Ankara Bağımsız Milletvekili Aylin Nazlıaka, partili cumhurbaşkanı modelini öngören düzenlemeyi “rejim değişikliği ve Cumhuriyete yönelik bir suikast” olarak tanımladı. Anayasa değişikliğini yürütmenin güçlendirilmesi ve istikrar arayışı olarak adlandırmanın toplumun aklıyla dalga geçmek olduğunu ifade eden Nazlıaka, “Nedir yapılmak istenen; yasamayı, yargıyı, yürütmeyi tek bir kişinin tekelinde toplamak. Atatürk Orman Çiftliği’nin üzerine kaçak bir saray inşa ettiler, sıra şimdi o saraydakini padişah yapmaya geldi” dedi.
AKP’li milletvekillerinin anaya görülmelerindeki tutumlarını üç dönem bir milletvekili gözüyle anlatan Nazlıaka, “Daha önceleri Meclis’te toplumu ilgilendiren kritik konular görüşülürken bile kuliste olan AKP vekilleri, şimdi Genel Kurul salonundan bir an bile ayrılmıyorlar. Kendilerinin ve ülkenin geleceğini, kaderini bir kişiye teslim etmek için harcadıkları bu çabaya şaşırıyorum. Sanki hipnotize edilmiş gibiler.. Anlaşılan ‘”itaat et rahat et’ anlayışını benimsemişler” dedi.
Nazlıaka’nın T24’ün sorularını verdiği yanıt şöyle:
“Rejim değişikliğidir, Cumhuriyete yönelik bir suikast”
Anayasa değişikliği konusunda görüşleriniz nelerdir? AKP ‘sistem değişikliği’, CHP ise ‘rejim değişikliği’ olarak değerlendiriyor?
Hiç şüphesiz bu bir rejim değişikliğidir. Cumhuriyete yönelik bir suikasttır. Oysaki demokrasi bu ülkenin harcıdır, mayasıdır. Uzun ve sancılı demokrasi tarihimizde, karşımıza çıkan tüm badireleri Cumhuriyet değerleri ve parlamenter sistem sayesinde atlattık.
Size tarihsel bir örnek vereyim. Olay 1930’ların başında geçiyor. Hani şu çok partili siyasi yaşama geçiş yolunda kurulan ana muhalefet partisi Serbest Cumhuriyet Fırkası’nın henüz kurulduğu günlerde... Amerika’da başlayan 1929 dünya krizinin dalgalarının bütün dünyayı sardığı, en güçlü ekonomilerin bile etkilendiği zamanlardan bahsediyorum. Türkiye de elbette bu krizden etkileniyor.
Bu zor dönemde, bazı gazeteler Atatürk’ü hedef alan yazılar yayımlanıyor. Bu gazetelerden biri, Atatürk’e “yaşam boyu” cumhurbaşkanlığı önerildiğini yazıyor. Tamamen uydurma bir haber. Hemen tekzip ediliyor, fakat yankıları sürüyor. Bunun üzerine gazetelerin Ankara temsilcileri Atatürk’ü ziyaret ediyor.
“Diyelim ki size böyle bir teklif yapıldı. Yanıtınız ne olurdu?” diye soruyorlar. Atatürk daha önce kendisine bu tip tekliflerde bulunan birçok kişi olduğunu, ancak bu anlayıştan hiç hoşlanmadığını söylüyor ve “Benim gayem Türkiye’de millet hâkimiyetini egemen kılmak ve ebedileştirmektir. Bu teklif benim idealimi rencide eder” diyor.
Şimdi bir ulusu yoktan var eden Atatürk’ün yanıtına bir bakın, bir de başkanlık için yanıp tutuşanların haline!
15 yıllık AKP iktidarları döneminde, Recep Tayyip Erdoğan’ın ne Başbakanlık ne de Cumhurbaşkanlığı döneminde kullanmak isteyip kullanamadığı tek bir yetki var mı? Kendisi gerekli gördüğünde ben bu anayasayı tanımıyorum diyebilmiştir. Gözünü kırpmadan hukuku çiğneyebilmiş ve aklına koyduğu yetkiyi kullanmıştır. Şimdi bu hukuksuzluklardan yargılanmamak için anayasayı kendine uydurmaya çalışıyor.
Parlamenter sistemin geçerli olduğu, yargının yeni anayasa teklifine kıyasla biraz daha işlevsel olduğu bir süreçte bunu yapan acaba bu teklif geçerse neler yapar? Sadece bunu düşünmek bile Anayasaya değişikliği teklifine “hayır” demek için yeterlidir.
-Anayasa teklifi Meclis’te görüşülürken yaşanan şiddet hakkında ne düşünüyorsunuz?
Meclis’teki şiddeti utanç verici buluyorum. Bizler topluma örnek olması gereken kişileriz. Genel Kurul esnasındaki tüm konuşmalarımızı ve davranışlarımızı bu bilinçle şekillendirmeliyiz. Nefret dilinden, ötekileştirmekten, ayrıştırmaktan ve fiziksel şiddetten uzak durmalıyız.
“Kedi evi yaptığı için iyi insanları öldürebilen katilleri cesaretlendiriyor”
Meclis toplumun bir aynası… Ne yazık ki toplumsal cinsiyet eşitliğinin dibe vurduğu AKP iktidarları döneminde, kadın düşmanlığı Meclis’e de yansımış durumda. İçinde kadın olmayan bir anayasa hazırlayanlar, Meclis çatısı altında bir kadın vekile de şiddet uygulamaktan çekinmez elbet. Ancak bu çirkin davranış kodu, kadınların evde, sokakta, otobüste, fabrikada şiddet görmesini meşrulaştırıyor.
Dün akşam bir başka seviyesizliğe tanık olduk. Bir milletvekili Genel Kurul salonunda “dikkat köpek giremez” diye bir pankart açtı. Ben bir hayvanseverim ve uygunsuz davranışların hayvanlar üzerinden tartışılmasını kınıyorum. Bu tavırların hayvanlar üşümesin diye kedi evi yaptığı için iyi insanları öldürebilen katilleri cesaretlendirdiğini düşünüyorum.
Anayasa değişiklikleri geniş toplumsal uzlaşı zeminleriyle yapılmalıdır. Üniversitelerin, STK’ların, baroların, sendikaların görüşleri alınmadan, adeta yangından mal kaçırır gibi alelacele hazırlanmış bu teklifi reddediyoruz. Hep “ben yaptım oldu” anlayışıyla yönettiler ülkeyi. Şimdi ise Türkiye’nin kaderini değiştirecek olan anayasa değişikliği görüşmelerinde aynı tutumu sergiliyorlar.
“AOÇ’ye kaçak Saray inşa ettiler, şimdi o saraydakini padişah yapmaya geldi”
Bu Anayasa değişikliğini yürütmenin güçlendirilmesi ve istikrar arayışı olarak adlandırmak toplumun aklıyla dalga geçmektir. Nedir yapılmak istenen; yasamayı, yargıyı, yürütmeyi tek bir kişinin tekelinde toplamak. Atatürk Orman Çiftliği’nin üzerine kaçak bir saray inşa ettiler, sıra şimdi o saraydakini padişah yapmaya geldi.
Ret vereceğinizi daha önceden birçok zeminde söylediniz
Fikri hür, vicdanı hür bir milletvekili olarak oyumu kullanıyor ve diğerlerinin oy kullanışını da izliyorum. Keşke şu ana kadar inandığı yönde oy vermeyenler de son tur oylamada zincirlerini koparsa ve hayır diyebilse… Gelecek seçimler için değil gelecek nesiller için orada olduğunu idrak edebilse… İstikbal için değil istiklal için faşizmin ayak seslerine DUR diyebilse…
Ben üç dönemdir vekillik yapıyorum. Daha önceleri Meclis’te toplumu ilgilendiren kritik konular görüşülürken bile kuliste olan AKP vekilleri, şimdi Genel Kurul salonundan bir an bile ayrılmıyorlar. Kendilerinin ve ülkenin geleceğini, kaderini bir kişiye teslim etmek için harcadıkları bu çabaya şaşırıyorum. Sanki hipnotize edilmiş gibiler…Anlaşılan ”itaat et rahat et” anlayışını benimsemişler.
“Saraydan alınan Cumhuriyetimizin iktidarının Saray’a teslim etmeyeceğiz”
Bundan sonraki yol haritam da yine mücadele üzerine kurulu. Bu Anayasa değişikliği eğer Meclis’ten geçerse, referandum sürecine odaklanacağım. Birçok demokratik kitle örgütüyle temastayım. Planlı ve organize bir şekilde onlarla beraber alanlarda olacağım. Tıpkı diğer seçim dönemlerinde olduğu gibi sadece uyku ihtiyacımı giderecek kadar eve uğrayacağım. Tüm enerjimle kapı kapı dolaşıp, halka neden hayır demesi gerektiğini anlatacağım. Bu tarihi bir sorumluluk. İnanıyorum ki milletin egemenliği yerine kendi egemenliğini millete dayatan zihniyete geçit vermeyeceğiz! Nice mücadelelerle saraydan alınan cumhuriyetimizin iktidarını yine saraya teslim etmeyeceğiz.
Anayasa değişikliği konusunda seçmenler ne diyor?
Halkın gündemiyle Sarayın dayattığı gündem çok farklı. Vatandaşın tek derdi iş, aş ve güvenlik…Gencecik çocuklarımız teröre kurban gidiyor, şehirlerimizin orta yerinde bombalar patlıyor, sokaklarımız kan ve gözyaşıyla doluyor. Halk geleceğe dair endişeli ve umutsuz. Türk Lirası sürekli değer kaybediyor. Esnaf kepenk kapatıyor. Sosyal ve siyasal istikrarsızlık had safhada. Türkiye her gün biraz daha karanlığa teslim ediliyor. Aydınlığa giden yol hiç şüphesiz daha fazla demokrasiden geçiyor. Herkes bilmelidir ki, Türkiye tek adam diktasına sığmaz!