T24 - Boğaziçi Üniversitesi'nde görev yapan Prof. Zafer Toprak'ın elinde bulundurduğu ve Necmeddin Sahir Sılan'a ait kaynaklardan yola çıkarak yorumladığı 'Kürt Sorunu' dair en temel etkenin Toprak tarafından kimlik olduğu dile getirildi.
Toprak, 'Neden, Necmeddin Sahir Sılan'ın araştırmaları?' sorusuna ise dönemin siyasetini iyi kavrayabilen bir düşünceye sahip olduğu açıklamasını getirdi.' Akaşam gazetesinde yayımlanan haber şöyle:
'Cumhuriyet Türkiyesi'nin karşılaştığı en çetin sorun o günlerde, Vilayat-ı Şarkiyye diye tanımlanan ve coğrafi engebeler nedeniyle ulaşılması zor yörelerini, inşa sürecinde olan ulus devletle bütünlemek... Cihan Harbi ertesi Doğu Avrupa'nın birçok ülkesinde toprak düzeni sil baştan ele alınırken Cumhuriyet buna bir türlü cesaret edememiş. Toprak düzeni değişmedikçe de yörenin durağan yapısı sürgit devam etmiş
Yakın tarihimizin en can alıcı sorunu yeniden gündemde. Hem de bu sefer oldukça ciddi arşiv belgeleriyle. Boğaziçi Üniversitesi'nden Prof. Zafer Toprak'ın eline geçen Necmeddin Sahir Sılan'ın 'Doğu Sorunu'nu anlatan arşivi dizi halinde yayımlanmaya başladı. O günden bugüne nasıl bir değişim yaşandığını ortaya koyan belgeler sorunun özü hakkında ipuçları veriyor. Toprak'a göre sorun kimlik.
ZAFER TOPRAK KİMDİR?
1946'da doğdu.1969'da Ankara Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü'nü bitirdi. 1971'de Londra Üniversitesi'nde Alan Araştırmaları konusunda yüksek lisansını tamamladı. 1981'de Londra Üniversitesi'nde Ekonomi doktorasını verdi. Halen Boğaziçi Üniversitesi'nde Ekonomi ve Toplum Tarihi profesörü olarak görev yapmaktadır. Tarih Vakfı'nın başkan yardımcısı ve Boğaziçi Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü'nün kurucu başkanıdır.değiştirdi: 'Türk ve Kürt milliyetçiliğin asimetrik yapısı bağımsız bir Kürdistan'a şans tanımadı'
- Sizin önderliğinizde bir dizi halinde Tarih Vakfı tarafından yayınlanmaya başlayan bir arşiv var. Necmeddin Sahir Sılan arşivi. İlk kitap 'Doğu Sorunu' başlığını taşıyor. Neden Necmeddin Sahir Sılan?
Necmeddin Sahir Sılan arşivi, kızı Şen Sahir Sılan tarafından Tarih Vakfı'na bağışlanmış bir arşiv. Necmeddin Sahir Sılan 1896 doğumlu ve Ankara Hukuk Mektebi'nin ilk mezunlarından. Genç yaşta gazetecilik yapmış, İttihatçıları yargılayan Divan-ı åli'de görev almış, Büyük Millet Meclisi'nin ilk evresinde evrak ve tahrirat müdürü olarak çalışmış bir kişi. TBMM'nin altıncı döneminden itibaren Bingöl ve Tunceli milletvekilliklerinde bulunmuş. Geniş bir dost çevresi olan, devlet aygıtını yakından tanıyan ve bu arada masonluğun en üst kademesi olan 33. dereceye yükselmiş.
- İlk kitap Necmeddin Sahir Sılan'ın kendi yazdığı raporlardan oluşuyor. Bu raporlar nasıl hazırlanmış?
İlk kitapta Neceddin Sahir Sılan'ın Bingöl ve Tunceli ile ilgili toplam on üç raporu yer alıyor. Bunların dokuzu CHP'ye dördü DP'ye verilmiş. Necmeddin Sahir Sılan, döneminde siyasetin ne olduğunu biliyor. Tek parti yönetiminin sınırlarını aşarak seçilmiş olduğu yöreyi sık sık ziyaret etmiş, halkla temas kurmuş. Kimi yöre yöneticilerinin görüşlerini almış, halkla yönetim arasında köprü işlevi görmüş.
- Bu raporlar tek parti dönemi siyaseti ve siyasetçileri hakkında bizlere ne tür bir fikir veriyor?
Raporlar tek parti dönemi siyasetine, bu dönemin siyaset bağlamında kazanımlarına, 'dar demokrasi' söyleminde burun kıvıranlara bir ülkede siyasetin nasıl bir süreç içersinde genişlediğini kanıtlayacak nitelikte. Siyasetin yoktan var olmadığını, bir birikim süreci olduğunu kanıtlıyor.
TOPLUMSAL MÜHENDİSLİK ÇABASI
- Sanırım 5 ciltlik bir çalışma olacak. İkinci kitap 'Doğu Anadolu'da Toplumsal Mühendislik' adını taşıyor. İçeriğinde ne var?
Bugün artık tarihsel birer kaynak niteliği taşıyan bu çalışmalar, iktidarın cumhuriyetin ilk evresindeki ayaklanmaları birer 'asayiş sorunu' olarak gördüğünü kanıtlıyor. Cumhuriyetin kuruluş sürecinde toplumsal mühendislik çabaları öncelik taşıyor.
- Bundan neyi kastediyorsunuz?
Toplumsal mühendislik geniş bağlamıyla devletin toplumu biçimleme, yönlendirme çabası. Hele, yapısal dönüşüm evrelerinde devlet bir başka 'misyon' ediniyor. Çoğu kez 'halka rağmen' kararlar almak zorunda kalıyor. Cumhuriyet Türkiye'sinin karşılaştığı en çetin sorun o günlerde, Vilayat-ı Şarkiyye diye tanımlanan, coğrafi engebeler nedeniyle ulaşılması zor yörelerini, inşa sürecinde olan ulus devletle bütünlemek. Doğu ve Güneydoğu Anadolu, Osmanlı döneminde görece özerk sayılabilecek bir konumda kalmış. Cumhuriyete kadar bu yörelerde devletin varlığından söz etmek neredeyse olanaksız. Cumhuriyet ise 'ulus devlet'i hedefliyor. Türdeş bir yapıyı gerçekleştirmek için bilfiil toplumsal mühendisliğe başvuruyor.
TEMEL KAYGI BÜTÜNLEŞMEK
- Cumhuriyet yönetimi 'Doğu Sorunu'na eğilirken, ne tür bir kaygıyla yola çıkıyor?
Cumhuriyetin temel kaygısı, kuşkusuz Misak-ı Milli sınırları içerisinde yer alan ve farklı bir etnik yapıya sahip bu yöreleri ülkeyle bütünlemek ve bu yörelere ulaşmak. Bu nedenle öncelikle ulaşıma önem verilmiş. Dolayısıyla 'milli şimendifer siyaseti' yani demiryolu politikası gündeme gelmiş ve bütçeden hatırı sayılır bir pay ayrılmış. Ancak bu coğrafyalarda hakim olan aşiret düzeni ile olan ilişkisini kurarken Ankara sürekli sorun yaşamış. Çoğu kez bu güç odaklarıyla uzlaşmasını gerektirmiş. Cihan Harbi ertesi Doğu Avrupa'nın birçok ülkesinde toprak düzeni sil baştan ele alınırken Cumhuriyet buna bir türlü cesaret edememiş. Toprak düzeni değişmedikçe de yörenin durağan yapısı sürgit devam etmiş.
- İkinci kitabın önsözünde 'Uygarlaştırıcı Misyon'dan söz ediyorsunuz. Bu ifade daha çok Batı'da görülen sömürgeci yayılım için kullanılmaz mı?
Evet doğru. Bu terimi kullanırken çok dikkatli olmak gerekir. Mustafa Suphi, bu terimi İtalya'nın Trablusgarp'ı işgal edişi nedeniyle kullanıyor. Ancak, Türkiye kendiliğinden bütünleşmiş bir ulus devlet değil. Devletin bilfiil 'Üniter' diye nitelenen yapıyı oluşturması gerekiyor. Yüzyıllardır engebeli coğrafyası nedeniyle ulaşılamayan, zapt u rapt altına alınamayan bu yörelerde, aşiret düzenine son vermek,eşkıyalığı önlemek cumhuriyetin ilk on yıllarında devletin 'Uygarlaştırıcı Misyon'unu oluşturuyor.
- Bugünden düne baktığınızda 'Doğu Sorunu'nun bir türlü çözülememiş olmasını neye bağlıyorsunuz?
İkinci Dünya Savaşı'nın ufukta görüldüğü bir evrede Türkiye kendi vatandaş kimliğini oluşturma sürecine girmiş, her türlü farklılıkları törpüleyen, görev ve yükümlülükleriyle tek tip bir 'yeni insan'ı hedeflemiş. O dönemde cumhuriyet, özlemini duyduğu 'asayiş'i gerçekleştirecek maddi olanaklardan yoksun. Yol, okul, hastane ve benzeri hizmetler İkinci Dünya Savaşı arifesi silahlanmanın ön planda yer aldığı bir evrede ikinci planda yer alıyor.
BUGÜNÜ KURAN DÜNDÜR
- Anlaşıldığı kadarıyla devletin çözüm ararken başvurduğu temel yöntemlerden biri zor faktörü. 'Milli Hakimiyet' zor faktörünü de içeriyor mu?
Zor faktörü döneme özgü bir yöntem. Devletin siyasal bağlamda yüceltildiği, ulus inşa sürecinin her türlü yöntemle meşru görüldüğü bir dönemde 'Uygarlaştırıcı Misyon'un bireyi ve cemaati hor gördüğü bir gerçek. Temel hak ve özgürlüklerin vurgulandığı, toplumsal kimlik sorunlarının tartışıldığı günümüz Türkiye'sinden düne bakıldığında tek parti yönetiminin 'ulus'u yücelten toplumsal mühendislik anlayışının ne denli sorunlu bir zemine oturduğu ortaya çıkıyor. Öte yandan bugünü kuranın da dün olduğunu görmezden gelmek olanaksız.
SINIR GEÇİRGEN SORUN YAPISAL
- CHP lideri Kılıçdaroğlu, doğu sorununa yönelik bir rapor hazırlanacağını söylüyor. Sizce neler yapılmalı, nereden başlanmalı?
Sorun, güncel. Çözüm için tarihe bakmak, geçmişten yola çıkmak anlamsız. Belleklerimizi gereksiz yere zorluyoruz. Sınırların geçirgen olduğu bir evrede artık uzlaşıcı çözümler gerekiyor. Ancak, uzlaşma ile de sorun sonlanamayacaktır. Geri planda çözüm bekleyen yapısal sorunlar var.
- Doğunun en büyük sorunu gerçekten Kürt sorunu mu? Yanlış olan yaklaşım biçimi mi, bilgisizlik mi?
Ünlü tarihçi Eric Hobsbawm Türkiye ile ilgili gözlemlerde bulunurken, büyük övgüyle söz ettiği Atatürk dönemine derin bir eleştiri yöneltir ve bence de temel sorun o noktada yatar. Türkiye Cumhuriyeti bir türlü toprak reformu gerçekleştiremedi. Bugün hala Türkiye'nin doğusu ile batısı arasında bire onbir oranında bir uçurum var. Çözümü, maalesef, uzun dönemde görüyorum. Doğu kalkındığı oranda uzlaşı egemen olacaktır.
YAZILI KÜLTÜR KÜRT
-Bugünkü 'Kürt sorunu' ile dünkü 'Doğu Sorunu'nu farklı süreçler olarak mı değerlendiriyorsunuz? 'Doğu sorunu' hangi aşamada 'Kürt sorunu'na dönüştü?
Kürt milliyetçiliği cumhuriyetin kuruluş evresinde proto-milliyetçilik evresindeydi. Türk ve Kürt milliyetçiliğin asimetrik yapısı bağımsız bir Kürdistan'a şans tanımadı. Nitekim Dersim sonrası 60'lı yıllara kadar durgun bir evre yaşandı. 60'lı yıllarla birlikte ve özellikle yurtiçi ve yurtdışı göç olgusunun gündeme gelişiyle, farklı kimlikler 'kentleşti' bir Kürt yazılı kültürü oluştu. Böylece 'Doğu sorunu', 'Kürt sorunu'na dönüştü. Bunda 60'lı yılların özgürlük ortamının ve Türkiye İşçi Partisi'nin katkılarını da unutmamak gerekir.