Özgür Gündem gazetesi yazarı avukat Eren Keskin, iki polis müdürünün öldürüldüğü gün Bingöl’de neler yaşandığını yazdı. Keskin, “Çevik Kuvvet müdürünün, korucunun eşiyle bir gönül ilişkisi varmış ve bu ilişki nedeniyle aslında çevik kuvvet müdürüne yapılan saldırı bir ‘namus cinayete’ girişimi imiş. Ancak, burada ‘şanlı Türk devleti’ devreye girmiş. ‘T.C. gibi büyük bir devletin bir polis müdürü, nasıl yasak ilişki yaşar?’ Bunu kimseye anlatamayız diyerek, olaya ‘kaza’ deyivermiş. İşte Bingöl’ün son halı bu!” dedi.
Eren Keskin’in Özgür Gündem’de “Bingöl nasıl bir yer” başlığıyla yayımlanan (23 Aralık 2014) yazısı şöyle:
Bingöl nasıl bir yer?
İnsan hakları savunucuları olarak devletin, “derin”lerdeki, ‘gerçek yüzüyle’ defalarca karşı karşıya geldik.
Kürdistan’da meydana gelen birçok insan hakları ihlalinin, devlet güçleri tarafından gerçekleştirildiğini, ancak, kamuoyunun nasıl da yanlış bilgilendirildiğini, manipüle edildiğini, defalarca tespit ettik.
Ancak, devlet, ‘bildiğini okuma’ya devam etti. Ve bugüne kadar, işlediği hiçbir suçun hesabını vermediği için, aynı manipülasyonu devam ediyor.
90’lı yıllar, devletin işlediği, ancak kamuoyuna yanlış yansıttığı olaylarla doludur. Devletin, ‘kontra yüzü’ bu kez Bingöl’de ortaya çıktı.
Hem de, “barış ve çözüm” görüşmelerinin devam ettiği günlerde; umarsızca ve utanmazca yalan söyleyerek ortaya çıktı.
9 Ekim 2014 günüydü.
Bingöl İl Emniyet Müdürü Atalay Ülker ve beraberindekilere bir araçtan ateş açıldı. Saldırı sırasında iki yetkili polis müdürü yaşamlarını yitirirdiler; Atalay Ülker ise olaydan yaralı kurtuldu. Soruşturmaya ilişkin olay tutanağında, içinden ateş açılan aracın plakası, rengi ve markası tespit edilmişti ve olay 21.55 sularında meydana gelmişti.
Aynı gece saat 22.40 sıralarında Bingöl-Genç karayolu üzerinde bir araç, yaklaşık 30 kişiden oluşan yüzleri maskeli özel harekat timleri tarafından tarandı. Araçta bulunanlardan devlet memuru Ali Bozan, henüz 14 yaşında Emre Ekinci, Ramazan Özmaskan ve Ömer Topal yaşamlarını yitirdiler.
Bu olayın hemen ardından Başbakan Ahmet Davutoğlu, ‘cezalarını verdik’ diye açıklama yaptı. Oysa Davutoğlu’nun sözleri tamamen gerçek dışı ve uydurma idi.
Delik deşik edilerek taranan aracın, plakası, rengi, markası, polislere ateş açılan araçtan tamamen farklıydı. Aradan geçen 2 saat içinde tüm birimlerini, polise ateş açan araçla ilgili bilgilendirip haberdar edilmiş olduğu düşünülürse, özel harekat timleri, taradıkları aracın ‘o’ araç olmadığını baştan beri biliyorlardı. Olay nedeniyle tutuklu olan Ali Kılıçgedik ve Erhan Şenyuva’yla tutuklu bulundukları cezaevinde yaptığım görüşmeden sonra, kendimi bir anda 90’lı yıllarda zannettim. Anlattıkları şeyler, elimizdeki deliler, o kadar açıktı ki! Bana verdikleri bilgiye göre, Ali Bozan dışında diğer 3 kişi örgüt tarafından, ‘eve dönüş’ yapmak üzere gönderilen kişilerdi ve silahsızdılar. Ali Bozan ise, Bingöl’de legal siyaset alanında herkes tarafından tanınıp bilinen ve devlet memuru olarak görev yapan bir kişiydi.
Olay sırasında aracı kullanan ve kaçarak kurtulan kişinin verdiği bilgiye göre, özel harekat timleri, ‘teslim ol’ çağrısı dahi yapmadan, aracı tarayarak yargısız bir infaz gerçekleştirmişti.
Aynı yargısız infazı, başbakan da devam ettirdi ve halkı manipüle ederek bir suçu gizledi ve gizlemeye de devam ediyorlar.
Bingöl, 12 Eylül Anayasası’na, coğrafyamızdan en büyük karşı çıkışın gerçekleştirdiği bir Kürdistan ili.
Ancak, Bingöl eski Bingöl değil...
Devletin kontra oyunları, Bingöl’ü, ‘değişik bir yer’ yapmış.
Bingöl’de, hemen herkesin yüzünde bin endişe izi var; ‘her an her şey olabilir’ kaygısını taşıyor insanlar. Bingöl’de, bir başka olayın daha garipliğini anlatmak istiyorum. 29 Kasım günü Bingöl Çevik Kuvvet şube müdürü A.G., bir korucuya ait evden çıkarken, motosikletle gelen bir kişinin ateş açması sonucunda yaralandı.
Bu olay, birkaç gün sonra valilikten yapılan açıklamayla daha da merak uyandırdı.
Vali, olayın, ‘kaza’ olduğunu açıklıyordu.
Bir trafik kazasına, ‘kaza’ diyebilirsiniz; ancak, silahla tarama nasıl, ‘kaza’ olarak açıklanabilir? Bunu çözemezsiniz?
Ancak, Bingöl’deki herkes, olayı aslında çözmüş. Ancak, kimse konuşmuyor.
Olayın aslı şu; Çevik Kuvvet müdürünün, korucunun eşiyle bir gönül ilişkisi varmış ve bu ilişki nedeniyle aslında çevik kuvvet müdürüne yapılan saldırı bir ‘namus cinayete’ girişimi imiş. Ancak, burada ‘şanlı Türk devleti’ devreye girmiş. ‘T.C. gibi büyük bir devletin bir polis müdürü, nasıl yasak ilişki yaşar?’
Bunu kimseye anlatamayız diyerek, olaya ‘kaza’ deyivermiş.
İşte Bingöl’ün son halı bu!
Bir tarafta, hiçbir suç işlemedikleri halde delik deşik edilerek öldürülen ve bir kısmı da tutuklanan insanlar, bir tarafta ise bir namus cinayeti girişiminin, ‘kaza’ denilerek aklanması.
Siz karar verin, Bingöl nasıl bir yer?