T24 - Milliyet gazetesi yazarı Hasan Cemal, Galatasaray'dan Atletico Madrid'e transfer olan Arda Turan'ın, Galatasaray altyapısında oynarken maçlarda kale arkasında top toplayıcılığından geldiğini belirterek, "Ama Arda ‘dip’ten geliyor! Tırnaklarıyla kazarak geliyor. Aklıyla ve vicdanıyla geliyor. Kazakistan maçından sonra yaptığı barış çağrısı da bunu gösteriyor" dedi.
Hasan Cemal'in Milliyet gazetesinde "Evet, bu bir Arda yazısı ama..." başlığıyla yayımlanan (6 Eylül 2011) yazısı şöyle:
Evet, bu bir Arda yazısı ama...
Çorlu yakınlarındaki Alpullu Şeker Fabrikası’nda yaşıyoruz ailecek.
1950’lerin başları.
Ancak altı yedi yaşındaydım.
Babam bana, iyi anımsıyorum, Gislavet marka hafif topuklu lastik pabuç almıştı yaz tatili için.
Arsadan bozma sert zeminli toprak sahada her zaman olduğu gibi benden büyüklerle Allah’ın günü futbol oynuyorum.
Büyüklerin kendi aralarına aldıkları tek kopil benim ki, bundan da üstü örtülü bir gurur duyuyorum.
Bir gün topa sert giriyorum ama yerden kalkamıyorum.
Müthiş bir acı!
Sağ bacağımın iki kemiği birden kırılmış...
Hatırlıyorum.
Boydan boya alçıya alınmış bacağımla bir ay yatağımda kıpırdamadan yatarken, neredeyse bütün düşlerimi futbol süslemişti. Ben de günün birinde tribünleri ayağa kaldıran büyük bir futbolcu olacaktım.
Ama o günler hiç gelmedi.
O güzel çocukluk hayallerim ne yazık ki hep geçmişte kaldı.
Ama futbolu çok sevdim.
Bu yazı, Arda Turan’la ilgili. Peki o zaman bu girişin ne alakası var diyebilirsiniz.
Ama var işte.
Arda’nın o fotoğraf karesi gözümün önünden gitmez.
Daha çocukken Ali Sami Yen’de, kale arkasında top toplayıcı olarak koşturup Cim Bom’u desteklediği bir maçta tesadüfen yakalanmış o fotoğraf karesini çok sevmiş, ondan etkilenmiştim.
O zamanlar herhalde Arda’nın da çocukluk hayallerini süsleyen tek şey, bir gün sarı kırmızı formasıyla Ali Sami Yen’e çıkıp tribünleri ayaklandırmaktı.
Benim gibi birçok futbol fanatiğinin aksine Arda o güzel günleri gördü. Hayallerini gerçekleştirdi.
Biz de ne çok alkışladık Arda’yı...
Bazıları şimdi bir film şeridi gibi gözümün önünden geçip gidiyor. Ama bir tanesi var ki hiç unutmam.
Tıpkı son Kazakistan milli maçındaki gibi, son nefesimizi verirken, bir son dakika golüyle bizi yine ipten almıştı Arda...
Basel’de yaşadığımız gerçekten korkunç bir geceydi. Bardaktan boşanırcasına yağan yağmur altında İsviçre fena halde bastırıyordu bizim Milli Takım’ı.
1-0 öndeydi.
Kalede Volkan, üst üste şahane kurtarışlar yapmasa fark açılabilirdi. Fatih Hoca’nın iyi bir zamanlamayla oyuna aldığı Semih her zamanki ‘Semihliği’ni yapıp fevkalade bir kafa golüyle durumu 1-1 yaptığında oyunun sonu gelmişti.
Futbolun tam bir Çin işkencesine dönüştüğü zamanları yaşıyor, hadi bir gol, hadi bir gol diye kıvranıyorduk.
Dakika 84, aman Allah’ım!
Rakip sahada kaptırdığımız bir topla kalemize doğru müthiş bir kontr-atak patladı, 5’e 2 yakalandık.
Son sürat akıyorlar kalemize. Kulübede Fatih Hoca bakamıyor. Yapmayın, yoksa gol mü geliyor?..
Aslan Volkan, muhteşem bir kurtarış daha ‘Basel Panteri’nden.
90 dakika doldu.
Tam bir çaresizlik!
2008 Avrupa Futbol Şampiyonası’nda çeyrek final elden kaçıyor galiba...
4 dakika uzatma.
3 dakikası geçti bile...
Kaldı 1 dakika.
Allah’ım bir gol!
Arda soldan yılan gibi kıvrılıyor.
Rakibinin üstüne üstüne, yampiri yampiri, kaya üstünde yürüyen yengeç gibi, “Bak ben seni şimdi geçeceğim” diye ilerliyor.
Ve geçiyor, genellikle geçtiği gibi...
Şöyle bir kafasını kaldırıp kaleyi gördüğü anda da, yaratana sığınıp öylesine bir vole patlatıyor ki, milli takımı da, hepimizi de ipten kurtarıyor.
Ayaklardayız.
Basel’de basın tribünü şaşkın, bizleri hayretle izliyor. Elimi öylesine vuruyorum ki masaya, benim bilgisayar havalara uçuyor, ama neyse ki, yanımdaki meslektaşımın şık bir kurtarışıyla onun kucağında kalıyor.
Arda, tıpkı son Kazakistan maçındaki gibi ‘Ardalığı’nı yapmış takımını kurtarmıştı.
Arda yalnız benim gibi damardan Galatasaraylıların değil, futbolu seven herkesin gönlünde taht kurmuş ender futbolcularımızdan biridir.
Cim Bom’u, bizi, Fatih Hoca’yı son anda bırakıp Atletico Madrid’e gidince ona biraz kırılmadım değil.
Ama biliyorum La Liga büyük bir sahne, dünya futbolunda zirvelere tırmanabilmesi için harika bir fırsat kapısı...
Ve o zirvelere kendi adını dikmek için bu kapıyı açmak zorunda olduğunu haklı olarak hissediyor Arda...
Zirveler aynı zamanda uçuruma en yakın yerlerdir. Bir anda yuvarlanabilirsin de aşağı. Bu bakımdan özellikle şöhret ve para tehlikeli olabilir.
Ama Arda ‘dip’ten geliyor!
Kale arkasında top toplayıcılıktan geliyor.
Tırnaklarıyla kazarak geliyor.
Aklıyla ve vicdanıyla geliyor. Kazakistan maçından sonra yaptığı barış çağrısı da bunu gösteriyor.
Bu gece de Arda’dan ve Milli Takımımızdan Viyana’da galibiyet bekliyoruz. Gelecek yıl hep birlikte Avrupa Şampiyonası’na gidebilmek için Avusturya’yı geçmemiz lazım.
Ama sevgili Kaptan, Arda, gelin hiç olmazsa bu gece kalbimizin sağlam olup olmadığını sınamaya kalkışmayın.