Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Suriye'nin düşürdüğü Türk jetiyle ilgili olarak, "Jetin 13 mil mesafede uçaksavar mermisiyle düşürülmesi mümkün değil" dedi.
Arınç, Suriye tarafından düşürülen askeri uçak ile ilgili spekülasyonların iki ülke arasındaki gerginliği daha da artırmaya veya bir ülkeyi haklı çıkarmaya yönelik olduğuna dikkati çekerek, ''Biz devlet olarak haber kaynaklarımızın doğruluğundan eminiz. Bütün bunları kayıt altında tutuyoruz. Söylenecek başka herhangi bir şey yok'' dedi.
Arınç, TRT ile Moritanya Radyo ve Televizyon Kurumları arasında yapılacak işbirliğine ilişkin protokol imza töreninin ardından gazetecilerin sorularını yanıtladı.
Suriye tarafından düşürülen askeri uçak ile ilgili bir soruya Arınç, test uçuşu yapan F4 uçağının düşürüldüğünü Suriye'nin kabul ettiğini hatırlatarak, uçağın bulunduğunu ve iki pilotun naaşlarına ulaşıldığını kaydetti. Aramalarda daha farklı buluntular ortaya çıkabileceğine işaret eden Arınç, bunlar üzerinde inceleme yapıldığını ve gazeteler ile yabancı dezenformasyonlara bakılarak hareket edilmemesi uyarısında bulundu. Arınç, ''Radarla ilgili uçuşa ait bütün bilgiler elimizdedir. Bu bilgilerde uçağımızın uçuş sırasında takip ettiği güzergah, yükseklik, alçaklık, bütün bunlar kayıtlıdır. Bütün bu kayıtlarda uçağımızın Suriye hava sahası içinde düşürülmediği, 13,5 mil uzaklıkta vurulduğu ancak sonra uçağımızın Suriye kara suları içinde düştüğü bir gerçektir. Bu hem söylenmiştir, hem de radar test uçuşu yaparken uçağımızın güzergahı da, vurulduğu yer de, düştüğü yer de açıkça ortaya konmuştur'' dedi.
'Spekülasyonlara izin vermemek gerekir'
Arınç, bütün bilgiler ışığında senaryolar üretildiğine dikkati çekerek, şunları kaydetti:
'''Orada mı düştü? Burada mı düştü?' şeklindeki spekülasyonlara izin vermemek gerekir. Bu konuda Genelkurmayımız'ın da Dışişleri Bakanlığımız'ın da açıkladığı bilgilere itibar etmek noktasındayız. Bununla ilgili olarak Bakanlar Kurulu'ndan sonra bendeniz, daha sonra grup toplantısında Sayın Başbakanımız Suriye'ye karşı tespitlerimizi ve yapılacak olanları ve yeni angajman kurallarını çok açık bir şekilde dile getirdi. Bu angajmanlara göre de kendi hava sahamız üzerinde olası tecavüzlere karşı sürekli teyakkuz halinde bulunan uçaklarımız ve diğer imkanlarımız var.
Daha sonra Esed ile bir Türk gazetecisinin yaptığı röportajlardan da görüyoruz ki, Suriye bir Türk uçağını düşürdüğünü kabul etmekte. Eğer doğruysa bundan üzüntü duyduğunu ifade etmekte. Kendi kara suları veya hava alanı içinde uçtuğu için vurulduğunu söylemektedir. Elimizdeki kayıtlar bu beyanların doğru olmadığını gösteriyor. Eğer onların elinde bunların aksini gösterecek bilgiler, belgeler varsa veya bir üçüncü ülkenin kayıtları varsa, biz onlarla kendi bilgilerimizi karşılaştırmaya hazırız.''
Suriye tarafının yaptığı hata ve kötülükten dolayı üzüntü içinde olabileceğini ifade ederek, ''Bunu bir gazeteciye ifade ediyorlar. Ama biz bir devletiz. Devletin devlete karşı bu alanda yapacağı başka şeyler mutlaka vardır. Suriye'den bu beklenir. Türkiye de kendine düşeni uluslararası hukuk içerisinde ne gerekiyorsa onu yapmak konusunda kararlıdır'' dedi.
'Devlet olarak haber kaynaklarımızın doğruluğundan eminiz'
Arınç, spekülasyonların haber değeri taşımayan ve iki ülke arasındaki gerginliğin daha da artırmaya veya bir ülkeyi haklı çıkarmaya yönelik olduğuna işaret ederek, ''Biz devlet olarak haber kaynaklarımızın doğruluğundan eminiz. Bütün bunları kayıt altında tutuyoruz. Söylenecek başka herhangi bir şey yok''
Uçağın nasıl düşürüldüğüne dair spekülasyonlar bulunduğu anımsatılarak, incelemelerden bir sonuç elde edilip edilmediği yönündeki bir soruya ise Arınç, ''Şu ana kadar buluntulardan uçağın füze ile mi veya uçaksavar mermisi ile düşürüldüğü konusunda tespite yarayacak bir parça elde edilemedi bildiğim kadarı ile. Ancak eğer 13,5 mil uzaklıkta vurulduğunu biz iddia ediyor ve buna kesinlikle inanıyorsak bunu uçaksavar ile yapmak mümkün değil. Aslında Suriye'nin ilk planda Türkiye'ye teslim ettiği ilk parçada yapılan kriminal çalışmalarda mermi izine rastlanmadı. Daha sonra bulunan bir parçada da ne şekilde düşürüldüğüne ilişkin bir buluntu veya bir iz tespit edilemedi'' yanıtını verdi.
Arınç, uçağın bütün gövdesinin ve işe yarayabilecek kısımlarının bulunmamış sayılabileceğine vurgu yaparak, şunları söyledi:
''Biz nerede bildiğimize ve nereye düştüğünü de gördüğümüze göre bunun füze ile olma ihtimalinin daha yüksek olduğunu teknik olarak da ispat etmiş oluyoruz. Eğer bir uçaksavar limiti içerisindeyse bunun çok daha yakından vurulmuş olması ve belki bugüne kadar elde edilmiş parçalardan bunun tespit edilmesi mümkün olurdu. Tabi uçağın büyük gövdesi su altındadır, çıkarılacaktır, çıkarılması için de çalışmalar yapılıyor. Öncelik pilotlarımızın nerede olduğuna yönelikti. Can söz konusuydu. Fakat onları maalesef denizin derinliğinde şehit olarak bulduk.
Bu konularda yapılan açıklamalar yani Genelkurmayımız'dan ve Hükümetimiz'den bir bütünlük, bir uygunluk arz ediyor. Her gün yeni farklı şeyler konuşulabilir. Ama teknik olarak, askeri bilirkişilerin veya askerlikte bu konuda ihtisas yapmış insanların bu yükseklikte ve bu alanda vurulma biçiminin füzeyle veya füze benzeri bir başka aygıt ile yapılmış olabileceğini gösteriyor. Eminim ki, bu konuda elimizde deliller de arttıkça kesin vurulma şeklini Genelkurmayımız açıklamış olacaktır. Çalışmaların devam ettiğini söyleyebilirim.''
'Alevilik onun dini ise o dinin ibadetine göre hareket etmesi gerekir'
Arınç, CHP Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün'ün, TBMM'ye cemevi açılmasına ilişkin talebiyle ilgili, ''Aleviliğin bir din olduğunu sayın milletvekilimiz söylüyorsa, Türkiye'de, 'ben Aleviyim' diyen milyonlarca insan var. Onlar Aleviliğin bir din olmadığını, İslam'ın içinde olduğunu söylüyorlar. Biz burada sayın milletvekilinin ne söylediğine değil yüzyıllardır belki bin yıldır Alevilik konusunda bir inanç manzumesinin İslam içinde yer aldığını söyleyen bugüne kadar gelmiş öğretileri kabul etmek noktasındayız'' diye konuştu.
Arınç, Moritanya İletişim ve Parlamentoyla İlişkiler Bakanı Hamdi Ould Mahjoub'la birlikte TRT ile Moritanya Televizyonu ve Radyosu arasında işbirliği protokol törenine katıldı. Başbakanlık Merkez Bina'daki basın salonunda gerçekleşen imza töreninin ardından gazetecilerin gündemdeki konulara ilişkin sorularını cevaplayan Başbakan Yardımcısı Arınç, bir gazetecinin, CHP Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün'ün TBMM'de cemevi açılmasına ilişkin talebinin, TBMM Başkanlığı tarafından ''Alevilik din değildir'' gerekçesiyle reddedildiğini hatırlatması üzerine şöyle konuştu:
''Aleviliğin bir din olduğunu sayın milletvekilimiz söylüyorsa, Türkiye'de, 'ben Aleviyim' diyen milyonlarca insan var. Onlar Aleviliğin bir din olmadığını, İslam'ın içinde olduğunu söylüyorlar. Biz burada sayın milletvekilinin ne söylediğine değil yüzyıllardır belki bin yıldır Alevilik konusunda bir inanç manzumesinin İslam içinde yer aldığını söyleyen bugüne kadar gelmiş öğretileri kabul etmek noktasındayız.''
Diyanet'in protokoldeki yeri
Diyanet İşleri Başkanlığı'nın, Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün ilk kurduğu Cumhuriyet kurumlarının başında geldiğine dikkati çeken Arınç, ''Atatürk, Diyanet İşleri Başkanı'nı her zaman sağ tarafında bulundurmuştur. Protokolde ilk 5'in içinde bulundurmuştur. Şimdi 52'inci sırada olduğuna bakmayın. İnşallah yeni yapılacak protokol düzenlemesiyle aynı Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün Diyanet İşleri Reisi'ne verdiği önem, bugün de yine protokolde en önde yerini koruyacaktır, korumalıdır'' dedi.
''Diyanet İşleri Başkanlığı, bu konuda anayasada tarif edilen görevi içinde bir kabulde bulunmuşsa, bunu kabul etmemiz gerekir'' diyen Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Bunu kabul ederken de Tunceli Milletvekili'nin düşüncesinden daha çok değer vermemiz gerekir. Tunceli Milletvekilimiz kendi alanı içinde böyle bir kabulde bulunabilir. O zaman, Alevilik onun dini ise o dinin ibadetine göre hareket etmesi gerekir. Unutmayalım birbirinden farklı düşünceye sahip Aleviler var ve büyük bir ekseriyet Aleviliğin ayrı bir din olmadığını, yüzyıllardır İslam'ın içinde kabul edildiğini hem gören, hem itiraf eden, hem de ona göre yaşayan insanlardır.''
'Şimdi konuşması gerekenler konuşsun'
Başbakan Yardımcısı Arınç, ''tutuklu milletvekilleri'' tartışmalarına yönelik düşüncesinin sorulması üzerine, ''Kimsenin ağzını açmadığı zamanda, kimsenin bir şey söylemediği zamanda bu konuda en çok konuşan, fikrini açıklayan bir insanım. Bir yıl öncesinden bugüne kadar, seçildikleri günden şu ana kadar tutuklu milletvekilleriyle ilgili tek konuşan benim. Konuştuğumu tekrar etmek durumunda da değilim. Şimdi konuşması gerekenler konuşsun'' ifadesini kullandı.
'BDP'nin tavrı medeni'
Arınç, yeni anayasa konusunda Meclis'te oluşturulan komisyonun çalışmalarında yaşanan gerilimi hatırlatan bir gazetecinin, BDP'nin ''anadil'' konusundaki talebi nedeniyle ''masadan kalkmayı'' düşündüğünü söylemesi üzerine Arınç, şunları söyledi :
''Sayın Meclis Başkanı'na soracaksınız bu soruyu çünkü onun başkanlığında bu çalışmalar yürüyor. Bugüne kadar komisyonun yaptığı çalışmalardan memnunum. Bir anlayış içinde bu süreci götürüyor. Şüphesiz farklı düşünen partiler olabilir ama hiçbir parti anlaşmadan masadan kalkmamak üzere sözleşmişlerdi. BDP'nin tavrı da esasen bunu öngörüyor. 'Her konuda bazı şeyleri öne sürmek suretiyle BDP'nin düşüncelerine izin ve imkan verilmiyor; biz bunu şikayet ediyoruz' diyorlar. Bu, bence medeni bir davranış. Bu konuyu da Anayasa Komisyonu'nun görevine devam ederek, kendi içinde çözümlemesi gerekir. Ben hiçbir partinin millete verdiği söz karşısında masadan kalkmayacağını, Türkiye'nin ihtiyacı olan yeni, çağdaş ve sivil bir anayasaya yıl sonuna kadar kavuşmak için tüm güçleriyle çalışacağına inanıyorum.''