Gündem

AYM’den faili meçhul cinayete kurban giden kadının ailesine tazminat kararı

Ayten Öztürk 92'de Tunceli'de beyaz torosla kaçırıldıktan sonra ölü bulunmuştu

23 Haziran 2016 20:49

“Yeşil” kod adlı Mahmut Yıldırım yönettiği JİTEM ekibince işkenceyle öldürüldüğü iddia edilen Tuncelili Ayten Öztürk’ün Anayasa Mahkemesine yaptığı başvuru sonuçlandı. Mahkeme “yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine” karar verdi, aileye 50 bin TL manevi tazminat ödenecek.

 

Babası Hıdır ile annesi Dilif Öztürk’ün avukatları Cihan Söylemez aracılığıyla 21 Ekim 2013’te yaptığı başvuruda, Ayten Öztürk’ün güvenlik güçleri ve Millî İstihbarat Teşkilatı adına çalışan kişilerce zorla kaybettirildikten ve işkenceye maruz bırakıldıktan sonra öldürüldüğü yer alıyordu.

Bianet'ten Ayça Söylemez'in haberine göre,  bu olay hakkında etkili bir ceza soruşturması yürütülmemesi ve idare aleyhine açtıkları tazminat davasının reddedilmesi nedenleriyle adil yargılanma, yaşam, kişi hürriyeti ve güvenliği hakları ile işkence yasağının ihlal edildiği iddia edilmişti.

 

“Beyaz Toros”a bindirilerek götürüldü

 

32 yaşındaki Ayten Öztürk, Tunceli’in Mazgirt ilçesine bağlı Akpınar kasabasındaki Tunceli İl Özel İdaresine ait fabrikada çalışıyordu. 27 Temmuz 1992’de, saat 17.30 sıralarında mesaisini tamamlayarak fabrikadan ayrıldı, kendisinden bir daha haber alınamadı.

 

Babası Hıdır Öztürk, iki gün sonra savcılığa başvurdu, kızının, fabrikadan çıktıktan sonra N. isimli bir komşusunun evine gitmek için Tunceli-Elazığ karayolu üzerinde yürüdüğü sırada kimliklerini belirleyemedikleri kişilerce, “Beyaz Toros” olarak anılan araçlara benzeyen beyaz renkli bir otomobile bindirilip götürüldüğünü söyledi.

Ayrıca otomobilin plakasını tam olarak tespit edemediklerini ve kızının hayatından endişe ettiğini ifade etti.

 

Abdülkadir Aygan itiraf etti

 

Olaydan birkaç ay sonra gazeteci Soner Yalçın, Hıdır Öztürk’ü arayarak kendi yaptığı araştırmalar sonucunda JİTEM Grup Komutanı Cem Ersever’den kızı Ayten Öztürk’ün Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım tarafından kaçırılarak öldürüldüğünü öğrendiğini söyledi.

Bu bilgi 2012’de Abdülkadir Aygan’ın itiraflarında da yer aldı.

 

Cesedi iki hafta sonra bulundu

 

 

8 Ağustos 1992’de Elazığ, Karşıyaka Mahallesinde, yerleşim yerlerinden uzak bir bölgede bir kadın cesedi bulundu. Olay yerinde yapılan ilk incelemelerde toprak yüzeyinde yeşil desenli bir kadın mendili, birinin üzerinde kan lekesi olan iki erkek mendili ve bir kadın ayakkabısı bulundu.

Otopside de “boynuna dolanan bezin sıkılması suretiyle” ölümün gerçekleştiği saptandı.

Cesedin Ayten Öztürk’e ait olduğu diş kayıtlarından teşhis edildi. Cesetteki işkence izleri rapora geçmediği için doktorlar hakkında da suç duyurusu yapıldı.

 

Subay anlattı: Cinayeti “Yeşil” işledi

 

İnsan Hakları Demeği (İHD) Tunceli Şubesi Başkanı ve bir avukat, “kimliği açıklanmayan bir subayla yapılan mülakata ilişkin bir haberin yayımlandığını, bu haberde Ayten Öztürk’ün ölümüyle ilgili bölümlere de yer verildiğini” ileri sürülerek 1993’te Tunceli Cumhuriyet Başsavcılığına başvurdu.

“Ölüm Mangası” başlıklı haberde, özel harp uzmanı olduğu belirtilen bir subayla yapılan mülakat yer alıyordu.

Bu subay, “Yeşil” kod adlı Mahmut Yıldırım’ın, Öztürk’ün de öldürülmesi dahil bölgede yaşanan bazı zorla kaybetme, işkence ve hukuka aykırı öldürme eylemlerini devlet adına gerçekleştirdiklerini, lojistik destek ve maddi yardımı da devletten aldıklarını anlatıyordu.

İHD’nin dilekçesi soruşturmanın devam ettiği Elazığ Cumhuriyet Başsavcılığına gönderildi.

 

“Komutan çağırdı, M. Beye götürün, dedi”

 

Bu arada, Öztürk’ün yakınları, Meclis İnsan Hakları Komisyonunda dinlendi.

Babası Hıdır Öztürk komisyona şunları anlattı:

“Kızımın öldürülmesinden önce Tunceli İl Jandarma Komutanı olan ve ismini hatırlamadığım kişi telefonla arayarak makamına birkaç kez çağırdı, ‘Kızlarından biri dağa çıkmak istiyor’ dedi. İtiraz edince, ‘Öyle ise çocuklarım getir göreyim’ dedi.

“Üç kızımla birlikte makamına gittik, ‘Devletinize çalışın’ diye öğüt verip ‘Bunları M... Bey'e götürün’ talimatı verdi. Hep birlikte Komutanlık binasının alt katına götürüldük, çocuklarım burada bir odaya alındı. İçeriye baktığımda zayıf ve sakallı bir kişiyi masada otururken gördüm. Bu olaydan iki ay sonra da kızım kaçırıldı.”

Hıdır Öztürk ayrıca “kızının işkence edilerek öldürüldüğünü, gözlerinin çıkartıldığını, saçlarının kazındığını, kulaklarının ve burnunun kesildiğini, cesedinin parçalandığını, bunların otopsi raporuna yazılmadığını” söyledi.

 

“Diyarbakır JİTEM’de işkenceyle öldürüldü”

 

Meclis İnsan Hakları Komisyonu Başkanı Ayhan Sefer Üstün, Aralık ayında Elazığ ve Tunceli Cumhuriyet savcılıklarına suç duyurusunda bulundu.

Cinayetin örgütlü suçlar kapsamında olduğuna kanaat getirilmesi üzerine dosya Malatya Özel Yetkili Cumhuriyet Başsavcılığına gönderildi.

Malatya 3. Ağır Ceza Mahkemesinde açılan dava kapsamında 13 Haziran 2012’de Karaburun Cumhuriyet Başsavcılığında tanık olarak ifadesi alınan eski Jandarma sorgu amiri Hüseyin Oğuz, Mahmut Yıldırım, Bozo kod adlı Yusuf Geyik ve itirafçı Mesut Mehmetoğlu’nun bir ekip oluşturarak bölgede “örgüt üyesi süsü verdikleri” pek çok sivili infaz ettiklerini bizzat duyduğunu aktardı.

Elazığ Jitem Komutanı Zeki Yüzbaşı’nın kendisine Ayten Öztürk’ün Mahmut Yıldırım tarafından Mazgirt’ten kaçırıldığını, bu sırada yanında itirafçı Mesut Mehmetoğlu’nun da olduğunu, daha sonra Diyarbakır JİTEM’e götürdüklerini ve burada üç gün boyunca işkence yaptıktan sonra infaz edildiğini anlattığını aktardı.

 

MİT: Yeşil’den istifade ettik

 

MİT Müsteşarlığı savcılığa gönderdiği yazıda, Mahmut Yıldırım’dan istifade ettiklerini bildirdi.

Bu arada otopsiye işkence izlerini yazmayan doktorlarla ilgili ön inceleme raporunda, “bir mesleki bilgi ve beceri eksikliğinin olmadığı kanaati” yer aldı.

Mahkeme 31 Mayıs 2012’de Mahmut Yıldırım için yoklukta tutuklama müzekkeresi düzenlenmesine karar verdi.

Davada başka gelişme olmayınca aile Anayasa Mahkemesine başvurdu.

Mahkemenin bugün Resmi Gazete’de açıklanan gerekçeli kararında, Anayasa'nın yaşam hakkının düzenlendiği 17. maddesinin usul boyutunun ihlal edildiğine ve aileye 50 bin TL manevi tazminat ödenmesine hükmetti.