Aydın Engin*
Yıllardır Avrupalı meslektaşlara “köşe yazarı”nın , dolayısıyla “köşe yazısı”nın ne olduğunu bir türlü anlatamadım. Bu soru sık sık önüme çıkar, ben anlatmaya çabalarım, karşımdakinin “gâvur inadı” tutar:
-Anlamadım…
Bir Belçikalı gazeteci haftada kaç “Tırmık” yazdığımı sormuştu.
-Eskiden altıydı, şimdi dört…
Kaşları çatıldı:
-Bırak şakayı. Ciddi bir soruydu…
Bir Alman meslektaş da haftada dört yazıya şaşmadı da “ne yazdığımı” merak etti?
Allahın bildiğini elin gâvurundan saklayacak değilim ya?
-Hemen hemen her konuda. Sıkça siyaset, bazen ekonomi, bazen sanat ya da dış politika filan yani…
Dalga geçti:
-Süpermen misin sen?
Ne diyeyim? Adam haklı…
***
İnanmayacaksınız ama benim de bazen akıl erdiremediğim, cevaplayamadığım sorular oluyor. Yaşlanıp habercilikten “köşe yazarlığı”na yumuşak geçiş yaptığım için ve bir “köşe yazarı”nın aklının ermeyeceği, bilgisinin yetmeyeceği hiçbir konu olamayacağından ben de karizmayı çizdirmemek için derin cehaletimi belli etmiyorum. Gel gör ki son günlerde epey soru birikti ve sahiden bilgim yetmiyor, aklım ermiyor.
Sıkı habercilere, ekonomi üstüne yazan ulemaya birkaç siparişim var.
Buyrun.
***
Eyyy haberci arkadaşlar!..
Son günlerde bir tevatür (söylenti) hızla yayılıyor.
Deniyor ki AKP Reisi kendisine biat etmeyen “cemaatler”le papaz oldu, onları defterden silmeye başladı.
Tamam Gülen Cemaati ile papaz olmanın ötesinde kapıştı. Bu daha 15 Temmuz darbesinden epey önce belliydi. 17-25 Aralık ses kayıtları saldırısından da önce AKP Reisi kendisi ile iktidar paylaşımında ölçüyü kaçıran Gülen Cemaati’ni köşeye sıkıştırmaya, kaynaklarını kurutmaya başlamıştı.
Nurcu tarikatların Gülen Cemaati dışında kalan kesimiyle de ipler son seçimden önce koptu.
Keza “biat” etmeye yanaşmadığı anlaşılan Furkan Vakfı da Reis’in hışmından payını aldı. Liderleri Alpaslan Kuytul tutuklandı ve halen Bolu mahpus damında volta atmakta…
Ancak bu kadar mı, ötesi de var mı? Örneğin Gülen Cemaati’nden boşalan devlet kadrolarının Nakşibendilerin Menzil kolu ile doldurulduğu ileri sürülüyor. Peki, Menzil parlayan yıldız da öteki Nakşibendi kollarında durum ne? Reis onlardan da uzaklaşıyor mu?
Ümmet vurgusunu gitgide silikleştiren ve hızla milliyetçi bir ideolojik çizgiyi benimseyen Reis, MHP’siyle, BBP’siyle Türk milliyetçisi partileri Meclis’e taşıdı, fiilen iktidar ortağı yaptı.
Bu söylentileri araştırmak, AKP Reisi ile hangi cemaatin nasıl bir ilişki içinde olduğunu gün ışığına çıkarmak habercilerin görevi.
Yani bu habercilere siparişimdir…
***
Bir başka tevatür daha var ve o da gitgide satır aralarından açık seçik cümlelere dönüşmeye başladı.
Deniyor ki AKP Reisi’nin kimilerine çılgınca gelen ekonomi politikası dövizi amansızca tırmandırıyor ve buna karşı hamaset edebiyatı dışında iktidarın ciddiye alınacak bir önlem aldığı yok.
Çünkü dövizle borçlu olan büyük sermaye (holdingler, bankalar) döviz tırmandıkça bataklığa düşüyorlar. Böyle giderse iflas bayrağını çekecekler.
AKP Reisi’nin özellikle döviz konusunda burnunun dikine gitmesinin bir sebebi var. Hemen hepsi TÜSİAD çatısı altında örgütlü olan bu sermaye grupları laikliği savunuyorlar. Buna karşılık laiklik diye bir derdi olmayan, kendini ya “islami sermaye” olarak tanımlayan ya da dinsel vurgu yapmadan Reis’in kayıtsız koşulsuz destekçisi olan, onun bir işareti ile havuz kurup AKP medyasını oluşturan sermaye grupları var. Reis sermayenin “laikçi burjuvalar”dan “Reisçi sermayedarlar”a aktarmak için döviz konusunda bilinçli olarak bugünkü çizgiyi izliyor…
Tevatür** bu.
Şimdi siparişim:
Peki, Reisin isteklerini emir belleyen sermayedarların döviz borcu yok mu? Dövizle borçlu olup batma tehlikesi yaşayanlar sadece laiklikten yana olan ve TUSİAD’da kümelenen sermaye grupları mı?
Yani “Özel sektörün 400 milyar dolardan fazla borcu var” cümlesinin ayrıntılamak gerek. Döviz borcu yüzünden dar boğazda olanlar kimler, olmayanlar kimler?
Habercilere, ekonomi ulemasına siparişlerim şimdilik bu kadar.
*Bu yazı Cumhuriyet'ten alınmıştır.
**Tevatür: Bir haberin ağızdan ağıza yayılması, yaygın söylenti