Aydın Engin*
AKP Reisi seçim kampanyası için devletin (partisinin değil devletin) bütün olanaklarını pervasızca kullanarak ülkeyi dolanıyor, miting alanlarında prompter destekli kürsülerden toplayabildiği kadar kalabalığa sesleniyor, yağıyor, gürlüyor, atıyor tutuyor.
Bazen fazla atıyor. Günlerdir sosyal medyada “Zondulgaklılar... Tek parti döneminde öğrencilik yapan Reis... Kıraathane, beleş kek, bedava çay...” üstüne Gezi günleri mizahını gölgede bırakacak “mavra” döndürülüyor.
O kadar ki rivayete göre Zaytung tayfası “Bu kadarı bizi aşıyor abi, seçime kadar tatile giriyoruz” deyip geçici bir kepenk indirme eylemi düşünüyorlarmış...
Ben de bundan uzak kalamadım. Günlerdir Tırmık’ı mizah denizinin kıyılarında dolaştırmaya çabalıyorum.
***
Sonra...
Sonra Reis, partisinin Kocaeli mitinginde konuştu.
Haber yazıişleri masasına düştüğünde irkildim ama şaşırmadım.
Ancak utandım. Çok utandım...
Ülkem adına utandım. Şöyle ya da böyle bu ülke seçmeninin neredeyse yarısından oy almış, “Cumhurbaşkanlığı” koltuğuna oturmuş bir siyasetçinin ağzından 21. yüzyılın 18. yılında böyle bir cümle çıktığı için utandım.
Hatırlayın...
Kocaeli mitinginde Reis, iktidarını önleyebilecek en kilit siyasal güç gördüğü HDP’nin hapisteki eşbaşkanı Selahattin Demirtaş’a çoğu (hatta neredeyse tümü) yanlış ve yalan iddialarla yüklendi.
Tek tek saymayacağım. Bir örnek yeter.
Reis, Demirtaş’ı karalamaya çabalarken 7 Haziran 2015 seçimleri sonrasında Kobani olaylarının patlak verdiğini ve bunun sorumlusunun da Demirtaş olduğunu söyledi. Kalabalıktan söyleneni değil söyleyeni önemseyen birileri “Hülloooo” naralarıyla alkış tuttu. Oysa Kobani olayları 7 Haziran 2015’ten 8 (yazıyla sekiz) ay önce, 7 Ekim 2014’te yaşanmıştı.
Geçelim.
“Reisimiz düşman ilan ettiyse bizim de kanlı düşmanımızdır” ilkel mantığı ile zembereği boşalan kalabalıktan “İdam... İdam” sesleri yükseldi.
Veeee...
Ve Reis kalabalığa cevap verdi:
-Parlamento, dedim ya size daha önce, parlamento bunlarla ilgili kararı bana göndermiş olsaydı, ben bunu çoktan onaylardım...
İrkildim, şaşırmadım ve utandım.
Çok utandım.
KHK ile kıyılan akademisyen Kerem Altıparmak’tan aktarıyorum:
“... Sanıyorum dünya siyasi tarihinde ilk kez bir seçim konuşmasında bir aday, seçim vaadi olarak rakibini idam edeceğini ima etti.”
Gel de utanma.
Anayasal ve yasal gereklere uygun olarak cumhurbaşkanı adaylığı Reis’in sadık kurumunca onaylanmış bir aday için idam hükmü kesilse onaylayacak bir zihniyet var karşımızda.
Biz, cumhurbaşkanı adayı tutuklu (Reis’in dediği gibi hükümlü değil, tutuklu) olamaz diye hop oturup hop kalkıyoruz, AKP Reisi idam diyor ve bunu kalabalıklara karşı ve TV kameralarının önünde duraksamadan, pervasızca ilan ediyor. Sonra da gözümüzün içine baka baka “Bu ülkede demokrasi yoktu, biz getirdik” diye kostaklanıyor.
Gel de utanma.
***
Ey okur,
bu Tırmık için bilgisayarın başına çöktüğümde uzun uzun bu ölüm seviciliğin, bu vicdan kararmasının, ilkel değerlere (değerler?) saplanıp kalmış bu zihniyetin ipliğini pazara çıkarma niyetindeydim.
Vazgeçiyorum.
Tek cümle yeter:
Ey AKP Reisi korkma. İktidardan düştüğün zaman da onca yolsuzluğa, onca kanunsuzluğa, onca zulme rağmen biz kimseyi asmayacağız...
*Bu yazı Cumhuriyet'ten alınmıştır.