Gündem

Bülent Arınç: Seçim sisteminde değişiklik 2 ay içinde kanunlaşmalı

Bülent Arınç: Daraltılmış bölge ve dar bölge sistemleri üzerinde çalışma yapılıyor

21 Nisan 2014 22:50

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, seçim kanununda yapılması planlanan değişiklik ile ilgili olarak daraltılmış bölge ve dar bölge seçenekleri üzerinde çalıştıklarını belirterek, “Bugünkü seçim sistemi değişecekse bunun mutlaka haziran ayına kadar kanunlaşması gerekir” dedi.

Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç,  1 Mayıs kutlamalarına ilişkin, "Sendikaları temsilen bir küçük topluluğun bir çelenk sunmak veya bir basit bildiriyi orada okumak gibi anlamlı bir jesti olabilirse sanıyorum valilik buna izin verebilecektir. Ama toplulukların, büyük kalabalıkların orada sabahtan akşama gösteri yapması şeklinde kesinlikle bir izin verilmeyecek ve ne olursa olsun emniyet kuvvetleri duruma müdahale edecektir" dedi. 

Arınç, Dicle Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ayşegül Jale Saraç ile ilgili suçlamalarda bulunan AKP Diyarbakır Milletvekili Cuma İçten'e tepki gösterdi.

Bakanlar Kurulu toplantısının ardından basın mensuplarının sorularını yanıtlayan Arınç’ın açıklamaları şöyle:

 

"Cumhurbaşkanlığı adaylığı konusunda Ak Parti Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin, 'Başbakanın köşke çıkması halinde, başbakan yardımcılarından birinin başbakanlık görevini üstleneceğini' ifade etti. Bu, Şahin'in kendi görüşü müdür ya da parti organlarında ya da bugünkü Bakanlar Kurulunda ya da başka bir platformda dillendirilen bir şey midir? Cumhurbaşkanı Abdullah Gül de 'ileriye dönük bir siyaset planım yok' açıklamasını yaptı. Bunu değerlendirme fırsatınız oldu mu? Sizin görüşünüz ne bu konuda?" sorusuna, Arınç, şu yanıtı verdi:

"Bunlar Bakanlar Kurulu gündemimizde yok. Sayın Mehmet Ali Şahin'in bugün sabah saatlerinde bir televizyon kanalındaki mülakatını ben de takip ettim. Şüphesiz soru soran kişi, Mehmet Ali Şahin beye soruyor. Partimizin Hukuk ve Siyasetle İlişkili Genel Başkan Yardımcısı olan önceki Meclis Başkanlarından değerli arkadaşımız da kendi özel düşüncelerini ifade ediyor. Bazı düşünceleri itibarıyla da benimle örtüştüğünü söylüyor. Şüphesiz bunu sormaya bile gerek yok. Konuşan Sayın Mehmet Ali Şahin'dir ve bunlar onun özel düşünceleridir. Eğer sorulması gereken bir konu varsa herhalde yine kendisine sormakta fayda olur. Sayın Cumhurbaşkanımızın Kütahya'yı ziyaretlerinde söz konusu ettiği cümleleri bana cumartesi günü Bursa'da bulunduğum bir sırada arkadaşlarımız sormuşlardı. Ben de geniş bir açıklama yapmıştım. O geniş açıklamamın da medyada yer aldığını gördüm. O sözlerime de ilave edecek bir husus yok."

 

‘Hiçbir düşünce ifade etmediler’

 

"Seçim sistemiyle ilgili bir çalışma olduğunu biliyoruz. Bu, gündeme geldi mi? O çalışma ne aşamada? Önümüzdeki günlerde Meclis gündemine gelmesini bekleyelim mi?" sorusunu Arınç, şöyle yanıtladı.

"Bakanlar Kurulu gündemimizde yoktu. Ancak bu konuyu biliyorsunuz Sayın Başbakanımız ve bazı ilgili bakan arkadaşlarımız seçim sistemi üzerinde bir çalışma yapıldığını ifade ettiler. Ben de yine Bursa'da bir soru üzerine bu konudaki düşüncelerimi açıklamıştım. Olay şudur, bildiğiniz gibi 30 Eylül 2013 tarihinde bir demokratikleşme paketini açıklarken, Sayın Başbakanımız aynı zamanda muhalefetle birlikte tartışılmak üzere bir öneri getirmişti. Türkiye'de mevcut sistem bildiğiniz gibi 20-30 yıldan bu yana yüzde 10'luk baraj sistemidir. Bu barajın kaldırılması, yerine başka bir seçim sistemi getirilmesi konusunda da tartışmalar olmuştur. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne gidenler olmuştur. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de yüzde 10'luk baraj bütün siyasi partiler için eşit olarak düşünüldüğünden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin ihlal edilmediği kanaatine varmıştır. Ancak bu konuda bir gelişme olabilir. 'Biz düşüncelerimizi tartışmaya açalım ve ortak bir mutabakat bulursak, bu 3 seçenekten bir tanesini kabul edebiliriz' demişti Sayın Başbakanımız. Bunlardan bir tanesi şüphesiz mevcut sistem, ikincisi daraltılmış seçim bölgesi sistemidir. Yani diyelim ki Bursa 18 milletvekili çıkarıyor, 5'li veya 6'lı gruplamalarla bunu üç seçim bölgesinde çıkarmak... Diyelim ki İstanbul 80'in üzerinde milletvekili çıkarıyor, bugün 3 seçim bölgesidir. Oysa bunu 12-15 seçim bölgesine çıkarmak mümkün olabilir. 'Bu konu üzerinde ne düşünüyorsunuz' diye soruldu. Bir de bazı ülkelerde dar bölge sistemi vardır, yani milletvekilinin sayısı kadar seçim bölgesi yapmak... Orada sıfır baraj ve çoğunluk sisteminin cari olmasıdır. Ne gariptir ki baraj üzerinde konuşanlar bu üç seçenek üzerinde hiçbir düşünce ifade etmediler. Biz anlıyoruz ki onlar iki seçim bölgesi sisteminin de kendilerine zarar vereceğini düşünerek bunlardan bir tercih yapmak noktasında değiller. Ancak biz o zaman işe vaziyet etmek ve bunu bir görev olarak almak durumunda kaldık."

 

‘1 aylık zaman var’

 

Şu anda teşkilatlarında, Seçim İşleri Başkanlığı'nda bu seçim sistemlerinden ikisi üzerinde bir çalışma yapıldığını belirten Arınç, "Daraltılmış bölge mi olmalı Türkiye gerçeklerine uygun, dar bölge sistemi mi olmalı. Çeşitli simülasyonlar üzerinde çalışılıyor ve bunun hem temsilde adalete hem de yönetimde istikrara yol açabilecek bir seçim sistemi, hangisi daha idealdir, hangisi daha gerçekçidir bunun çalışması yapılıyor. Şüphesiz bu çalışma bittiğinde Bakanlar Kurulumuza bir tasarı olarak bunu sunacaksak gelecektir. Teklif olarak gelecekse de Merkez Yürütme Kurulu'nda tartışılarak buna karar verilmesi ayrıca gerekebilir" dedi. Arınç, eğer bugünkü seçim sistemi değişecekse, bunun mutlaka haziran ayına kadar kanunlaşması gerektiğine değinerek, şöyle devam etti:
      
"Çünkü Anayasamızın 67. maddesinin 2. fıkrası Türkiye'deki seçim sistemlerinin temsilde adalet ve yönetimde istikrara uygun olması bir, ikincisi de yapılacak seçimden en az bir yıl önce de kanunlaşması gerekiyor. Madem ki 2015 Temmuz ayında seçim yapılacaksa Türkiye'de bunun bir yıl öncesinden seçime yönelik bir değişikliğin yapılması mecburiyeti var. Bugün Nisan'ın 21'i ise önümüzde topu topu ancak yani yasalaşma sürecini dikkate alırsak 1 aylık bir zaman var. Bu çalışmalarımızın ne zaman bittiğini ve hangisi üzerinde karar kıldığımızı elbette sizlere açıklayacağız ama bugün o noktada değiliz."

 

‘Taksim'e izin verilmeyecek’

 

"1 Mayıs'la ilgili özellikle sendikaların Taksim konusunda ısrarları var. Hükümet tarafından da Taksim'in açılmayacağına dair açıklamalar geliyor. Nasıl önlemler alacaksınız, Bakanlar Kurulu'nda 1 Mayıs konusu gündeme geldi mi?" sorusu üzerine Arınç, şunları kaydetti:

"Gelmedi, Ben bizzat Sayın İçişleri Bakanımıza sordum, bu konudaki son durumun ne olduğunu. Bir defa sendikalar Taksim'de, 1 Mayıs'ta toplantı veya gösteri yapmak istiyor sözü eksik. Mesela Türk-İş Kadıköy'de miting yapmayı kabul etti. Sadece DİSK ve ona bağlı sendikalar her yıl olduğu gibi belki bir toplantı ve gösteri yürüyüşünden daha fazla, bir tartışma ortamı çıksın, bir çatışma olsun ve Taksim geçmişte yaşanan olayları yine acı örnekleriyle hatırlatan bir gösteriye sahne olsun diye bir çabanın içerisinde. Bu konuda kanunlar geçerlidir. Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu, İstanbul Valiliği'nin aldığı kararlarda Taksim'in ayrılan bir alan olmadığı çok açıktır. Mitingler, gösteriler için hem Maltepe'de hem Yenikapı'da miting alanları tahsis edilmiştir ve bu sendikaya müracaatı da olmamasına rağmen sadece görüşmeler yaptıkları için sizin toplantı alanınız orasıdır, orada miting yapacaksanız hemen başvurunuzu yapın, mutlaka orada yapabilirsiniz' denilmiştir. Ama onlar tartışmayı sürdürmek, hatta şiddetlendirmek ve neye mal olursa olsun Taksim'de yapmak gibi bir ısrarın içindeler. Bir defa Taksim'de yayalaştırma projesi gerçekleştirilmiştir. Orası bir gösteri alanı değildir. Geçmişteki güvenlik sebepleriyle, vilayetimizin aldığı bir başka karar vardır. Belki geçmişte şuna müsaade edilmişti, biliyorsunuz hükümetimiz 1 Mayıs'ı bir bayram olarak, bir gün olarak kabul eden yıllar sonra ilk hükümettir. Bu da düşünce ve fikir özgürlüğüne, toplantı ve gösteri yürüyüşleri kanununa uygun yapılabilecek her türlü toplantıya sıcak baktığımız şeklinde anlaşılabilir. Yani sendikaları temsilen bir küçük topluluğun bir çelenk sunmak veya bir basit bildiriyi orada okumak gibi anlamlı bir jesti olabilirse sanıyorum valilik buna izin verebilecektir. Ama toplulukların, büyük kalabalıkların orada sabahtan akşama gösteri yapması şeklinde kesinlikle bir izin verilmeyecek ve ne olursa olsun emniyet kuvvetleri duruma müdahale edecektir ve yasa dışı bir eylem olduğu için de bunu tertipleyenler kanuni bir soruşturmaya maruz kalacaklardır."

 

‘Seçimlerin iptali normal bir prosedür’

 

Yüksek Seçim Kurulunun Yalova'daki seçimi iptal etmesi kararıyla ilgili değerlendirmesi sorulması üzerine Arınç, daha önce de Ağrı'da ve şimdi de Yalova'da, ayrıca bazı ilçelerde seçimlerin yenilenmesine karar verildiğini hatırlattı. Arınç, "Bu normal bir prosedürdür. Şüphesiz bu seçimlere AK Parti çok güçlü bir şekilde hazırlık yapacak, katılacak ve iptal edilen bu seçimlerde belediye başkanlıklarını kazanabilmek için bütün gücüyle gayret edecektir" diye konuştu. Bülent Arınç, seçim sistemlerinde dar veya daraltılmış bölge uygulamasının yasayla yapılacağını bunun Anayasa konusu olmadığını kaydetti. Seçimlerin temel hükümleriyle ilgili bir kanun yapılacağını ve bunun için kriterler getirileceğini belirten Arınç, YSK'nın zaten yazılı hukuktaki unsurlara dikkati ederek kendi kararlarını açıklayacağını söyledi. Geçmiş seçimlerdeki baraj uygulamalarını hatırlatan Arınç, "Çok şükür bunlar terk edildi. Artık hangi seçim bölgesi olursa olsun bir siyasi parti yüzde 10'luk genel barajı aştığı zaman oralardaki aldığı oyla milletvekili çıkarması mümkün oluyor" değerlendirmesinde bulundu.
      
Rektöre destek verdi, milletvekilini eleştirdi
      
Dicle Üniversitesi Rektörü Prof. Ayşegül Jale Saraç hakkındaki yolsuzluk iddialarıyla ilgili soru üzerine Arınç, konunun Bakanlar Kurulu gündeminde olmadığını ancak şahsen özel düşüncelerini ifade etmek istediğini kaydetti. Saraç'ın ikinci defa görev yaptığını bildiren Arınç, "Kendisi iyi bir bilim kadını, Diyarbakır'ın evladı, oradan yüksek oylarla da rektörlüğe seçilmiş" ifadesini kullandı. Arınç, 30 Eylül demokratikleşme paketinden sonra bazı idari kararlar ile kamuda da başörtüsünün serbest bırakıldığını, bu sebeple pek çok öğretmenin, resmi dairelerdeki çok sayıda kişinin kendi iradeleriyle başlarını örterek görevlerine devam ettiklerine dikkati çekti. Bülent Arınç, şunları belirtti:

"Şüphesiz bir ilk olması bakımından bir Sayın Rektörün de başını örterek göreve başlaması doğrusu beni şahsen çok sevindirdi. Kendisini çok takdir ettim. Neden? Çünkü her şeyin bir ilki vardır. O kendisi ifade ediyor ki bir eksikliğim vardı. Ben bunu bir manevi huzur elde edebilmek için böyle bir günü beklemiştim. Keşke bir başkası başlasaydı ben arkadan gelseydim ama bir ilk olmak da beni çok mutlu etti dedi. Bu bence takdir edilecek bir davranış.”

"Bu hanımefendi hem işini çok iyi yapıyor hem de özel hayatında dindar bir Müslüman olarak görevlerini aksatmamaya çalışıyor" diyen Arınç, "bu bakımdan bir suistimal veya başka bir amacı gizlemek için başını örtmek gibi bir yakıştırmayı söylemek ve konuşmanın çok çirkin olacağını" vurguladı.

Arınç sözlerini şöyle sürdürdü:

"Fakat maalesef bir milletvekili arkadaşımız, Diyarbakır Milletvekili Sayın İçten, bu baş örtmesinin hemen arkasından yıllar öncesine dayanan bazı yolsuzluk iddialarını yüksek sesle konuşmaya başladı. Bir defa şuna dikkat etmemiz lazım: Yolsuzluk kim tarafından ne zaman yapılırsa yapılsın büyük bir suçtur. Bunun üzerine mutlaka gidilmesi gerekir. Bunun için bir bayan rektörün başını örtmesini beklemek de doğru değil."

Geçmişe dönük deliller olması durumunda neden bugüne dek beklendiğini soran Arınç, şöyle devam etti:

"Bir samimiyetsizliği teşhir etmek istiyorsa, yani sırf bu yolsuzluk iddialarından kurtulmak için başını o sebeple örttü deniyorsa, bu çok çirkin çok kötü bir yakıştırma olur. Ben hanımefendinin böyle bir şeyi düşündüğünü ve yaptığını kesinlikle kabul etmem, bildiğim tanıyabildiğim kadarıyla" dedi. Yolsuzluk iddiasına sahip olan herkesin elindeki bilgi ve belgeleri süratle yargı ile paylaşması gerektiğinin altını çizen Arınç, bu iddiaların ilk inceleme noktasının da YÖK olabileceğini kaydetti. Arınç, YÖK'e bunlar iletilmeden bu iddiaların gündeme getirilmesini "samimiyetsizlik olarak gördüğünü."

Başbakan Yardımcısı Arınç, "Bir insanın başını örtmesinden gözyaşlarıyla sevinç duymasını hemen takiben, birisinin onu yolsuzlukla suçlamasını o hanımefendinin doya doya sevinememesi olarak ve onun bu hareketinden dolayı da pek çok hanımefendinin sevinç duymasına mani olacak bir hareket olarak görüyorum" dedi.

 

‘Adaletten ayrılmamak zorundayız’

 

Arınç, Saraç'ın ayrıca "paralelci" olmakla suçlandığını da hatırlatarak şunları söyledi:

"Dicle Üniversitesine kendi yandaşlarını doldurmasından bahsediyor. Bu da incelenmesi gereken bir konudur. Unutmayalım üniversitelerimizin pek çoğunda geçmişte bu toplulukla ilişki kurmuş, onların çalışmalarına katılmış, onların faaliyetlerini beğenmiş kadınlar erkekler olabilir. Bundan dolayı bir rektörü sadece bu açıdan suçlamak vicdani değildir. Önemli olan eğer böyle bir yakınlığı varsa rektörlük faaliyetleri içerisinde bu yandaşlığını nasıl götürmüştür? Kanunlara aykırı mı gelmiştir, hükümetimizi dize getirmek, Sayın Başbakanımızı itibarsızlaştırmak, birtakım dinleme faaliyetlerine katılmak, devletin gizli kalması gereken bilgi ve belgelerini yasaya aykırı olarak toplamış, düşünmüş, yaymış bir insan olarak elinizde bilgi var, delil var mı? Bunları konuşmamız gerekir. Yoksa dindar insanların bir kısmı belli bir zamanda yollarını toplulukla kesiştirmiş olabilir."

Bülent Arınç, "Biz değdi, değmedi diyerek sağa sola selam veren herkesi bir potaya koyacak ve onu suçlayacak noktada değiliz. Bizim partimizin adı Adalet. Adaletten ayrılmamak mecburiyetindeyiz, adaletli olmak zorundayız. Önemli olan bu grubun içerisinde birine veya başkasına sevgi duymak sempati duymak değil, görevini ifa ederken bir kamu görevlisinin, bu görevi kötüye kullanıp kullanmamasıdır. Yasalara aykırı olup olmamasıdır, talimatları bir başkasından alıp almamasıdır. Ben Sayın Rektörün bu haksız suçlamalar karşısındaki vakur duruşuna katılıyorum. Ama bütün bu iddiaların da önce YÖK'te, gerekiyorsa savcılıklarda süratle araştırılmasını ve yasaya aykırı işlemler yapılmışsa Sayın Rektör ya da mahiyetindeki rektör yardımcıları veya bir başkası, bu yapıyla ilgili kanunlarımıza aykırı bir fiil işlemişse mutlaka en ağır cezalara da çarptırılmalıdır."

Bir gazetecinin, "Burdur Valiliğinin bir spor salonunda yapılan Kutlu Doğum etkinliğinden kısa bir süre önce engellemeye çalıştığı, daha sonra da organizasyonu yapan kişilerle ilgili soruşturma başlattığı açıklamaları basına yansıdı. Bunu nasıl değerlendirirsiniz?" sorusuna karşılık Arınç, gazetelerde yer alan haber üzerine söz konusu  Burdur Valisi ile görüştüğünü ve olayın gerçekte nasıl olduğunu sorduğunu söyledi. Arınç, şöyle konuştu:

"Burdur'da mevcut kapalı spor salonu yıkılmış, deprem güçlendirmesi adıyla. Orada tek salon olarak bir okulun ya da spor salonu ya da konferans salonu kalmış. Bu salonu da İl Spor Müdürlüğü ile Milli Eğitim ortaklaşa kullanıyorlarmış. Böyle bir müracaat yapılmış, bir kutlama için ve daha sonra da bir ihbarla bu salonun hiçbir onay olmadan yasal hiçbir müracaat sahibi olmadan spontane kendiliğinden tertiplendiği iddiası gelmiş. şifahi midir, yazılı mıdır, orasını doğrusu sormadım. Bunun üzerine de Sayın Vali görevlileri göndermiş. Ellerinde salonun tahsisine dair bir bilgi var mı, bir onay var mı, bir kabul ya da olur var mı diye. Ancak onun da olmadığı görülmüş. Orada, hatta insanlar hemen hemen birkaç saat kala toplanmışlar ve sadece bir zabıt tutmak suretiyle yani 'bu konuda bir müracaat yoktur, müracaata da bir olur verilmemiştir' diye durumu tespit etmişler. Toplantı da yapılmış bildiğim kadarıyla. Daha sonra da Sayın Vali, 'niçin böyle bir olur yokken ya da yasal müracaat yapılmamışken bu salon bu dernek ya da vakfa tahsis edilmiştir' diye bir küçük soruşturma başlatmıştır. Durum, bundan ibaret."

Kutlu Doğum Haftası'nın geçen hafta başladığını anımsatan Arınç, Diyanet İşleri Başkanlığı başta olmak üzere Türkiye'de pek çok kurum, dernek ve vakfın, hatta BDP'nin Güneydoğu Anadolu'da bazı illerde parti olarak da etkinlikler yaptığının gündeme geldiğini söyledi. Arınç, "Herkesin peygamber sevgisiyle ve aşkıyla bu Kutlu Doğum Haftasına katıldığını ve bu gecelere gittiğini biliyoruz. Bundan dolayı, kimseyi suçlayamayız. Ama yasal gereklere riayet edilmeden bir salon tahsisi olmuşsa, Vali gelen ihbar üzerine belki bunu araştırmak ihtiyacı duymuştur. Çok büyütülecek bir olay olduğunu zannetmiyorum" ifadesini kullandı.

 

‘Türkiye'nin polisine güvenirim’

 

Başta Malatya olmak üzere don felaketinden etkilenen çiftçilerin zararlarının karşılanması noktasında hükümetin ne adım atacağına ilişkin bir soruya ise Arınç, "Atacak. Konuyla ilgili Sayın Babacan ve Mehdi Eker ile görüşebilirsiniz, size bir açıklama yapacaktır. Bu konuda bir Bakanlar Kurulu kararının çıkacağını zannediyorum" yanıtını verdi. Arınç, "Bugün bazı gazetelerde yer aldı. 1 Mayıs ile ilgili bazı polislerin emirlere, müdahale kararına uymayacağı yönünde. Böyle bir durum söz konusu mu, varsa nasıl bir tedbir alınıyor?" sorusu üzerine de şunları söyledi:

"Arkadaşlar, o kadar çirkin ve tehlikeli bir şey ... Şüphesiz onlar yazdığı için siz söylüyorsunuz ama bir hukuk devletinde ve hükümetimizin Türkiye'yi yönettiği bir zamanda, siz o gazetenin şöyle yazdığını soruyorsunuz bana. '1 Mayıs gösterileri sırasında bir kısım polisler, görevlerini ihmal edecekler veya görevlerini düşünmeyecekler. Hükümeti zor durumda bırakmak amacıyla bu göstericilere yardımcı olacaklar' Bunu duymak bile tüylerimizi diken diken ediyor. O gazete hangi gazetedir, ne amaçla bunu yazmıştır, bunu bilmiyorum. Ama sizler gazeteci arkadaşlarımızsınız. Bu konuda ciddi bir duyum varsa ve kimlerse, biliniyorsa, lütfen bize bunları bildirin. Biz, gereğini yaparız ama ben hukuka, kanunlara riayeti kendisine namus bilen Türkiye'nin polisine güvenirim. Onların, büyük bir fedakarlık içinde, görev bilinci içinde amirlerinin emirlerine riayet ettiklerini düşünürüm. Siz, öyle bir şey söylüyorsunuz ki bize 1980 öncesi Türkiye'yi hatırlatıyor. Böyle bir şeye kesinlikle izin vermeyiz. Polislerimiz arasında veya kolluk kuvvetlerimiz arasında hükümetin emirlerini, amirlerinin emirlerini uygulamayacak bir kişinin varlığına bile tahammül edemeyiz. Bunları bulursak, bunları bilirsek, şüphesiz en kısa zamanda meslekte ilişkilerini keseriz ve onları bir kenara koyarız. Ama bu iddiayı ortaya atanlar, kafaları karıştırmak, binlerce emniyet mensubunu töhmet altında bırakmak istiyorlarsa, namuslu insanların yapacağı bir şey var. 'İşte, bunu şunlar yapacaktır' diye göstersin ya da bu konuda bur duyumu varsa bize onu ortaya koyabilsin ki biz bunun gereğini süratle yerine getirelim. Kesinlikle, böyle bir şey yok ve buna müsaade etmeyiz."