T24 - Aysel Tuğluk, Öcalan ile yaptığı görüşmenin ardından tek taraflı ateşkesin 2011 seçimlerine kadar uzatıldığını açıkladı. Milliyet gazetesi yazarı Aslı Aydıntaşbaş bugünkü köşesinde ateşkes kararı ilan edilmeden önce Öcalan'ın el yazısı ile yazdığı mektubun, bizzat devlet tarafından PKK'nın Avrupa sorumlularına iletildiğini yazdı.
Gazeetci-yazar Aslıydıntaşbaş'ın bugün (2 Kasım 2010) yayımlanan 'İşte ateşkes trafiği' adlı yazsı şöyle:
İşte ateşkes trafiği
1- Öcalan’ın İmralı’dan Karayılan’a yazdığı mektup, o kadar önemliydi ki devlet avukatlara bırakmadı, kendi eliyle Avrupa’daki PKK sorumlularına teslim etti
2- PKK şu zamana kadar defalarca tek taraflı ateşkes ilan etti. Ateşkesin 2011 seçimlerine kadar uzamasının iki anlamı var: PKK’nın dağdan inme süreci yeniden başlayacak ve Öcalan’ın Kürt hareketi içindeki konumu tartışmasız bir biçimde güçlenecek. Ateşkes sonrası silahlı güçlerini Kuzey Irak’a çekmeye başlayacak örgüt, 2011 seçimleri için kolları sıvadı
PKK, son 25 yılda sayısız ateşkes duyurusu yaptı. Çoğu hayal kırıklığı, ardından yeni bir şiddet sarmalı ve büyük acılar getirdi.
Ancak bu kez durum farklı. Dün PKK’nın Kandil’deki yönetim kademesinin 2011 genel seçimlerine kadar “eylemsizlik” kararı, ilk kez gerçek anlamda örgütün silahlara veda olasılığının belirdiği bir döneme denk geliyor.
İmralı’da uzunca bir süredir devam eden görüşmeler, ardından PKK’nın kendi içinde Abdullah Öcalan’la yaptığı yazışmalar sonrasında gelen bu ateşkes, devlet katında silahlı Kürt hareketinin “düz ovada siyaset” seçeneğine yönelebileceğinin en somut göstergesi sayılıyor.
Bu yüzden 2011, Türkiye için sadece seçim yılı değil, aynı zamanda PKK’nın dağdan inme sürecinin de başlangıcı olabilir.
Kandil’e yazılan mektuplar
Bütün bu büyük lafları ederken, belki de PKK’yı ateşkese götüren sürecin bilinmeyen ayrıntılarını aktarmak lazım. Hem dolaylı yollardan Kandil hem de İmralı’da yatan Abdullah Öcalan’la 2008’den beri ara ara devam eden görüşmeler, örgütün silah bırakma koşulları üzerineydi. Devletin güvenlik ve istihbarat birimlerinin amacı, PKK’nın silahı bırakması ve karşılığında Kürt hareketinin meşru siyaset zemininde kabul edilebilir bir yer edinmesiydi.
Ancak geçen yıl büyük bir medya rüzgârıyla başlayan birinci açılım süreci, karşılıklı güvensizlik ve Habur fiyaskosuyla tamamen bitti.
Referandum sonrası başlayan ikinci süreç ise doğrudan Öcalan merkezli ilerledi. Daha sessiz ancak çetrefil konulara el atıldı. Gerçi devlet birimleri yeni değil, yakalandığından beri Öcalan’la dönem dönem görüşmekteydi. Ancak bu kez görüşmeler somut adımlara odaklıydı.
Abdullah Öcalan bir süredir örgüt içindeki yerinin zayıfladığından yakınıyor, kendi inisiyatifi dışında yapılan eylem ve politikalardan rahatsız oluyordu. İmralı’yla görüşmelerde Kandil’e doğrudan mektup yazmak istedi. Öcalan’ın geçmişte de (yakalandığı ilk yıllar dahil) avukatları aracılığıyla belli amaca yönelik olmak kaydıyla Kandil’le haberleşmesine izi verilmişti. (Normalde aile ya da herhangi bir yakını dahil kimseye mektup yazmasına izin yok.)
Ancak bu kez ateşkes söz konusuydu. Öcalan’ın kendi el yazısıyla kaleme aldığı mektup ilk kez avukatları değil, bizzat devlet eliyle Avrupa’daki üst düzey bir PKK temsilcisine oradan da Kandil’e ulaştırıldı. Mektup, “çözüm süreci”nin mantığını açıkladıktan sonra, silahlı PKK güçlerinin Türkiye sınırları dışına çekilmesi ve 2011 seçimlerine kadar ateşkes ilan edilmesini istiyordu. Öcalan bu süre içinde kendisiyle müzakerelerin devam etmesini ve Kürt sorununun çözümü için bir yol haritası belirlenmesini hedefliyordu.
Yazılı cevap istedi
Aslında Öcalan dahil Kürt siyasi hareketi temsilcileri, anayasanın değişmesi, Kürtçe eğitimde açılım ve seçim barajının inmesi gibi siyasi taleplerinin 2011 seçimlerine kadar gerçekleşmeyeceğinin bilincindeydiler. Ancak bu konuda bir irade beyanı ya da en azından kulaklarına birkaç cümlenin fısıldanmasını istiyorlardı. PKK’nın Kandil’deki merkez yürütme kurulu, ateşkes talebine olumlu baktı; ancak Öcalan bunun yeterli olmadığını, Murat Karayılan’ın örgüt adına “yazılı” bir cevap yollamasını istedi.
Beklenen cevapta Karayılan prensipte ateşkese evet dedi; ancak bunun örgüt için “siyasi” ve askeri maliyetini hatırlattı. Kandil’deki komutanların hepsi ateşkes konusunda ılımlı değildi. Bu yüzden konuya daha ılımlı bakan Karayılan bile somut adımlardan söz ediyor; PKK’nın 1999’daki geri çekilme sürecinde yapılan operasyonlarda 119 kişilik bir zayiat verdiğini hatırlatıyordu.
Yine de PKK yönetimi hem Öcalan hem de Kürt kamuoyunun ateşkes arzusuna direnemeyerek dün 2011’e kadar eylemsizlik ilan etti. Böylece olağanüstü bir durum, provokatif bir eylem olmazsa, kış koşullarında TSK’nın operasyonları da durmuş olacağı için, 2011 seçimlerine kadar “silahların sustuğu” bir dönem yaşanması mümkün hale geldi.
Ateşkes kararının siyaseten iki sonucu daha var. İmralı’da görüşmelerin tekrar başlamasıyla Abdullah Öcalan PKK hareketi içindeki liderlik pozisyonunu tartışmasız biçimde güçlendirmiş oldu. Artık Kandil’den yönetilen örgütün “sembol ismi” olmaktan çıkıp, yeniden örgüte siyaset tavsiye eden, her hafta avukatlarına yapacağı açıklama merakla beklenen bir isim haline geldi.
Bir diğer sonucu da, artık gözünü “düz ovada siyaset” imkânına diken örgütün, 2011 seçimleri için hazırlık çalışmalarına başlayacak olması. PKK ve Öcalan, 2011 seçimlerini çok önemsiyor. Örgütün seçimde istediği sonucu alması için, sandığa çatışmasızlık ortamında gitmesi ve seçime yönelik “detay ve dikine örgütsel çalışmaya” şimdiden başlaması gerekiyor. Dün itibariyle örgüt mekap ve kalaşnikof değil, seçim listelerini düşünmeye başladı.
Böylece ilk kez Türkiye’nin son 30 yılına mal olan silahlı Kürt hareketin “düz ovaya inme” ihtimali doğdu.
İşte bütün bunlar, ateşkes kararının ardında yatan gerçekler.