Stuttgarter Zeitung, Malta'daki AB Zirvesi'de siyasetin mülteci krizinin yanı sıra Afrika kıtasındaki sorunları unutmadığını ve Afrikalılarla çözüm aradığını göstermesinin önemli olduğunu vurguluyor. Ancak yorumunun devamında eleştiri de yöneltiyor:
“Büyük bir sorunla karşı karşıya olan Avrupalılar, Afrika'da eski yanlışlarını tekrar ediyor. Arap Baharı sırasında isyan eden sivil toplumu ihmal ettiğini, onun yerine diktatörleri desteklediğini utanç duyarak saptadığında, bundan sonra daha iyi tavır takınacağını belli etmişti. Bunun üzerinden 4 yıl geçti. Malta'daki zirveye, Afrika'dan hiçbir aktivist davet edilmedi. Bu bir ihmalkarlık günahı. Komşularımızı tanımadığımızı sadece bu olay da gözler önüne sermiyor!”
Badisches Tagblatt adlı gazete ise Afrika'daki ilerlemelerin Avrupalıları pek ilgilendirmediğine dikkat çekerek şu görüşleri savunuyor:
“AB sorumluluk ve dayanışmadan bahsediyor. Ama aslında söylemek istediği şu: Aman ne olur başımıza bu insanları sarmayın. Fakat Afrika bize bu iyiliği yapmayacaktır. Kara kıta kendi çıkarlarını gözetiyor, bu da Avrupalıların işine gelmiyor. Afrika'da güvenilir çok az hükümet var. Buna karşın yoğun bir istikrarsızlık ortamı ve yolsuzluklara karışmış elitler bulunuyor. Bu kıtanın Avrupa'nın partneri olması, sadece birtakım tavizlerle mümkün olabilir.”
Pforzheimer Zeitung ise yorumunda, mülteciler konusunda şu anda en fazla ihtiyaç duyulan maddi-manevi dayanışmanın eksik kaldığından şikayet ediyor:
“Avrupa'ya İsveç'ten bir mesaj gidiyor. Çünkü Almanya dışında hiçbir AB ülkesinde, mültecilere İsveç'teki kadar yoğun merhamet duygusuyla yaklaşılmadı. Yaklaşık 10 milyon nüfuslu İsveç, 80 bin kadar mülteciyi ülkeye davet etti. Diğer ülkelerin de Almanya ile İsveç'in izinden gitmelerinin ve yükü azaltmaya yönelik etkili önlemler almalarının zamanı çoktan gelmiştir. İnsan böyle düşünüyor ama sonuçta ne oluyor? Örneğin daha dün Afrika için öngörülen acil yardım fonuna parasal katkıda bulunmayı taahhüt eden ülkeler ağırdan almaya başladı. İş ciddiyete bindiğinde ve maliyet arttığında Avrupa değerleri yarı yolda kalıyor.”
Frankfurter Allgemeine Zeitung da Almanya'nın mülteci politikalarını eleştirel bir biçimde yorum sütunlarına taşıyor:
“Yaşadığımız olaya mülteci akını mı, yoksa Maliye Bakanı Wolfgang Schäuble'nin söylediği gibi çığ mı demek gerekiyor? Hepsi doğru. Sonuçta söz konusu olan, insanların Almanya'da kendilerini güvende hissedecek bir ortam ve daha iyi bir yaşam aramalarıdır. Ne var ki federal hükümet şu an Almanya'da kaç mültecinin yaşadığını bile bilmiyor. Zaten kapıyı ardına kadar açan bir hükümet bunu nasıl bilebilir ki? İlk kabul edildikleri ve yerleştirildikleri kamplarda kaç mültecinin yaşadığına ilişkin bir durum analizi bile yoksa, o zaman federal hükümeti Almanya'ya ne kadar insanın geleceği de çok fazla ilgilendirmiyor demektir. Yeni Alman devlet politikaları, ‘Biz bu sorunun üstesinden geliriz' ve mülteci sayısında bir ‘üst sınır yok' şeklinde kendini belli ediyor.”