T24- Avrupa Konseyi Genel Sekreteri Thorbjorn Jagland, KCK soruşturması kapsamında Prof. Büşra Ersanlı ile yayımcı Ragıp Zarakolu'nun tutuklanması konusunda kaygılı olduğunu söyledi. "Bu konu da ifade özgürlüğü ile şiddetin birbirinden ayrı tutulması gerektiği konusundaki tartışmanın alanına giriyor" diyen Jagland'ın görüşlerini Hürriyet yazarı Sedat Ergin köşesinden aktardı.
Sedat Ergin'in bugün (16 Kasım 2011) yayımlanan "Avrupa Konseyi'nden Prof. Ersanlı için kaygı mesajı" başlıklı yazısı şöyle
EVET konuyu biliyorum, yakından izliyorum ve kaygılıyım...”
Avrupa Konseyi’nin Norveçli Genel Sekreteri Thorbjorn Jagland, Prof. Büşra Ersanlı ve yayımcı Ragıp Zarakolu’nun KCK soruşturması çerçevesindeki tutuklamaları ile ilgili sorumuza bu yanıtla başladıktan sonra ekledi:
“Bunun ötesinde başka bir yorumda bulunmam doğru olmaz. Ama galiba bu konu da ifade özgürlüğü ile şiddetin birbirinden ayrı tutulması gerektiği konusundaki tartışmanın alanına giriyor.”
Adalet Bakanlığı tarafından düzenlenen “Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Türkiye Kararları, Sorunlar ve Çözümler” başlıklı konferansa katılmak üzere geldiği Ankara’da Jagland ile önceki akşam yaptığımız sohbetin önemli bir başlığı, Prof. Ersanlı ve Zarakolu’nun tutuklanmalarıyla da gündemdeki yerini koruyan Terörle Mücadele Yasası oldu. Jagland’a göre de Türkiye ile AİHM arasındaki en önemli sorunlu alanlardan biri bu yasadan kaynaklanıyor.
HÂKİM VE SAVCILAR AİHM İÇTİHADINI ANLAMALI
Norveç’in eski başbakanlarından olan Jagland’ı Türkiye’ye getiren konferans, Türkiye’nin AİHM kararlarını nasıl uygulamaya geçireceğini konu alıyor. Jagland, Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in bu konudaki girişimini takdirle karşıladığını belirterek, şöyle konuşuyor:
“Önümüzde duran mesele, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve AİHM içtihadının uygulanması. Uygulama ile AİHM’e yeni şikayet başvurularının yapılmaması arasında doğrudan bir ilişki var. İçtihadı uygularsanız, yeni başvuruları da önlemiş olursunuz. Bunun da iki boyutu var. Birincisi, yasalarınızın bu içtihada uygun bir şekilde değiştirilmesi, düzenlenmesi... İkincisi, Türkiye’deki yargının AİHM içtihadı ile uyumlu bir uygulama yapması gerekiyor. Türkiye, AİHM gündeminde beklemekte olan dava dosyalarının sayısal büyüklüğünde İtalya’dan sonraki ikinci ülke. Dolayısıyla, Türkiye’nin bunu nasıl azaltırız diye bir inisiyatif alması doğru bir adım.”
Jagland, Türkiye’nin 2004’te Anayasa değişikliğine giderek Sözleşme ve AİHM içtihadını ulusal mevzuatının üstüne çıkartmasını çok önemli bir adım olarak niteledikten sonra şöyle devam ediyor: “Ama bu kağıt üstünde kalmamalı. Bunun için mahkemelerinizin de Strasbourg’da alınan kararları anlamaları gerekiyor. Yargıçlarınızın, savcılarınızın AİHM içtihadını öğrenmeleri gerekiyor. Pek çok ülkede AİHM’e başvuruların yüksek olmasının nedeni yasalardan değil, doğrudan uygulamadan kaynaklanıyor. Hakim ve savcılar AİHM içtihadını ya bilmiyorlar ya da anlamıyorlar... Şurası açık, Türkiye’nin Sözleşme ve AİHM içtihadıyla pek de uyumlu olmayan bir geçmişi var. Ama şimdi belli ki şimdi bunu değiştirmeye dönük bir çaba var.”
Avrupa Konseyi Genel Sekreteri, sorunların önemli ölçüde özel yetkili mahkemelerin uygulamalarından kaynaklandığı yolundaki saptamalar karşısında, “Bunun bir sorun olduğu açık...” diye konuşuyor. Jagland, bu noktada sanıkların delil dosyasına erişimine kısıtlama getirilmesini de yine özel yetkili mahkemelerle ilgili sorunlardan biri olarak gördüğünü belirtiyor ve “Bu da bakılması gereken konulardan biri” diye konuşuyor.
BASIN ÜZERİNDE CAYDIRICI ETKİ
Jagland’ın hassas olduğu bir diğer başlık ifade ve basın özgürlüğü. Jagland, Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri Thomas Hammarberg’ün hazırladığı Türkiye raporundaki saptamaları izleyerek, bunlar doğrultusunda iyileştirmelerin ortaya çıkmasını hedefliyor.
Hammarberg, bu raporunda Türkiye’de basın özgürlüğü alanında ciddi sorunlar bulunduğundan, otosansür uygulandığından, gazeteciler üzerindeki “caydırı etki”den söz etmişti. İlginçtir ki, Jagland, dün konferansta yaptığı konuşmada da Hammarberg’ün raporundaki “caydırıcı etki”ye ilişkin ifadelerine açıkça atıf yaptı ve AİHM’den Türk gazeteciler, yazarlar ve TV yayıncılarıyla ilgili çok sayıda ifade özgürlüğünden ihlal kararı çıktığını belirterek, bu ihlallere son verilmesi için ivedilikle adım atılması gerektiğini belirtti.
Jagland, önceki akşamki sohbetimizde “basın üzerindeki bu ‘caydırıcı etki’ sorununun aşılması konusunda ne yapmayı düşünüyorsunuz” diye sorduğumda, “gazetecileri, özellikle şiddeti teşvik ettikleri iddiasıyla hapse attığınızda bu ciddi bir sorun yaratıyor. Türkiye’de yargılamaya ilişkin usuller, bu çerçevede mahkeme öncesi tutukluluk süreleri o kadar uzun ki, bütün bunlar bir caydırıcılık yaratıyor. Bütün mesele, hep söylediğim gibi şiddet ile ifade özgürlüğü arasındaki ayrım. Avrupa ülkelerinde her türlü fikrinizi ortaya koyma hakkınız vardır. Sınırlamalar, örneğin ırkçı fikirlerin açıklanmasında kuşkusuz vardır ama toplumda değişiklik talep etmek ya da hükümetin devrilmesini istemek, Avrupa ülkelerinde çok doğal demokratik haklardır. Bunları talep etmek demokrasinin parçasıdır.”
Genel Sekreter, ayrıca gazeteciler Nedim Şener ve Ahmet Şık’ın tutuklanmalarından sonra Başbakan Erdoğan’ın daveti üzerine kendisinin özel bir temsilci görevlendirdiğini, temsilcinin Türkiye’ye gelip bu iki gazeteci ile ve Adalet Bakanı Ergin ile görüştüğünü, durumun nasıl düzeltilebileceği konusunda çalıştıklarını anlattı.
ERGENEKON DAVASINDA HEDEFE ZARAR VEREN UYGULAMALAR
Jagland ile sohbetimizde Avrupa Birliği’nin ilerleme raporunda “uzun tutukluluk süresi ve savunma hakkıyla ilgili sorunların Ergenekon ve Balyoz gibi davaların inandırıcılığına gölge düşürdüğü” yolundaki eleştirileri de hatırlattım. Şu yanıtı verdi Genel Sekreter: “Erdoğan 2002’de seçimi kazandığında başbakan olamayınca Norveç Parlamentosu bunu kabul edilemez buldu ve kendisiyle dayanışma için bir heyet gönderme kararı aldı. Ben Türkiye’ye gelip Erdoğan’la görüşen bu heyetin üyelerinden biriydim. Şurası açık ki, geçmişte bir problem oldu, muhtemelen hâlâ da var... Bu Ergenekon davası da bunu kanıtlayabilir. Ama bununla usulüne uygun bir şekilde mücadele etmeniz gerekir.”
Bu sözlerini açmasını istediğimde, Jagland’dan şu yanıtı aldım: “Hakkında delil olmayanlar suçlanmamalı. Suçlu olmayan ya da suçla bağlantılı olmayan kişileri de tutukladığınız zaman ulaşmak istediğiniz hedefe de zarar veriyorsunuz. Ama AK Parti’nin yükselişe geçtiği sırada su yüzüne çıkan geçmişten gelen bir problem olmalı bu...”
TÜRKİYE İYİ GİDİYOR, SORUN İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ...
Jagland, bu yılın başında yaptığı bir açıklamada AK Parti’nin icraatını “sessiz devrim” olarak nitelendirmişti. Önceki akşamki sohbetimizde bir sorumuz üzerine görüşünü açarak, bu partinin ülkeye yeni bir enerji getirdiğini söyledi.
Önemli bir eleştirisi de Avrupa’ya gitti. “Türkiye öyle bir süratle modernleşti ki, Avrupa bunu anlayamadı. Avrupa’nın bugün Türkiye’yi içine almaması üzücü bir şey. Türkiye büyüyen ekonomisi ve bölgede oynadığı rol ile Avrupa’ya o kadar çok şey katabilir ki...”
Bütün bunları sıraladıktan sonra “ama hâlâ insan hakları ve ifade özgürlüğüyle ilgili sorunlar, düzeltilmesi gereken zafiyetler var” diye ekledi.
AK Parti’ye son derece sıcak bakan bir Avrupalı devlet adamının, Türkiye’de gördüğünü söylediği olumlu gidişe tek istisnayı insan hakları ve ifade özgürlüğü alanında işaretlemesinde hükümetin alması gereken bir mesaj var herhalde.