Gündem

"Artık eski siyasetçiler yok, dünyayı sıradan insanlar yönetiyor"

"Merkel, dünya liderliğini Trump boşalttıktan sonra kucağına atmalarına rağmen istemiyor"

30 Nisan 2018 11:36

Türkiye’nin eski AB Daimi Temsilcisi Selim Kuneralp, geçen hafta içerisinden ABD Başkanı Donald Trump ve Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, ve Kuzey ve Güney Kore liderlerinin bir araya gelmesini değerlendirdi. Kuneralp, "Artık eski siyasetçiler yok" açıklamsında bulundu.

Hüriyet'ten İpek Özbey'e konuşan Kuneralp, Almanya Başbakanı Merkel'e ilişkin olarak, "Merkel çok ihtiyatlı bir insan. Dünya liderliğini Trump boşalttıktan sonra kucağına atmalarına rağmen istemiyor. Eski insanlar yok artık. Dünyayı sıradan insanlar yönetiyor" dedi. 

Kuneralp'in söyleşisi şöyle: 

Trump ve Macron’un basına yansıyan fotoğrafları hayli ilgi çekti, farklı farklı yorumlar yapıldı. Siz bu fotoğrafları diplomasi dilinde nasıl anlatırsınız?

Diplomaside vücut dilinden bahsedilir ve bu önemlidir. Başkanlık görevini devraldıktan sonra Trump’ın Merkel ile görüşmesini hatırlayalım. Merkel’in eli havada kalmıştı ve sinirlendiği de anlaşılıyordu. Siyasetçiler böyle şeylere takılmazlar, ama yine de beklenmedik bir hareketti. Trump’ın siyasetteki tecrübesizliğine yoranlar da olmuştu. Macron ile buluşmasındaysa kol kola dolaşmalar, öpüşmeler, kepek temizlemelerle karşımıza çıktılar. Ama burada esasa bakmak gerekiyor.

Yani görüşmenin biçiminden çok içeriğine mi bakmak gerekir diyorsunuz? Sıcak buluşmanın bir ‘ama’sı mı var?

Elbette. Macron ne İran anlaşmasıyla ilgili Amerikan Başkanı’nı yumuşatabilmiş, ne de Paris İklim Değişikliği Sözleşmesi’ne geri dönmesini sağlayabilmiştir. Yani bu vücut dili çok güzel olmuş ama içerik açısından fazla bir şey çıkmamış. Ziyarete çok önem verdiklerini Macron’un kongrede konuşma yapmasından anlayabiliriz ama sonuç alındığını söyleyemeyiz.

Fransız diplomasisi açısından bu görüntüler yeni sayılır mı?

Fransa’nın Amerika ile her zaman zor bir ilişkisi olmuştur. Amerika, 20’nci asırda Fransa’yı Birinci ve İkinci Dünya Savaşı’nda olmak üzere iki kez Alman işgalinden kurtarmıştır. Fakat Fransızlar, Amerikalıları sevmez. ‘Kültür açısından nispeten sığ olan bir ülke, Fransa gibi dünya medeniyetine bu kadar katkıda bulunmuş bir devleti niye kurtarma mecburiyetinde kalmıştır? Neden biz kendi başımıza Almanlarla baş edemedik’ gibi bir kompleks duyuyor olabilirler.

İngiliz medyası, Başbakan Theresa May’i ‘Macron’a göre pasif kalmak’la eleştirdi ve “Fransa Amerika’nın bir numaralı müttefiki mi oluyor” diye sordu. Oluyor mu?

Macron, klasik bir Fransız politikacısı değil. Bir partisi yokken cumhurbaşkanı seçildi. Banka çevrelerinden gelme genç bir analist. Fransız siyasetini alt üst etti. Avrupa Birliği’ne bakış açısı klasik bir Fransız bakışıyken, pek çok konuya da yeni bir açı getirdi. Belli ki Amerika ile ilişkilerde İngiltere’nin AB’den çıktıktan sonra yer boşaltacağı, kendisinin de o yeri alacağını düşünüyor. Ancak esasa yönelik konularda, demin de söylediğim gibi netice alamadı.

İkilinin fotoğrafları “yeni bir Bush-Blair dostluğu kuruluyor” biçiminde yorumlandı. Doğru mu?

Çok farklı. Çünkü Blair, Irak savaşında Bush’un stepnesi olmayı kabul etti. Macron, Trump’ın stepnesi olmaz. O kadar da değil.

Niçin ‘o kadar da değil’?

Bugünkü şartlar Irak savaşı döneminden çok farklı. Suriye’de Irak savaşı çapında büyük bir operasyon planlandığına ilişkin işaret yok. Kaldı ki o tecrübeden sonra hiçbir Avrupa lideri kendisini Blair’ın konumuna oturtmak istemeyecektir çünkü bedeli çok ağır oluyor. Blair, 10 sene başbakanlık yaptı ancak tarihe sadece Irak savaşıyla girecektir.

Trump ve Macron romansı, Ortadoğu’nun yıkımı üzerinden mi yükseliyor?

Ortadoğu inşa edilmiş bir yer mi ki yıkımı üzerinden bir romans yükselsin? Ortadoğu’nun haline bakın, tamamen parçalanmış. Arap Birliği kendi aralarında birbirine girmiş. Ortadoğu’nun parçalanması için bence ne Amerika’nın, ne Fransa’nın, ne İngiltere’nin, ne de Rusya’nın bir şey yapmasına gerek var. En büyük düşmanları kendileri.

Macron’un Ortadoğu’da, Balkanlar’da iştahını kabartan nedir? Silah pazarı mı, inşaat işi kapmak, yıkımdan nemalanmak mı? Hangi başlıklar ön plana çıkıyor?

Sizin söylediğinizin gerçekleşebilmesi için barışın gelmesi lazım. Bu ortamda kimse yatırım da yapmaz, inşaat da yapmaz.
m Sadece Suriye’yle değil, Türkiye’yle ilgili çıkışları da oldu Macron’un. “Suriye’ye saldırılar Rusya ile Türkiye’nin arasını açtı” gibi mesela... Macron, orada çok saçma bir şey söyledi.

Basında “Macron, Trump’la ilişkisi sayesinde Fransa’yı yeniden muhteşem yapacağını umuyor” yorumu yapıldı. Bölgede Fransa’nın varlığını daha çok hissetmemizin nedeni bu mu?

Olabilir ama görüşmenin sonucu böyle göstermiyor, hiçbir esneklik görmedik Trump tarafında.

Görüşmenin ana konusuna gelelim isterseniz. Trump, İran ile nükleer anlaşma konusunda 12 Mayıs’a kadar Avrupa’ya süre verdiğini açıklamıştı. Macron “Trump anlaşmayı bozabilir” diyor. Bozar mı, ne dersiniz?

İptal edilirse korkunç bir şey olur. İran, zenginleştirme operasyonlarına tekrar başlayacak, bu sefer Amerika yine ambargo koyacak. O arada Suudi Arabistan, belki Türkiye, “Ben de nükleer silah istiyorum” diyecek. Bu bir kâbus.

Madem bir karabasan, Trump bile bile neden bu yola giriyor?

Bu işleri anlamıyor herhalde. Bu adam günde dört defa fırıldak gibi dönüyor. Vazgeçebilir de, bilemiyoruz. Ama geri dönmezse kâbus yaşanacağı kesin.

Sayın Kuneralp, Twitter’dan haber verilen savaşlara, bitmeyen sert karşılıklara bakarsak, ‘büyük devlet adamı çağı kapanıyor’ diyebiliriz miyiz?

E tabii. Eskiler, yani Avrupa’yı İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra yönetmiş nesil cehennem ateşi içinde yoğrulmuş insanlardı. Şimdikiler sorunsuz, ne savaş görmüş ne zor bir gün. Merkel’in hayat hikâyesi biraz ilginç. Babası kendi rızasıyla papazlık yapmak için Batı Almanya’dan Doğu Almanya’ya ailesiyle göç etmiş. Ama Merkel çok ihtiyatlı bir insan. Dünya liderliğini Trump boşalttıktan sonra kucağına atmalarına rağmen istemiyor. Eski insanlar yok artık. Dünyayı sıradan insanlar yönetiyor.

Diplomasinin vücut dili

Merkel ve Trump’ın geçen yıl mart ayındaki Beyaz Saray buluşmasına ‘tokalaşma krizi’ damga vurmuştu. Gazeteciler, iki liderin el sıkışmasını istemiş ancak Trump kameralara bakmayı sürdürmüştü. Merkel’in 27 Nisan’daki ziyaretinde Trump geçen yılın acısını çıkarırcasına Almanya Şansölyesi’nin elini sıkı sıkı tuttu, ‘Sorun yok’ mesajı verdi. ABD Başkanı ve Fransız lider Macron’un samimi pozları ise dünya basınında da gündem oldu.

Merkel henüz Amerika ziyaretine başlamadan Alman medyasında şöyle bir şey yazıldı: “Macron, Trump’ın Washington’ında bir devlet liderinin katlanması gereken ne varsa sineye çekti. Enternasyonalist Macron ulusalcı Trump’ın gözüne girmeye çalışıp, ABD Başkanı’yla İran meselesinin de ötesinde sağlam bir ilişki kurmaya çalışıyor.” Bu eleştirinin ışığında Merkel’in ziyaretini nasıl yorumlarsınız?

İstesek de istemesek de ABD dünya gücü. Yönetimde kim olursa olsun, tüm ülkeler ABD ile ilişkilerini sağlam bir zemine oturtmak ister. Bir de unutmamak lazım ki ABD’de bir liderin başta kalabileceği en uzun süre sekiz yıldır ama başta bulunduğu sırada dünyanın en güçlü lideridir. Merkel basın konferansında 1945 yılından bu yana 17 milyon ABD askerinin Almanya’da hizmet gördüğünü söyledi. Tabii Almanya ile savaşırken ölenlerin sayısını kaydetmedi. Onlar da birkaç yüz bin. Bu rakamlar Almanya ile ABD arasındaki ilişkilere ayrı bir boyut da veriyor.

Merkel’le ortak basın toplantısında Trump “Bu kanlı rejimin nükleer silahlara yaklaşamayacağından emin olmalıyız. İran nükleer silah yapamayacak” dedi. Bu açıklamayı nasıl okumalıyız?

Demin de söylediğim gibi Trump günde birkaç defa fikir değiştiriyor. Bakarsınız 12 Mayıs’a gelince anlaşmayı feshetmeyip, yeni yaptırım da ilan etmeksizin yola devam etmeyi kararlaştırır. O zaman Macron ile Merkel gerçek bir başarı kaydetmiş olacaklar. Gerçi her iki ziyaretten böyle bir sonuç çıkarmak henüz mümkün değil. En kötü ihtimal ABD ve İsrail’in birlikte veya ayrı ayrı İran nükleer tesislerine karşı bir operasyon yürütmeleri olur. Sanırım basın konferansındaki ifadeleri böyle yorumlanabilir.

Siz Türkiye’nin Avrupa Daimi Temsilciliği’ni yaptınız. Bugün Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerinin geldiği noktayı nasıl görüyorsunuz?

Her zaman kafamda, “Ne ölçüde bunu istiyoruz” diye bir soru vardı. Avrupa Birliği’nde bir egemenlik paylaşması vardır. Bunun ne anlama geldiğini biliyor muyuz? Onlar İkinci Dünya Savaşı tecrübesi yaşadığı için bunu istiyordu. En büyük amaçları iki savaşın tecrübelerini bir daha yaşamamak, yaşatmamaktı. İkinci savaş bizi teğet geçti. Bizi ne Almanya işgal etti, ne Rusya kurtardı. O tecrübeyi bir daha yaşamamak için yeni Avrupa bir ekonomik bütünleşme, egemenliğin paylaşılması üzerine kuruldu. Türkiye hiçbir zaman o motivasyona sahip olmamıştır. Ben Türkiye’de hiçbir iktidarın samimi olarak bu işi sonuna kadar götürme arzusunda olduğunu düşünmedim. Hep görüntüdedir.

Ülkeyi Kuzey ve Güney olarak ikiye ayıran savaştan 65 yıl sonra Kore liderleri de bir araya geldi ve onlar da el ele poz verdi. Bu fotoğrafı da yorumlar mısınız?

“Tarihi görüşme” tabirini çok severiz. Çoğu zaman da bu sözde tarihi görüşmeler ertesi gün unutulur. Ancak bu gerçekten öyle. Tarihte ilk defa bir Kuzey Kore lideri Güney Kore’ye geçiyor ve karşıtı ile samimi bir ortamda görüşüyor. Kore’de görev yapmış ve görüşmenin yapıldığı ateşkes hattındaki yeri çeşitli fırsatlarla sık sık ziyaret etmiş bir kişi olarak oradaki atmosferin ne kadar gergin ve çatışma riskinin her an ne kadar yüksek olduğunu gayet iyi hatırlarım. Görüşmenin ne gibi sonuçlar getireceği ve özellikle Kuzey Kore’nin nükleer silahlardan vazgeçip geçmeyeceği henüz belli değil. Kim Jong-Un genç yaşına rağmen eniştesi ile öz ağabeyini öldürtmüş eli kanlı bir kişi. Ülkesini dünyaya açmayı isteyecek mi, bunu zaman gösterecek.