Elif Ural
Gittiğinden bu yana herkes Aydın Abi'yi veya Usta gazeteci Aydın'ı anlatıyor.
Ben de Aydın Amca'yı dilim döndüğünce yazayım istedim.
Babam ve Aydın amca sanırım ilkokul birinci sınıftan (daha önce de olabilir), Ödemiş'ten arkadaşlar.
Dedem, ilkokul öğretmeni Latif Bey'in okullar tatil olduğunda ikisini de şehir kütüphanesine götürüp, kütüphaneciye "Önlerine koyduğum kitaplar bitmeden salma bunları" diye tembihlemelerini hem babamdan hem Aydın amcadan dinlemekten hep keyif alırdım.
Ben ilkokuldan sonra İzmir'de yatılı okudum, babamdan hep bir "Aydın Engin" duydum ama evden uzakta olduğum ve Aydın Amca Ödemiş'e sık gelmediği için bu dönemlerde o, benim için babamın çocukluk arkadaşı, gazeteci Aydın Engin'di, ta ki ben 20 yaşındayken babam Savga Ural beyin kanamasından ölene kadar...
Babam öldü. Aydın Amca Tırmık'a "Savga öldü" diye bir yazı yazdı.
Üniversitedeydim. Sudan çıkmış balık gibiydim. Korkmuştum. Cenazeden sonraki ilk konuşmamızın tam tarihini ve yerini hatırlamıyorum ama ben ağlarken "Tamam ağlama bakayım, merak etme artık ben varım" demesi hâlâ kulağımda.
O günden sonra o "amca" sıfatını aldı ben de "yeğen".
İzmir'de Reuters'ta çalışıyorum ama artık İstanbul'a gelme zamanı. Aydın Amca'yı aradım, "Kapat arayacağım seni" dedi.
Benden sonra Çiğdem Anad ile konuşup "Ya benim bir yeğen var. Bu kız Reuters'ta çalışıyor. Gayet iyi İngilizce konuşuyor. Bakın bakalım dış haberci olur mu?" demiş.
İstanbul'a geldim ve dış haberci oldum. Şimdi Katar'da Al Jazeera'de Orta Dogu'dan sorumlu editörsem Aydın amcam o telefon konuşmasını yaptığı içindir.
İstanbul'a ilk geldiğimde kalacak yerim yok, canım Oya ablam ile evlerini açtılar. Beylerbeyi'nde onlarda kalıyorum. CnnTürk'te vardiyalı çalışıyorum. Sabah 2'de servis almaya geliyor, 5'te işte olmak içinyollara düşüyorum. Aydın amcaher akşam, "Bana bak, servis şoförlerinden başka birini gördüğün yok, evde kalacaksın" diye benle dalga geçiyor.
Yıllar içinde İsrail'e gittim. Gazetecilik yapıyorum. Birtakım gazetelerden köşe için yazı istediklerinde her yazımı önce ona atmamı mecbur kıldı. Her bir yazıyı önce o onayladı, düzeltti.
Orada kaldığım 5 yıl boyunca her patlamada, her savaşta, iki günde bir, "Nasılsın? Beni habersiz bırakma. İmza: Amca" diye mesajları hep yüzüme bir gülümseme koydu.
Yıllar boyu o mesajlarda, "Sesin çıkmıyor. Beni ara. Amca" ve "Aydın Amcacığım, iyiyim merak etmeyin. İlk fırsatta arayacağım. Yeğen" cümleleri rutinimizdi.
Türkiye'ye yeniden geldiğimde her zaman iyisiyle kötüsüyle hayatımda her ne oluyorsa, içinde oldu. Hele de onun değimiyle, kuyruğum her sıkıştığında, Aydın amca pusulam oldu.
Parasız kaldığımda cebime çaktırmadan para koydu. İşten kovulduğumda veya iş bulamadığında "Karartma enseyi" diye azarladı. Yeni işlere başvururken taktikler verdi. Korktuğum kararlar alacakken cesaretlendirdi.
Ben daha dünyada yokken gazeteciliğe başlamış olmasına rağmen, Orta Doğu konusunda bir gelişmeyi konuşuyorken "Peki Elif, bu ne demek?" diye gercekten de merakla fikrimi sordu.
Bugün 48 yaşına merdiven dayamış ben, o olmasa nerede ve nasıl olurdum, en ufak bir fikre sahip değilim.
En son ameliyattan bir gün önce konuştuk. "Ben sizi iki güne ararım yine dediğimde," "Arama yav, biraz kafamı dinleyeyim ameliyattan çıkınca, hazır hastayım bahanesiyle" diye takıldı güldük.
Son konuşmamız olduğunu tahmin bile edemezdim.
Hâlâ sanki telefon çalacak ve bana "Elif, sesin çıkmıyor merak ediyorum" diyecek gibi geliyor.
İnanılmaz hayat hikâyesi, efsane gazeteciliği, pırıl pırıl insanlığı, muzipliği ve bence en önemlisi su katılmamış cesareti bana, bize kalan.
Her yerde yazılanları gördükçe hem yüreğim dağlanıyor hem de için için gurur duyuyorum, bana "yeğenim" dedi diye.
Ama ne yalan söyleyeyim, şimdi telefonu her elime aldığımda ona yazasım var:
Aydın Amca, herkes Aydın Abi öldü diye haber yaptı, yapıyor ama benim ikinci kez babam öldü yav, kimsenin haberi yok. Ne halt edeceğim ben?
İmza: Yeğen