T24- Almanya rekor büyüme açıklarken Yunanistan kendisine sunulan kurtarma paketinin koşullarını yerine getirmeyi başarıyor. Ancak Avrupalı işçiler için zor günler geride kalmış değil.
Doney Ramirez yerden 12 metre yukarıda bireysel bir protesto eylemi yapıyor.
İspanya'nın başkenti Madrid'deki bir şantiyede işçi olarak çalışıyordu. Şirket iflas edince maaşlarını alamadılar.
O da bir gece şantiyeye gizlice girip vinçlerden birine tırmandı ve dört aydır orada. Maaşını alana kadar inmeyeceğini söylüyor.
Arkadaşları ona her gün yiyecek getiriyor. İnsanlarla tek bağlantısı ise telefonla.
Eşi ve üç çocuğu özlüyor onu. Tabii ki o da onları.
"Bunun ailem için kolay olmadığını biliyorum. Ancak ben bir amaç için buradayım. Amacıma ulaşıp aşağı indiğimde başım dik, yaptığımdan gurur duyuyor olacağım." diyor.
9 yaşındaki oğlu babalar gününde ona bir kart göndermiş. İkisini parkta oynarken resmetmiş.
"Gündüz sıcaktan bunalmasından, gece soğuktan üşütmesinden korkuyorum" diyor.
Denetimsizliğin sonu
BBC muhabiri Jonathan Charles haberi şöyle aktarıyor:
BBC'nin Avrupa'daki muhabirlerinden biri olarak 15 yıldır kıtanın her yerine gittim. Euroya geçişi, o tarihi anları yakından izledim.
Şimdiyse bir belgesel projesi için geri döndüm ve insanların euro ile ilgili olumlu görüşlerinin değişip değişmediğini, bugünkü krizin kökenlerinin 1990'larda yapılan hatalarda olma ihtimalini araştırıyorum.
Doney Ramirez'in çektiği zorluklar da, İspanya'nın, içine girdiği krizle euroyu zayıflatan ülkelerden biri olması.
İspanya'nın yanı sıra Yunanistan, Portekiz ve İrlanda'nın yüksek bütçe açıkları yatırımcıyı korkuttu ve uluslararası piyasalarda eurodan kaçışı beraberinde getirdi.
Ramirez'in çalıştığı gibi şirketler ya da hükümetler, kredinin ucuz olduğu dönemde çok fazla borçlandılar ve daha sonra bunu ödemekte zorlandılar.
Aslında bu sonucu yaratan fay hatları 1990'larda oluştu. 1999'da euroya geçen tüm ülkelerin Maastricht Anlaşması'nın ilkelerine uyması gerekiyordu.
Bu anlaşmayla ülkelerin borçlanma miktarlarına sınırlama getiriliyordu. Ancak birçok üye bu kurala uymadı.
Alman Merkez Bankası ve Avrupa Merkez Bankası'nın eski baş ekonomisti Otmar İssing bu çarpık durumu, "Hükümetlerin kendi borçlarını kendilerinin denetlemesi, bir alkoliğe barın anahtarının teslim edilmesi gibi" sözleriyle açıklıyor.
Zayıflar ve güçlüler
Hükümetlerin borçları dizginlemek için bulduğu çözüm, kamu harcamalarını azaltmak. Ancak bunun, resesyonun etkilerini hala hisseden ekonomileri daha da zora sokabileceğinden endişe duuluyor.
İspanya'nın dışında Yunanistan, İrlanda ve bir çok ülke bu durumda.
Almanya'daki durum ise tam tersi.
Bu ülkedeki işletmeler euro sayesinde daha rekabetçi hale geldi. Daha az borçlanıp daha çok yatırım yaptılar, giderlerini azalttılar.
Şimdi de, belki haklı olarak, "Biz özveride bulunurken onlar neredeydi?" diye soruyorlar.
Almanların özverileri devam edecek gibi görünüyor. Zor durumdaki güney komşularına yardım etmeleri gerekiyor.
Avrupa Birliği yardım için yüzlerce milyon euro tutarında bir fon oluşturdu. Yunanistan bu fondan yardım almaya başladı bile.
Euronun geleceği
Peki euro bu fırtınayı atlatabilecek mi? Konuştuğum isimlerden siyasi iradenin mevcut olduğu sonucunu çıkarıyorum.
Ancak Maastricht müzakerelerinde etkin rol alan Hollanda eski başbakanı Kim Wok kaygılı görünüyor.
"Henüz krizi atlatmış değiliz. Dolayısıyla her şey yolunda diyemem." diyor.
Vincin üzerinde maaşını bekleyen Doney Ramirez için ise siyasetçilerin söyledikleri pek bir şey ifade etmiyor.
Euronun geleceği önümüzdeki aylarda nasıl şekillenirse şekillensin, o yapılan hatalar için yüksek bir bedel ödedi bile.