Pasaportuna el konması nedeniyle Almanya'da kendisine verilecek Barış Ödülü'nü almaya gidemeyecek olan PEN (Uluslararası Yazarlar Birliği) Onursal Üyesi Aslı Erdoğan, "Bu bir psikolojik işkence. Çok ağır bir işkence. Bana, açlık grevi ya da intihardan başka bir seçenek bırakmayacaklar mı?" dedi.
Özgür Gündem davasında tutuklu yargılanan Erdoğan, 4 ay sonra görülen ilk duruşmasında tahliye edilmişti. Hakkında verilen yurt dışına çıkış yasağı 22 Haziran'da kaldırılan Erdoğan'ın pasaportuna daha sonra, alınan karar gereği el konmuştu. Erdoğan, 22 Eylül tarihinde Almanya'nın Osnabrück kentinde düzenlenecek ödül törenine katılamayacak.
Alman kanalı ZDF de, Erdoğan’ın pasaportuna el konulduğu için törene katılamayacağını duyurdu.
Evrensel Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Fatih Polat'ın, Aslı Erdoğan'ın açıklamalarına yer verdiği haberinin ilgili bölümü şöyle:
"(...) Aslı Erdoğan'a yaşadığı bu durum ve ödülünü almaya gidemeyecek olmasına dair duygularını soruyorum. Yaşadıklarından yorulmuş ve bir hayli yıpranmış olduğu belli olan bir ifadeyle devam ediyor: "Sadece bir ödül değil ki, ben bugüne dek zaten 5 ödülü almaya gidemedim. Hatta birinde, İsveç PEN'in Tucholsky ödülü verildiğinde cezaevindeydim. Ondan sonra Avusturya Bruno Kreisky İnsan Hakları Ödülü. Almanya Theodor Heuss ödülü. En önemlisi ve en kırıcısı Avrupa Kültür Vakfı Prenses Margriet Kültür Ödülü'ne gidememek oldu tabi. 22 Eylül'deki törenle verilecek olan Erich Maria Remarque Barış Ödülü. Onun dışında, Deniz Yücel ile paylaştığımız Almanya’nın basın özgürlüğü ödüllerinden Sparkasse Leipzig Medya Vakfı’nın verdiği Basın Özgürlüğü ve Medyanın Geleceği Ödülü var. Bir ödül daha var ama inanır mısın detaylarını hatırlamıyorum."
Aslı Erdoğan, ödül törenleri dışında, Frankfurt Kitap Fuarı'na ana konuşmacı olarak davetli olduğunu, ayrıca Gothenburg Kitap Fuarı'na davetli olduğunu hatırlatıyor. "Davetli olduğum ve kaçırdığım festivallerin sayısı en az 30-40 arası" diye de ekliyor.
Fransa'da onur nişanı
Aslı Erdoğan, aldığı ödülleri sıralarken yeni bir haber de veriyor: "Bunu da basından ilk sana söylüyorum. Daha da önemlisi Fransa'nın en yüksek onur nişanı olan Legion d’Honneur aldım. Yani Fransa Hükümeti beni şövalye ilan etti. Üç hafta önce konsolosluğa çağırıp bildirdiler. Yazıyı verdiler. Ben de 'Lütfen parlamentodan resmi bir davet çıkartın. İş buraya geldi' dedim."
Ben de, "Gerçi onlar şu anda Türkiye cezaevindeki gazetecilerini çıkartamıyorlar" diye araya giriyorum. O da, "Çok büyük bir şey istemedim ben ama. En azından bir davet. Oraya gidemezsen Fransız üst düzey yetkililerin buraya gelip vermesi lazım. Rezalet üstüne rezalet." diye devam ediyor.
"Bu çok ağır bir işkence"
"Tüm bunlardan sonra kendini nasıl hissediyorsun?" diye soruyorum. Şu yanıtı veriyor: "Çok iyi değilim açıkçası. Pek çok travmayı art arda yaşıyorum. Ünlü olmak da bir travmadır. Basının önüne atılmak. Her şey bitti, çıktım derken, 'Yo', diyorlar, 'Bitmedi. İstediğimiz an, kedinin fareyle oynadığı gibi oynarız senle'. Adalet Yürüyüşü'ne katılıyorum, 'Aman ne yaptın, çok kızdı sana gene'. Niye katılmayayım? Dostoyevsk'nin bir lafı vardır, çok severim ve çok doğrudur, 'En büyük kötülüğü yaptığımız insanlardan bir de üstüne nefret ederiz.'
Bu bir psikolojik işkence. Çok ağır bir işkence. Bana, açlık grevi ya da intihardan başka bir seçenek bırakmayacaklar mı?"
Haberin tamamı için tıklayın