T24/FULYA CANŞEN
AB’nin son genişleme dalgasından en karlı çıkan ama en çok da şikayetçi olan ülke Avusturya’dır. Özellikle işgücünün serbest dolaşımı konusunda kota konması için epey baskı yaptı, başardı da. Türkiye’nin AB müzakerelerine başlamasındaki son engel olan Avusturya uluslararası alanda fazla ünü yokmuş gibi görünse de, Wolfgang Amadeus Mozart, Ludwig Wittgenstein, Sigmund Freud, Romy Schneider, Adolf Hitler, Jörg Haider ve öz kızını 24 yıl hapis tutup tecavüz eden ve ondan 6 çocuk yapan Josef Flitzl gibi ilk akla geliveren çok farklı kişiliklerin vatanıdır. NATO üyesi değildir, Atom Enerji Ajansı (AİEA), Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü (OPEC), Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT), AB Ayrımcılıkla Mücadele Enstitüsü ile Birleşmiş Milletler’in dört merkezinden biri Avusturya’nın başkenti Viyana’dadır. Nüfusu iki milyonu bulan Viyana Londra, New York ve Paris kadar tarih ve kültür kokar. Viyana’da sadece Kuzey ve Doğu Avrupa değil, Akdeniz ve Balkan rüzgarı da estiği için şıklık ve zarafeti kadar sıcak kanlılık da halkının içine sinmiştir. Viyana siyasetinde toplumsal yaşamın bu renkliliği ve samimiyetini hissetmek maalesef mümkün değil.
Strache artık Haider’in kötü kopyası değil
Soğuk ve mesafeli Avusturya siyasetinin en dikkat çekici özelliği AB içinde aşırı sağın öncülüğüne soyunması bence. 1999 yılında oyların %27 sini alarak koalisyon hükümetine katılan, AB’nin yoğun baskısı sonucu istifa eden aşırı sağcı Özgürlükçü Avusturya Partisi FPÖ’nün eski Lideri Jörg Haider’i kimse unutmadı. Haider’in bu şekilde alaşağı edilmesinden sonra Avusturya’da aşırı sağın güç kaybettiğini düşünenler yanılıyorlar. Geçen yıl yapılan Viyana Eyalet seçimlerinden FPÖ ikinci parti olarak çıktı. Haider’in ölümü aslında O’ndan daha radikal olan Heinz-Christian Strache’nin önünü açtı. Strache başarısını sadece Avusturya değil bütün Avrupa ülkelerindeki sağcı çevreyle yakın ilişki içinde olmasına da borçlu. Viyana seçimlerindeki zaferi ile ''Haider'in ucuz kopyası'' imajından da kurtulan FPÖ Lideri ile Avrupa'daki bütün sağcı, yabancı ve İslam karşıtı eylemlerde görmek mümkün. Özellikle'de Almanya'dakilerde. FPÖ yakında Almanya’da bir büro açacak ve burada yeni bir popülist Alman sağ partisinin kurulmasına yardımcı olacak.
Avusturya göç konusunda sınıfta kaldı
Heiz-Christian Strache öncülüğündeki sağ Avrupa’daki göç, İslam ve Türkiye karşıtlığı ile sistematik olarak besleniyor. Bu da ülkedeki göçmen ve mültecilerin yaşamına doğrudan yansıyor. British Council inisiyatifi ile yapılan yeni bir araştırma, göç ve mülteci politikasında Avusturya’nın sınıfta kaldığını gösterdi. 2004 yılından bu yana üçüncüsü yapılan araştırma 27 AB ülkesi, İsviçre, Norveç, Kanada ve ABD’yi de içine alarak, söz konusu ülkelerdeki 148 sivil toplum örgütünün yardımı ile Mipex adı verilen bir göç endeksi hazırlıyor. Bu endekse göre Avusturya göçmen ve mültecilere tanınan yasal ve siyasi haklar konusunda 24. sırada yer alıyor. Göçmenlere bu bağlamda en iyi davranan ülke İsveç. İsveç’i Portekiz takip ediyor. En çok Türk’ün yaşadığı Almanya 12. sırada Avusturya’dan çok önde yer alıyor. Göçmenlere en az hak tanıyan ülkeler ise Letonya, Güney Kıbrıs ve Slovakya olarak tespit edilmiş...
Sınav üstüne sınav
Avusturya göçmenlere en çok zorluğu istihdam piyasasında çıkarıyor. Avusturya’ya gelen her göçmen buradaki ilk yılını işsiz geçiriyor. İş değiştirmek isteyenleri ise, o iş dalında çalışmak isteyen Avusturyalıların mağdur olup olmadığını araştıran bir sınav bekliyor. İş kurmak ise başka ve daha zorlu bir sınavı şart koştuğu için neredeyse mümkün değil. Bu nedenle Avusturya’da göçmenler kiralık işçi olarak çok düşük ücretle çalışıyor ve dolayısıyla bazı sosyal haklardan mahrum kalıyor. Avusturya vatandaşı olmak da iş kurmak kadar güç. Vatandaşlığına geçiş harcı en yüksek olan AB ülkelerin başında Avusturya geliyor. Almanya ile karşılaştırıldığında Avusturya’daki göçmenlerin siyasete katılımı ve örgütlenmeleri de güç. Şubat ayı ortasında Viyana’da temaslarda bulunan Avrupa Komisyonu Başkan Yardımcısı Viviane Reding, ayrımcılık konusunda Avusturyalı siyasetçileri sert bir dille eleştirdi ve gerekirse Avrupa Adalet Divanı’na gideceklerini söyledi.
AB eski AB değil
Reding’in Viyana’yı terk etmesinin hemen ardından Bakanlar Kurulu, sanki bu tehditleri hiç almamış gibi göçü ve mülteci haklarını kısıtlayan bir yasa tasarısını onayladı. Bu tasarıya göre Avusturya Kanada’da olduğu gibi puanlama yöntemi ile göçmen kabul edecek. Göçmenlerin Avusturya’ya gelmeden Almanca öğrenmesi isteniyor. Eğer bu kurala uyulmadan gelinmişse iki yıl içinde Almanca öğrenmesi isteniyor. Bu süre bugün beş yıl. Avusturya vatandaşı olmak için de iyi düzeyde Almanca bilmek şart. Avusturya’ya gelen mülteci adayları da statüleri açıklığa kavuşturulana kadar başvurdukları merkezlerde tutulacaklar. Sınır dışı edilme koşulları da mültecilerin aleyhine ağırlaştırılıyor. İnsan hakları örgütleri tarafından ağır bir dille eleştirilen yasa tasarısı önümüzdeki günlerde Avusturya Meclisi’nde tartışılacak ama kabul edilmesine kesin gözüyle bakılıyor. Avusturya’nın tehdit dozundaki eleştirilere rağmen göç yasasını sertleştirmesine şaşmamak lazım. Zira AB artık 1999 yılında Haider’i aşırı sağcı politikaları yüzünden istifa ettiren AB değil.