olup Giresun’daki bir hastanede yatan felçli annesine bakmaktı. Yüksek’in köyüne dönme hayalleri de azgın sel sularıyla birlikte yok olup gitti.
Sakın ıslanma, üşürsün
Atölyenin en genç kızlarından 19 yaşındaki Özlem Ünal’ın hayali modelist olmaktı. Beş kardeşin “hayallerini gerçekleştirmeye” en yakın olanıydı. Bu yüzden annesinin çalıştığı atölyede 3 yıl önce stajyer olarak işe başladı. Bu sırada kurslara gitti, çizim yeteneğini geliştirdi ve modelist yardımcılığı yaptı. Sessiz sakindi, modayı severdi. Bu yıl dışardan liseyi bitirme sınavına girerek, idealini gerçekleştirmek için ilk adımı atmıştı. Hafta sonları neredeyse hiç evden çıkmaz, çizim yeteneğini geliştirmekle uğraşırdı.
Dün sabah annesi diş doktoruna gideceği için yola yalnız çıktı, annesi ise arkasından “Şemsiyeni al, sakın ıslanma, üşürsün” diye seslendi kızının sele kapılacağını bilmeden.
İş kazası geçirmişti
Atölyede çalışan işçiler arasında uyumlu kişiliğiyle tanınan Fikriye Özentürk’ün (42) ölümü ise hem mesai arkadaşlarını hem de ailesini yasa boğdu. 2 çocuk annesi Özentürk, bir hafta önce bir iş kazası geçirmişti. Atölyedeki standa çarpıp yere düşen Özentürk burnunda zedelenme olunca 4 gün rapor aldı. Ancak durumu düzelmeyince doktorlar ona 2 gün daha rapor verdi. İstirahatini dün tamamlayarak sabah işe gitmek üzere servise binen Özentürk’ten geriye gözü yaşlı bir eş ve iki kız çocuğu kaldı.
Tek çocuğu yetim kaldı
Model kontrolörü olarak 8 yıldır bu atölyede çalışan Nuriye Can (37), evli ve bir çocuk annesiydi. Mesai arkadaşları onu “En çalışkan elemanlardan biriydi” diye anlatıyor. Can eşiyle birlikte yıllardır biriktirdiği parayla bir süre önce ev sahibi olmuştu. Hayali ise 13 yaşındaki çocuğunu geleceğe gücü yettiğince hazırlamaktı.
Atölyenin neşesiydi
Atölyenin el işi bölümünde görevli Naciye Karadeniz (47), en küçüğü 15 yaşında olan 5 kız çocuğu sahibiydi. 3 kızını evlendiren Karadeniz’in eşi çaycılık yapıyordu, damadıyla aynı atölyede çalışıyordu. Aslında evlendiğinden bu yana hiç çalışmayan Karadeniz, 3 yıl önce maddi zorluklar nedeniyle çalışmaya başlamıştı. Yola çıkmadan önce en son damadıyla konuşan Karadeniz, neşeli kişiliğiyle tanınıyordu. Karadeniz için atölye önünde gözyaşı döken mesai arkadaşları, “Kahkahalarıyla hepimize pozitif enerji verirdi” diyor.