Aydın Engin*
Yarından sonra “Cumhuriyet davası”nın duruşması var. Cumhuriyet’te pek çok arkadaşımın aklı fikri bu duruşmada.
Cevapsız sorular art arda sıralanıyor, yazıişleri masasında, iki haber toplantısı arasında, çay kahve molalarında son günlerde başka konu konuşulmaz, başka sorular ortaya atılmaz oldu.
Bir karar verilecek. Tamam biliyoruz. İyi de karar bu duruşmada mı verilecek, yoksa bir başka bahara mı ertelenecek?
İçeride üç arkadaşımız var. Tutukluluklarının 16. ayını da devirdiler, 17. ayda volta atıyorlar... Bu duruşmada onlar için tahliye kararı verilecek ve bundan sonrasında tutuksuz mu yargılanacaklar?
Yoksa... (Yoksa’dan sonrasını hiçbirimiz dillendirmek istemiyoruz...)
Sahi, bu arkadaşlarımız neden tutuklu?
Sahi, biz Cumhuriyet çalışanları, yöneticileri, yazarları hangi suçu işledik de yargılanıyoruz?
Sahi...
Geçelim.
***
“Aklımız fikrimiz orada, Silivri’de, aklımız fikrimiz yarından sonraki duruşmada” dedim...
Gün değil saat, saat değil dakika sayıyoruz...
Özellikle tutuklu arkadaşlarım için sayısını unuttuğum kadar Tırmık yazdım; bıraksalar her gün o konuyu yazmak geliyor içimden.
Bıraksalar?
Bırakmayan aslında sadece benim.
Bırakmıyorum çünkü biri tutup
“Aydın Engin Efendi 2018 Mart’ında Türkiye’de hukuk adı takılmış bir ayıbınsaldırısı altında kalan sadece senin arkadaşların, sadece Cumhuriyet davasının sanıkları mı” diye sorsa, ne cevap veririm?
Bu ülkede Kürt siyasal hareketinin yasal partisinin eşbaşkanlığı gibi bir ateşten gömleği duraksamadan kuşanmış, oturduğu koltuğu anasının ak sütü kadar hak etmiş gencecik bir siyasetçi, Selahattin Demirtaş arkadaşımın 142 yıl hapsinin istendiğini nasıl göz ardı edersin; nasıl itirazını bir öfke çığlığına dönüştürüp yazıya dökmezsin?
Sadece yazı yazmış, senin gibi düşünenlere ters, zıt hatta yanlış da gelse demokrasinin sınırları dışına asla çıkmamış bir Ahmet Altan, bir MehmetAltan, bir Nazlı Ilıcak ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılmışken susarsan, Cumhuriyet davası üstüne sayfalar ve sayfalar dolusu yazsan bile demokrasi, düşünce özgürlüğü sınavında sınıfta kalmaz mısın?
“Cemaat medyasında” yazmış ama şiddeti özendiren tek satırlarına rastlamayacağınız Ahmet Turan Alkan, Şahin Alpay, Ali Bulaç ve Mümtaz’er Türköne’yi darbe kışkırtıcılığı, darbe hazırlığı ile suçlayabilmenin akılla ve ille de hukukla açıklanması mümkün mü?
Eee, onlar “başka mahallenin sanıkları” deyip susan, kendi arkadaşları için Tırmık yazarsa ilk fırçayı o arkadaşlarından yemez mi?
10 bin kişiyi aşan kitlesel KCK gözaltılarını artık hatırlamayanlara hatırlatmak bizim meslek ödevimiz değilse bu mesleği niye yapıyoruz ki? HDP’nin toplum içindeki kılcal damarlarını kurutmak için 4 bin sayfalık bir iddianame ile en az 4 bin KCK tutuklusunun kaç yıldır “içeride” olduğunu unutana gazeteci denebilir mi?
Enis Berberoğlu arkadaşımızın cezası ömür boyu hapisten 5 yıl 10 aya indirildi diye bizim “Bak hukuk varmış, adalet varmış” avanaklığına kapılıp kendimizi avutacağımızı mı sanıyorlar?
Celalettin Can arkadaşımızı örgüt üyeliğinden tutuklayıp, hangi örgütün üyesi olduğunu daha sonra bulup çıkaracaklara ne diyelim? Celalettin Can kemoterapi tedavisini Silivri mapus damında mı yaşayacak?
***
Yine de...
Yine de aklımız fikrimiz yarından sonra, kara ünlü Silivri mapushanesindeki mahkeme salonunda görülecek “Cumhuriyet davası”nda...
Bakın kendilerini de “içeride” sayan “Dışarıdaki Gazeteciler” ne diyor:
“Karartacakları delil yok. Kaçma şüpheleri yok. Silah yok, tank yok, terör yok.
Ne mi var: 275 sayfalık Cumhuriyet iddianamesinde 667 kez ‘haber’ kelimesivar. 495 güne varan tutukluluk var. Hukuksuzluk var, insan hakları ihlali var, hasret var.
Çünkü FETÖ’den yargılanan savcıya iddianame yazdırdılar. FETÖ’nün müritlerini tanık yaptılar. FETÖ’cüleri serbest bırakanlara arkadaşlarımızı tutuklattılar.
Hani, yargıda kumpas devri bitmişti? Hani, tutukluluk istisnaydı? Hani, gecikenadalet adalet değildi?
Akın Atalay, Murat Sabuncu ve Ahmet Şık...
Artık özgürlüklerine kavuşmalarını istiyoruz.”
*Bu yazı ilk kez Cumhuriyet'te yayımlanmıştır.