14 Ağustos 2012 12:12
Guardian'da Batılı güçlerin, radikal İslamcı gruplardan duydukları kaygı nedeniyle Suriye konusundaki tutumlarını gözden geçirdiğini belirten bir haber dikkat çekiyor.
Gazetenin Diplomasi Editörü Julian Borger imzalı haberde, Körfez ülkelerinden gelen desteğin, büyük ölçüde aşırılık yanlısı İslamcı gruplara yönlendirilmesinden endişelenen Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere ve Fransa'nın, Suriyeli muhalifler üzerindeki nüfuzlarını kaybetmemeye çabaladığı belirtiliyor.
Haber şöyle devam ediyor;
"Giderek mezhepler arası çatışmaya dönüşen iç savaşın kolayca tüm bölgeye yayılma ihtimalinden duyulan endişe, bazı muhalif grupların barbarlıklarına ilişkin haberler ve en örgütlü, en iyi desteklenen grupların Selefiler olduğu yönündeki kanıtlarla birleşmesi, Batılı başkentlerde acil bir politika değişikliğini tetikledi"
Haberde ayrıca, Washington, Londra ve Paris'in, rejim karşıtlarını, sürgündeki muhaliflerin liderliğindeki Suriye Ulusal Konseyi etrafında toplama girişimlerinin başarısız olduğu konusunda uzlaştığı belirtiliyor. Bu nedenle, Suriye içindeki gruplarla doğrudan ilişki kurmaya çalışılacağı kaydediliyor.
Times'ta ise, muhalif Özgür Suriye Ordusu'nun geçen hafta rehin aldığı 48 İranlı'dan bazılarının Devrim Muhafızları mensubu generaller olduğu iddiası yer alıyor.
Gazete, İran'ın kuzeybatısındaki Batı Azerbaycan bölgesindeki ayrılıkçıların gündeme getirdiği iddianın, İran'ın rehinelerin salıverilmesi için neden büyük bir diplomatik çaba harcadığını da açıkladığını söylüyor.
Haberde İran yönetiminin hala, rehin tutulanların Suriye'deki bir türbeyi ziyaret eden hacılar olduğu konusunda ısrar ettiği belirtiliyor. Özgür Suriye Ordusu ise, rehinelerin Beşar Esad rejimine destek vermek için yollanan bir grubun parçası olduğunu savunuyor.
Haberde görüşlerine yer verilen eski İranlı diplomat Hüzeyin Alizade, "Aralarında üst düzey yetkililer varsa ve hassas bilgilere sahiplerse, İran rejimi bu kişileri geri almak için elinden geleni yapar. Sadece sıradan askerlerse Tahran aldırmayacaktır" diyor.
Times, rehine kirizinin İran'ın Suriye'deki çatışmalara müdahalesini açığa çıkardığını da vurguluyor.
Haberde, İran'ın Beşar Esad yönetimine askeri yardımda bulunduğunu reddettiği, ancak üst düzey İranlı bir generalin geçen Mayıs ayında Devrim Muhafızları'nın Esad rejimini desteklemek için Suriye'ye özel güçler gönderdiğini kabul ettiği hatırlatılıyor.
İngiltere basını, Mısır'daki gelişmelere, özellikle de Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi'nin ülkenin en üst düzey iki askerini emekliye sevk etme kararına geniş yer ayırıyor.
Financial Times'ın haberinde Mursi'nin hamlesini, Mısır'da 60 yıldır devam eden ordunun siyaset üzerindeki egemenliğinin sona ermesi olarak gören büyük bir kesimin kararı memnuniyetle karşıladığı belirtiliyor.
Ancak haberde, Mursi'nin çok fazla yetkiye sahip olmasından kaygılananların da bulunduğu söyleniyor.
Financial Times'ın görüşlerine yer verdiği Eski Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu Başkanı Muhammed El Baradey, "Bu doğru yönde atılmış bir adım" derken, Mursi'nin şu an elinde tuttuğu yetkilerin "demokrasinin doğasına aykırı olduğunu da" vurguluyor.
Bazılarının da, Mursi ve Müslüman Kardeşler karşıtı gazetecilere karşı açılan davalara dikkat çektiği kaydediliyor.
Konuya başyazılarından birini de ayıran Financial Times, Mursi'ye derhal bir genel seçim yapılması tavsiyesinde bulunuyor.
Dikkat çeken satırlar şöyle;
"Mısır'ın açık bir yetkiye sahip ve tüm Mısırlılar'ın yaşamını geliştirmeye odaklanan bir hükümete ihtiyacı var. Mursi, ordu üzerindeki otorite sağlamak yolunda ilk adımı attı. Şimdi mümkün olan en kısa sürede bir parlamento seçimi yaparak demokratik ehliyetini göstermeli. Aynı zamanda bu seçimle, mevcut komite hakkında soru işaretleri varken, halka ülkenin yeni anayasasını yazacak temsilciler komitesi konusunda da söz hakkı verilebilir. Gelecekteki düzen konusunda ülkeye söz hakkı vermek, Mısır'ın yeni hükümeti için ülkenin güvenini kazanmanın en iyi yöntemi olur"
Times'ta Japonya'daki Fukuşima nükleer santralinde meydana gelen facianın doğal yaşam üzerindeki etkilerine dair yapılan bir araştırmaya yer veriliyor.
Japon biliminsanlarının bölgeye has bir kelebek türü üzerinde yaptığı araştırmada, kelebeklerin gözlerinde garip çukurlar görüldüğü, bacaklarının küçüldüğü ve kanatlarında da garip desenler tespit edildiği belirtiliyor.
Ayrıca kelebeklerin pek çoğunun üreme kabiliyetini kaybettiği, üreyebilenlerin yavrularının da bir önceki kuşağa kıyasla daha büyük bir mutasyona uğramış halde dünyaya geldikleri saptandı. Faciaya tırtıl halindeyken maruz kalan kelebeklerin yüzde 12'si, bir sonraki kuşağın yüzde 18'i, üçüncü kuşağınsa yüzde 34'ünde mutasyon görüldüğü kaydedildi.
Daily Telegraph'ta yer bulan bir başka araştırma haberinde çok eski bir soruya yanıt aranıyor.
İngiliz biliminsanlarının çalışmasında, futbol tutkunu erkeklerin takımları ve eşleri arasında nasıl bir tercih yaptıkları araştırılıyor.
Bristol Üniversitesi'nde yapılan araştırmaya göre erkekler, tuttukları takıma kıyasla beş kat daha fazla eşlerini tercih ediyor.
Futbol tutkunlarının tercihi
Araştırmada, Newcastle United taraftarlarının, eşlerinin ve takımlarının resimlerini keserken stres düzeyleri ölçüldü.
Bazı denekler, eşlerinden çok takımlarını daha çok sevdiklerini söylese de, eşlerinin resimlerini parçalarken stres düzeyleri çok daha yüksek çıktı.
Deneklerden ayrıca, en çok sevdikleri futbolcunun voodoo bebeği ile eşlerininin voodoo bebeğine iğne saplamaları, iğneleri sapladıklarında futbolcunun bir sonraki maçta forma giyemeyeceği, eşlerininse bir hafta hasta yatacağı söylendi.
Habere göre denekler çoğunlukla sevdikleri futbolcunun sakatlanmasını seçti. Ancak, en sevdikleri futbolcunun önemli bir maça çıkamamasındansa, eşlerinin bir hafta hasta yatmasına razı olan denekler de oldu. (BBC Türkçe)
Mısır’daki gelişmeler, Avrupa’daki kriz ve Almanya’da aşırı sağcı Nasyonal Demokrat Parti’nin kapatılması tartışmaları, Alman basınında yer alan konular arasında.
Mainz’da yayımlanan Allgemeine Zeitung’un yorumunda Mısır’daki durum ve Türkiye bağlantısı irdeleniyor:
“Mısır’da yolculuk nereye, henüz kimse bilmiyor. Mısır İran olma yolunda mı? Yoksa ordunun gücünün Müslüman kardeş Mursi tarafından geçici olarak tırpanlanmasında Türkiye mi örnek alındı? Yani bir yandan ordunun itibarını çok bozmadan aşamalı olarak nüfuzunun azaltılması konusunda. Bu soruların aydınlatılması sadece Mısır değil, ‘bahar’ı geride bırakan diğer Arap ülkeleri için de kilit önem taşıyor. Ya da Suriye gibi halen savaşmakta olan ülkelerde de Kahire’deki iktidar mücadelesinin nasıl sonuçlanacağı dikkatle izleniyor. Ama şunu hatırlatmak lazım. Mısır’da devrim için sokaklara dökülenler demokrasi değil, ekonomik gelecek istiyordu. Mursi’nin başarısı işte bu konudaki icraatıyla ölçülecek. Ve elinde ne Tahran gibi çuvallar dolusu petrol parası ne de Ankara’nınki gibi büyük ekonomik güç olduğundan koltuğu o kadar da sağlam değil.”
Berliner Zeitung ise Avrupa’nın kriz ortamında birbirinden giderek uzaklaştığı değerlendirmesinde bulunuyor:
“Mevcut koşullarda koşup kaçmanın kurtuluş getireceğini düşünmek için hayalperest bir idealist olmak lazım. Son yirmi yıldır hiçbir dönemde Avrupa’daki ulusal zıtlıklar şimdiki kadar keskin değildi. Yunanlar ve İtalyanlar, Almanları Nazilerin iktidar düşkünü yeni nesili olarak algılıyor. Biz de güney Avrupalıları tembel, müsrif ve üç kağıtçı olarak görüyoruz. Avrupa halklarını tam da böyle bir ortamda şimdiye kadar hiçbir zaman başaramadıkları bir şeye, dayanışmaya yöneltmek istemek, en hafif tabirle pervasızlıktır.”
Frankfurter Rundschau gazetesi aşırı sağcı Alman Nasyonal Demokrat Parti’nin kapatılması için başlatılan hazırlıkları şöyle yorumluyor:
“Almanya Meclisi’nin ve Almanya Hükümeti’nin imzasını taşımayan bir dava dilekçesi yapıcı olmaz. Çünkü Anayasa Mahkemesi’nde, bu iki önemli anayasal kurumun başvurunun başarılı olacağına ihtimal vermediği ve Nasyonal Demokrat Parti’ye ajan sızdırıldığı için yüksek mahkemenin başvuruyu ret edeceği noktasından hareket ettiği izlenimi doğacaktır. Meclis ve hükümetin davadan ümitsiz olduğu bir ortamda Anayasa Mahkemesi niye farklı düşünsün? İkisinden birinin tek başına hareket etmesi de tehlikelidir. Çünkü bu durum, davayı açanın diğer anayasal organa meydan okuması olarak algılanacaktır. Davanın düşmesi ise Nasyonal Demokrat Parti için varlık garantisi olacaktır.”
Alman Sosyal Demokrat Parti’nin başbakan adayını belirlemekte geciktiğini yazan Mittelbayerische Zeitung’un yorumu ise özetle şöyle:
“Başbakan adaylığı için üç namzedin adının dolaşması Alman Sosyal Demokratları’nı zor durumda bırakmaya başladı. Koalisyon hükümetinin aldığı her önemli karardan sonra akla muhalefet liderinin kim olduğu sorusu geliyor. Son dönemlerden bir örnek: Berlin yönetiminin sanayi tröstlerine yaptığı milyarlarca euroluk vergi kolaylığına şiddetle karşı koyup Hıristiyan Birlik Partileri ve Hür Demokrat Parti’yi ‘müvekkillerini kollama’ politikasından vazgeçirtebilecek bir ana muhalefet liderine ihtiyaç vardı. Sosyal Demokratlar kendilerine hükümet karşısında puan kazandıracak buna benzer nice fırsatı boşa harcadılar. Başbakan adaylığı ile ilgili belirsizlik uzadıkça, lider boşluğu Sosyal Demokrat Parti için daha tehlikeli hâl alacaktır.”
Bonn’da yayımlanan General-Anzeiger gazetesi, Almanya’nın nükleer ve termik santralleri kapatıp tümüyle yenilenebilir enerjilere geçişte karşılaştığı engelleri konu alan yorumunda sürecin hızlandırılması gerektiğine işaret ediyor:
“Enerji dönüşümünün gecikmemesi için derhal harekete geçilmeli. Ekolojik alanda kazanılacak zafer, ekonomik bozguna yol açmamalı. Enerji ikmalinin, Almanya’nın yatırım yeri olma özelliğinin ve peş peşe konkordato ilan eden büyük güneş enerjisi şirketlerinde çalışanların iş güvenliğinin selameti için ne gerekiyorsa yapılmalı.” (Deutsche Welle Türkçe)
© Tüm hakları saklıdır.