Tuna Kiremitçi*
Arkadaşlar, hazır bu seçimi de nihayet atlatmışken var mısınız ülkeyi üçe bölelim gitsin?
Yaşadığımız bütün stres böylece bitsin?
İslamcılar alsın Orta Anadolu’yu, Karadeniz’i, Akdeniz’in doğusunu...
Laikler alsın Trakya’yı, Ege’yi, Akdeniz’in batısını...
Kürtlerin nereyi alacağı zaten dünden belli.
Birinin başkenti Konya olsun, birininki İzmir, birininki Diyarbakır. Ankara federal başkent, İstanbul ise açık şehir. Mis.
Herkes o başkentlerde kursun kendi düzenini. Kendi federal parlamentosunu, ekonomisini, eğitimini, güvenlik ve sağlık sistemini...
Birinde Atatürk posterleri dalgalansın her yerde, birinde Erdoğan, birinde Öcalan.
İçişlerinde bağımsız, dışişlerinde Ankara’ya bağlı eyaletler olsunlar... Herkes kendi eyaletinde diğerlerine bulaşmadan, kendisi gibi olanlarla yaşayıp gitsin.
Yok eğer “ben laikim ama Konya’da yaşamak istiyorum” ya da “Kürdüm ama eş durumundan İzmir’deyim” ya da “İslamcıyım ama Diyarbakır’da işim gücüm” dersek onu da yapalım. Ama azınlık olduğumuzu bilerek. Ev sahibinin yaşam biçimine uyum göstererek.
Bir on sene de böyle yaşayalım bakalım ne olacak. Yine olmazsa o zaman “tak sepeti koluna, herkes kendi yoluna” makamına geçeriz.
Nasıl fikir ama?
Eğer şu an diyorsanız ki “hay ağzına sağlık, ben de aynen böyle düşünüyorum”, siz bilirsiniz.
Ama “Olur mu lan öyle salakça dava!” diyorsanız, ki inşallah diyorsunuzdur, o zaman kusura bakmayın ama yapacak işimiz var.
Bu üç kesimi bir arada tutacak ortak değerleri, ortak bağlamı ve ortak toplum ruhunu yeniden yaratmak gibi bir çetin tarihi görev bizleri bekliyor. Geyik muhabbetiyle yeterince zaman kaybettik.
Eğer dersek ki “Türkiye’nin tek bir ortak ruhu vardır, o da bizim mahalleninkidir, yersen!” o zaman olmaz.
Yani olur da şimdi olduğu gibi olur.
Çünkü diğer iki mahalle de biz istemesek de varlar. Üstelik seçim sonuçlarından anlaşıldığı üzere, gayet kalabalıklar. Yani birbirimizden bu gidişle kurtulamıyoruz.
Tek çare kafa kafaya verip o ortak ruhu ve değerleri canlandıracak sentezi bir şekilde bulmak. Bir Türkiye bağlamı yaratmak.
“Ama o öyle yaptı, bu böyle yaptı” demeyi bırakmak. “Sen başlattın-ben başlattım!” safhasını geçmek bir kalem.
Kim yapacak bunu? Herhalde siyasetçiler değil. Siyasetin görev tanımı insanları kutuplaştırmak, malum. Biz kutuplaşacağız ki siyasetçiye ekmek çıksın.
O zaman kaldı elimizde kavga-dövüşten çıkarı olmayan iyi niyetli vatandaşlar. Kendi pozisyonlarını değil memleketin iyiliğini düşünenler. Entelektüel namus sahibi kadınlar ve erkekler.
Amacı bağcı dövmek değil, bağı kurtarmak olanlar. Türkiye denen şu ülkeyi samimiyetle sevenler.
“Nerelerde ayrışırız?” değil, “Nerelerde birleşiriz?” derdinde olanlara muhtacız yani. Ay-yıldızın altında ortak ruha sahip bir toplum olmamızı sağlayacak kafalara.
Birbirlerinin değerlerine, hassasiyetlerine, dertlerine hiç olmazsa asgari saygıyı gösterecek gerçek fikir önderlerine.
Tabii kutuplaşmadan beslenen tiplerin yaylım ateşine göğüslerini siper edecek kadar yiğit olmaları da gerekecektir: O tipler kolay pes etmeyecek.
Bu kaba-saba tipler barış gelince işsiz kalacaklarını çok iyi bilir, bu yüzden de itiş-kakış ebediyen sürsün isterler. İcabında vururlar adamı. Üç kesimde de var bunlardan, dikkat ederseniz.
Mesela bu yazı bir kesim aleyhine nefret söylemi üretseydi anında sallardı sosyal medyayı. Yanlış mıyım?
“Sen hangisindensin hocam bu kesimlerin?” diye sorarsanız cevabım basit: “Ya üçünden de ya da hiçbirinden.”
Biz bu esas seçimi yapana kadar ben hem laikim hem İslamcıyım hem de Kürdüm arkadaş!
Asıl seçim bu ve kapımıza dayandı. Ya şimdiye kadar yaptığımız gibi görmezden gelip faydasız siyasi seçimlerle kendimizi kandıracağız ya da cesur kadınlar ve erkekler gibi davranacağız.
O cesur erkekler ve kadınlar diyecekler ki “Biz beraber yaşamak ve ortak bir ruh yaratmak istiyoruz arkadaş! Evlatlarımız bizi hayırla ansın!”
Ya da diyecekler ki “madem ortak ruh yaratacağımız falan yok, bari herkes gitsin kendi yoluna selametle!”
İşte bu tek gerçek seçimi yapana kadar dönüp duracağız aynı kısır döngünün içinde. Beş kuruş faydası olmayan nutuklarla, sloganlarla, oy vermelerle, anketlerle, çatışmalarla, bombalarla, yok yere ölen ve yaralanan gencecik canlarla.
Bu seçim bizim a dostlar. Tıpkı şairin deyimiyle “kısrak başı gibi uzanan” bu memleket gibi.
_____________________________
* Nokta dergisinin toplatılan son sayısındaki yazısı