Aydın Engin*
Ekonomiden iyi anlayan, yargısına, çözümlemelerine, değerlendirmelerine, öngörülerine güvendiğim; beni hiç yanıltmadığı, vardığı sonuçlar hep doğru çıktığı için duraksamadan güvendiğim bir arkadaş-meslektaşla sohbet ettim.
Adını sormayın. Hem reklam olmasın hem de çalıştığı medya kurumundan “Vay sen Cumhuriyet’teki o heriflere bilgi mi veriyorsun” diye kapının önüne konmasın...
Aslında derinlemesine bir iktisat dersi almak niyetinde filan değildim. Sadece AKP Reisi’nin Ekonomi Bakanı’nı soracaktım.
Hani şu akıllara zarar cümleyi kuran, “Şu anda ekonomimiz ihracat, istihdam, yatırımlar, turist sayısı ve makro ekonomik göstergeler itibarıyla oldukça sağlam adımlarla ilerliyor. Tüm bu olumlu gelişmelere rağmen kurda yaşanan artışı kabul etmiyorum” diyen Ekonomi Bakanı’nı...
Koskoca bakanın bir bildiği vardır herhalde. Merakım, acaba dolar kuru artarken “Şişşşş ekonomi bakanı kardeş, doların değerini biraz artıracağız kabul ediyor
musun” diye soruyorlar mı? Benimki kıs kıs güldü. Ardından “Sen
asıl cümlenin baş tarafına bak” diye ekledi.
Sonra da içinde “cari açık, GSYH, FX hedge, merkez bankalarının bağımsızlığı, geç likidite penceresi, Philips eğrisi, swap işlemi, yurtiçi yerleşikler” gibi terimler ve kavramlar geçen uzun bir ders verdi. Ülkenin bugünkü ekonomik durumunu sergileyen bir ders...
Bitirdi, arkasına yaslanıp “Anladın değil mi” diye sordu.
Duraksamadan cevapladım:
-Yooooo...
Benim gibi katıksız bir “iktisat cahiline” acıyarak baktı.
-Çökmüş oğlum, bu ülkenin ekonomisi çökmüş... İnşaat gibi katma değer yaratmayan bir sektöre indirgenmiş, umudu inişli çıkışlı turizm gelirlerine bağlanmış ekonomiler çöker... Seçim için devlet kesesinin ağzının ardına kadar açılması da tuzu biberi... Şimdi anladın mı?
Bu kadar aşağılanmayı, cehaletimden dolayı küçümsenmeyi kendime yediremedim:
-O kadarını ben de biliyorum oğlum. Ben sana bu çökmüş ekonomiyi düzeltmek için ne yapmak gerektiğini soruyorum. Konuş da bilgini görelim...
Anlattı. Uzun uzun anlattı. Benim anlayacağım gibi anlattı ve ben anladım.
***
Ey okur,
Ekonomiden anlıyorsanız zaten biliyorsunuz demektir, yok, bencileyinseniz haberiniz olsun. Türkiye ekonomisi tümüyle çöküp dibe vurmadan ancak uzun erimli, çok sabırlı ve hepimizin (evet hepimizin) çok zorlanacağı bir toparlanma süreci yaşamak zorunda. AKP Reisi yönetiminde ülke ekonomisinin aldığı derin ve ölümcül yaraların sağaltılması öyle üç beş günün işi değil ve kimsenin elinde sihirli reçete yok.
“Avrupa’da raflarda ne varsa bizde de var” kostaklanmasının, üretmeden tüketme çılgınlığının, el parası (Dolar, Euro) ile gerdeğe girmenin bedeli çok ağır ödenecek.
Hem de hangi siyasal iktidar gelirse gelsin bu ağır bedel çok gecikmeden ödenecek. Çünkü dibe vurmaya çok az kaldı...
***
25 Haziran’da bu ateşten gömleği kim giyecek?
Bizim Ege’de “İti öldürene sürütürler” derler.
Acaba 25 Haziran için Kemal Kılıçdaroğlu ile konuşsam, “Kemal Bey fazla yüklenmeyin, şöyle 100, 120 milletvekillik çabalayın, ötesini Reis’e bırakın” desem beni dinler mi?
Selahattin Demirtaş’ı etkileyebilir miyim? “Yav heval, nasıl olsa iki kişilik bir hücredesin, fazla çabalama. Dışardakilere söyle bir grup kuracak kadar yüklensinler, ötesini boş versinler...” desem kulak asar mı?
Yani iti öldürene sürütmek daha akıllıca olmaz mı acep?
Yoksa “Biz ne güzel yapıyorduk, bunlar geldi halkın canına okuyorlar” şişinmelerine şimdiden hazır olmak gerekecek...