*Aydın Engin
“Yav daha dün Silivri’de ikamet eden Cumhuriyet tutsakları üstüne yazdın. Bugün de mi” diyenleriniz oldu mu? Cevap bir: Evet. Yine Silivri’deki arkadaşlarım üstüne yazıyorum... Bana kalsa her gün Silivri’de ya da “cennet yurdumun cennet hapishanelerinde” yatan dostlarım, tanıdıklarım, tanımadıklarım üstüne bir Tırmık yazarım da, bizim yazıişlerinin elebaşıları fırça atar diye arada bir başka konulara değinmekteyim...
Cevap iki: Bu Tırmık farklı. Dün 10 arkadaşım üstüne yazdım. Başımın püsküllü belası Ahmet Şık’ı ayrı tuttum, bugüne bıraktım...
Ahmet Şık için -nedense- “Elimde büyüdü” filan gibi firaklı cümleler kurarım. Oysa elime düştüğünde kazıkkadar herifti. Üstelik 90’lı yıllarda foto muhabiri olarak çalışırken her eyleme gittiğinde fotoğraf makinesini polislere kırdıran, sonra da “Şimdi n’apçaz abi” diye boynunu büküp suratıma bakan bir “sabıkalı haberci” idi.
Şeytan tüyü mü var bilmiyorum ama ona hiç kızmadım. Kızmak ne söz sahiden elimde büyümüş gibi bağrıma bastım. Hep bastım, yine de basarım.
Safkan bir habercidir ve bizim meslekte ben nice namlı köşe yazarına burun kıvırırım da habercinin hasına rastladım mı bağrıma basarım...
Ahmet Şık denen herifi ise bir değil, birkaç kez bağrıma basarım...
Geçelim...
***
Onu ayırıp bugüne bıraktım, çünkü...
Çünkü bu ayın 15’inde duruşması var. Hani ODATV davası diye anılan “torba dava”ya Nedim Şener’le birlikte dahil edilip 2011’ün 3 Martı’nda tutuklanıp 375 gün Silivri zindanında volta attıktan sonra tahliye edilen, yargılanması bugüne dek süren ve son duruşmalardan birinde savcının “beraat” istediği davanın duruşması.
375 gün “nahak yere” hapiste tutulduktan sonra “Pardon, bir yanlışlık olmuş” deyip beraatını isteyen devletin yargı erkine Ahmet Şık’ın bir cevabı olsa gerek. O cevabı 15 Şubat günü dinleyeceğiz. Duruşma salonunda olmayanlar da Cumhuriyet’ten ayrıntısını okuyacaklar.
Ancak asıl keyif ve asıl “yargı tantanası” 21 Şubat’ta kopacak.
O gün Ahmet Şık yine yargıç karşısına çıkacak. Bu defa İstanbul’da değil, Silivri’deki bir mahkemede yargılanacak.
Çünkü...
Çünkü Ahmet Şık 2012 Martı’nda tahliye edildiği gün Silivri Cezaevi kapısında kendisine yönelen kameralara ve mikrofonlara aynen şöyle demişti:
“Bu komployu kuran, yürüten polisler, savcılar, hâkimler bu cezaevine girecek.”
Evet, bu kadar kısa ve bu kadar net.
O günlerde bu sözlere burun kıvıranlar oldu; AKP medyasında gazetecilik oynayan birtakım herifler “Paçayı kurtardığına sevinmiyor, bir de tehdit ediyor” diye naralandılar...
Nitekim ODATV davasını tezgâhlayan polis, savcı ve yargıç takımından tam 38’i (yazıyla: Otuz sekizi) Ahmet Şık’ın kendilerini tehdit ve kendilerine hakaret ettiği iddiasıyla şikâyetçi oldular.
Dava açıldı. 21 Şubat’ta da duruşması yapılacak.
Şimdi sıkı durun:
Ahmet Şık’ı içeri atmakta parmağı ve katkısı olan 38 yargıç, savcı ve polisten tastamam 30’u (yazıyla: Otuzu) komplo kurmaktan, suçsuz gazetecileri hapse tıkmak suçundan bugün tutuklu olarak Silivri Cezaevi’nde yatıyorlar... Geri kalan 8’inden birkaçı (belki hepsi) ise firardalar...
Şimdi ben Ahmet Şık için “habercinin hasıdır” derken yanılıyor muyum?
Şımarmasın diye “Silivri kâhini” dedim ama aslında o geleceği de doğru okuyabilen bir habercidir...
Habercinin hası...
Peki, şimdi neden tutuklu diye soracak olursanız...
Sormayın daha iyi. Tutuklayanlar da bilmiyorlar. O yüzden iddianame bir türlü yazılamıyor...
* Bu yazı ilk olarak Cumhuriyet gazetesinde yayımlanmıştır