Ekonomi

'Araç filomla düşmanlarımın önünden geçmek istiyorum'

Rolls Royce’ta kemençe dinleyen, iddialı renkleri seven, 55 yaşına rağmen kendini 22 yaşında hisseden ünlü işadamı Ali Ağaoğlu, diğer zenginlerin lüks arabalarını

17 Mayıs 2009 03:00

Rolls Royce’ta kemençe dinleyen, iddialı renkleri seven, 55 yaşına rağmen kendini 22 yaşında hisseden ünlü işadamı Ali Ağaoğlu, diğer zenginlerin lüks arabalarını halktan gizlediğini söylüyor.

Trafikte hicaz dinleyen Rolls Royce / Cem DİZDAR

Sahip olduğu güç ve para, kadınları Ali Ağaoğlu’nun peşine taksa da onun hayatında en çok önemsediği üç kişi var: İki oğlu ve bir kızı. “3 yaşındaki oğlum Mert bana My isimli projelerim nedeniyle ‘My Baba’ diyor. Ben de onu ‘Maymun’ diye seviyorum” diyen Ağaoğlu lüks arabalarını, iş ve aile ilişkileri ile özel hayatını Milliyet Pazar için Elif Berköz Ünyay ile yaptığı röportajda anlattı. İşte röportajın tam metni:
 
Vaniköy’deki yalısının balkonunda arka arkaya 8-10 bardak çay içerek yanıtlıyor sorularımı Ali Ağaoğlu. Saat 09.00. Bugün benimle “bu geç saatte” kahvaltı ettiğine bakmayın. Aslında bu saatte o çoktan Ataşehir’deki ofisine varmış oluyor. Çaycıdan bile önce... Ağaoğlu “Sabahları erkenden şantiyelerimde çalışan amelelerle kahvaltı etmeyi seviyorum en çok” diyor.

Ofiste ve şantiyede en sık kullandığı kelime kazma: “Kazmayı doğru sallarsan, iyi iş yapar. İş arkadaşlarıma da kazma derim. Klasik patronlardan değilim, iştekilerle enseye tokat olurum bazen.”

Hayatla, dostlarıyla dalga geçmeyi, kendini tiye almayı çok sevdiğini söylüyor Ali Ağaoğlu. Beni de pas geçmiyor. Yaşını sorduğumda beni tehdit ediyor(!) “Ben buradan denize adam atınca Sarayburnu’ndan çıkıyor.” Sonra kahkahayı basıyor: “55 yaşındayım ama gönlüm 22.”

Ağaoğlu dört yıldır aynı yalıda oturuyor: “Anadolu yakasında birçok yalım var. Bir binaya girdiğimde anında yapının röntgenini, tomografisini çekerim. Bu ev beni manzarasıyla vurdu. Önümüzdeki yıl yeni evime taşınacağım. Amcazade Yalısı’nı aslına uygun olarak restore ediyor ve bir otele dönüştürüyorum. İçinde 12-13 yalı olacak. Birini de kendime ayırdım.“

Ağaoğlu markası yıllardır var. Ama o markayı yaratan adam en çok son dönemde göz önünde. Sosyete dergilerine, magazin eklerine yeni arabalarınızla, helikopterinizle, her akşam yanınızda başka bir güzelle poz veriyorsunuz. Siz yıllardır böyle yaşıyordunuz da başkaları mı fark etmiyordu?

Son dönemde bazı isimler geri çekildi, ben öne çıktım herhalde. Yoksa parayı yeni bulmadım. Krizde servetimi artırmam, Forbes’un Türkiye’deki en zenginler listesinde dördüncü sıraya çıkmam dikkat çekti. Listede geçen yıla göre servetini artıran tek isimdim. Yaşantımda değişen hiçbir şey yok. 10 yıldır bekar hayatı yaşıyorum. Gençliğimden beri en güzel arabalara biniyorum. Lisede okurken altımda BMW, Mercedes vardı. Helikopteri 20 yıldır kullanıyorum. Bir işadamı için en kıymetli şey zaman. Helikopter beni zaman kaybından kurtarıyor.

Arabalarımı başkaları gibi sadece garajda mı seveceğim?”

Zenginler kriz çıkalı ekonomik modelleri kullanmaya başladı. İnsanlar zenginim imajı çizmekten çekinirken siz pahalı otomobillerinizle geziyorsunuz...

Her zaman şeffaf oldum, baktınız mı benim ciğerimi görürsünüz. Gösteriş meraklısı veya görmemiş değilim. Arabalarımı başkaları gibi yalnızca garajda mı seveceğim? Kiminin lüks arabası var ama halktan gizliyor. Benim gizlim saklım yok. Lüks arabaya binmekten zevk alıyorum. Garajımda Bentley, Rolls Royce, Maserati, Porsche, Lamborghini, Ferrari ve Mercedes var. Arabalarımın hakkını veririm. Hiç acımam, tepe tepe kullanırım. Şantiyeye de onlarla giderim.

İyi bir işadamı olacağınızın sinyallerini ilk ne zaman verdiniz?

1946’da babam Of’tan İstanbul’a gelmiş. Babam hem inşaatçıydı hem inşaat malzemeleri satıyordu. Babamın bana yaptığı en büyük iyiliklerden biri beni ilkokuldan itibaren işin içine sokmasıdır. İlkokulda babamın Ümraniye’deki fırınında çalışmaya başladım. Fırının muhasebe hesaplarını tutardım. Ortaokulu Moran Koleji’nde okudum. Bahçeye basketbol sahası ve tenis kortu yaptırmak için müteahhit arıyorlardı. İhaleye girdim ve aldım. Arkadaşlarım teneffüste oyun oynarken ben mühendislerin başına geçerdim. Okul, şimdi bir şirketin binası oldu, yaptığım tenis kortu hâlâ orada duruyor. Hep ataktım. Dördüncü sınıftaydım, beşinci sınıfın hocası okula gelemediği zaman onların dersine girer konu anlatırdım.

İlk kazandığınız parayla ne yaptınız?

Beyoğlu’nda Galeri Edip’te kendime özel takım elbise diktirdim. Karaköy’deki Amerikan pazarından yabancı markaların kıyafetlerini alırdım. Şık giyinmeyi hep sevdim.

Babanızın rahatsızlığı nedeniyle Kabataş Lisesi’ni son sınıfta bırakıp işin başına geçmişsiniz. Ama uğruna okulu bıraktığınız işte üç yıl çalışabilmişsiniz.

Babam ortağı olan amcamın yerine beni geçirdi işin başına, beni okuldan aldı. Üç yıl boyunca şirketi büyük kara geçirdim. Ama o iyileşip de geri dönünce aramızda kuşak çatışması çıktı. Yapmak istediklerime müsaade etmiyordu. Davul benim boynumda, tokmak onun elindeydi. Orada daha fazla duramazdım. 1977’de cebimdeki 25 kuruşu da Mercedes’imin anahtarını da babama verip şirketten çıktım. 15 gün cebimde simit dahi alacak para yoktu. Arkadaşımda yemek yedim.

“25 yıl önce 1 kuruşa aldığım yer şimdi 1000 kuruş oldu”

O dönem nasıl doğrulttunuz belinizi?

Çok zor oldu. Babam bankalara ve çevresine çok tembih etmiş. “Ali size gelir de ona bir lira verirseniz sizi oyarım” demiş. Tüm kapılar yüzüme kapandı. Beni sevmediğinden değil, onunla tekrar birlikte çalışmam içindi tüm bu inadı babamın. Bende geri vites hiç yoktur. Bunlar beni iyice kamçıladı, hırslandım. Vadeli arazi aldım, peşin sattım. Hep ileriyi gördüm. Hangi arazinin değerleneceğini iyi tahmin ettim. Ümraniye’nin değerleneceğini çok önceden kestirdim. 1980’lerde aldığım arazilere bugün hâlâ proje yapıyorum, site dikiyorum. Düşünün, daha projelendirmeyi bekleyenler arsalar var. 25 yıl önce 1 kuruşa aldığım yer şimdi 1000 kuruş oldu.

“Düşmanlarıma inat olsun diye Taksim’de araç filomla önlerinden geçip helikopterle tepelerinde uçmak istiyorum”

Son aldığınız Rolls Royce Phantom Cabrio’nun gerçek fiyatı nedir?

Yazıldığı gibi 2,5 milyon TL değil, daha fazlası var. Cenevre Fuarı için bir adet üretilen bir otomobildi. Türkiye’ye getirilirken İngiltere kraliçesinden özel izin alındı. Araba yeni geldi ama ben bu siparişi dokuz ay önce vermiştim. O zaman kriz yoktu henüz.

Vergi listesinde olmadığınız için eleştirildiniz.
Ödediğim %vergi%ler ortada. Rakamları basınla paylaştık. Bir gizlim saklım olsa lüks arabalarla ortalıkta dolaşmam. Gider garajımda severim. Hakkımda yapılan yalan habere karşı yasal yoldan hakkımı arayacağım ve çok yüksek bir tazminat davası açacağım. 4-5 trilyonu bulacak. Belki de daha çok.
Şu memlekette kıçında b.k olmayan 10 tane adam varsa içlerinden biri de benim. İftiralara bu yüzden çok sinirleniyorum. Sırf düşmanlarıma inat olsun diye Taksim’de araç filomla önlerinden geçip bir tur atmak, helikopterimle tepelerinde uçmak istiyorum.

“İstanbul dünya gecekondu başkenti oldu”

“1998 öncesi yapılan inşaatlarda hepimiz deniz kumu kullandık, sağlam değiller” dediniz. Kendinizi de mi ihbar ediyorsunuz, dilinizin kemiği mi yok?

Ben tespit yapıyorum sadece. Türkiye’deki yapı stokunun yüzde 70’i oturulacak düzeyde değil. İstanbul’un deprem kuşağında bir şehir olduğunu devlet, 1998’de yapılan statik hesaplarla kabul etti. Türkiye’de yıllar önce inşaat malzemesi inanılmaz kötüydü. Deniz kumu ve balçıkla yapılan beton kullanılıyordu. Herkes gibi biz de kullandık. İnşaatlarımıza mühendis eli değmiyordu. İbrahim Tatlıses’in dediği gibi

“Urfa’da Oxford vardı da biz mi okumadık?”

İstanbul’un yüzde 50’si canlı canlı tabutlarında yaşıyor. Türkiye yıkılırsa İstanbul Türkiye’yi ayağa kaldırır ama İstanbul yıkılırsa Türkiye’nin belini doğrultması zor. Makyajla binalarımızı güzelleştirmeye, sağlamlaştırmaya çalışıyoruz. Ama binalarımızın iskeleti çökmüş, iskelet yok ortada. 8-10 yıllık bir süreç içinde binaların yıkılıp İstanbul’un yeniden yapılanması gerekiyor. İstanbul dünya kenti değil, dünya gecekondu başkenti oldu çünkü!

Kıçım açıkta dururken kafamı kuma sokamam. Uludağ’daki otelim için izin çıkmayınca kaçak bölüm yaptım. Bunu da açıkça söyledim.

“Karımla evli kalmak benim emniyet supabım. Yoksa çıktığım kızlar nikah istiyor”

Neredeyse kızınız yaşındaki güzellerle geziyorsunuz. Ama kağıt üzerinde hâlâ evlisiniz. Boşanmamakta ısrar eden bir karınız mı var?

Hayır. Karımdan boşanmak istemeyen benim. 10 yıldır evimiz ayrı. Artık arkadaş gibiyiz. Karım benim emniyet supabım. Kızlar bir süre sonra da “Hadi evlenelim” diyor. Evli kalarak bu isteklerden kurtuluyorum.

Üçüncü çocuğunuzun annesi eski iş arkadaşınızmış. Hangisi doğru? “İşte ilişki yaşamam” gibi bir prensibiniz mi yoktu? Aşk tüm prensiplerinizi mi unutturdu?

Prensibim vardı ama satış ve pazarlama koordinatörümüz Ayten hanım benim için çok özeldi. İlk eşimden beş-altı çocuk istemiştim. İlk eşim daha fazla çocuk istemedi, ben de başkasından yaptım. Küçük oğlum Mert şimdi 3 yaşında. My isimli projelerim nedeniyle bana “My Baba” diyor. Ben de onu “Maymun” diye seviyorum.

Her gün yanınızda başka bir kız görüyoruz. Bir gün Rus bir gün Türk. Nasıl tanışıyorsunuz bu kadar çok kızla?

Vallahi onlar beni arıyor. Cep telefonumu buluyorlar. Yoksa hayatım boyunca kız kovalayan bir adam olmadım.

“Param mı cezbediyor kadınları, ben mi?” diye düşündüğünüzde işin içinden çıkabiliyor musunuz?

Şunu kabul etmek lazım: Gücün ve paranın olduğu erkeklere kadınların daha büyük bir ilgisi var. Üstelik esprili ve yakışıklı bir adamım. Doğal olarak kadınları çekiyorum.

“Rolls Royce’ta kemençe dinlerim”

Ali Ağaoğlu işten arta kalan zamanlarında ne yapar? Ne dinler, ne izler?

Gençliğim Batı müziğiyle geçti. Ama şimdi Karadeniz müziğinden keyif alıyorum. Rolls Royce’ta kemençe dinliyorum. Türk sanat müziğine bayılırım. Tarkan yakın dostum. Evde toplanıp birlikte fasıl yaparız. Tarkan’ı bir Türk sanat müziği albümü yapması konusunda ikna edersem albüme maddi destek vereceğim.

Sinemaya gitmeye hiç vaktim yok. Bir kız arkadaşım kolumdan tuttu, en son “Issız Adam”a götürdü. Ne mesaj vermek istedi anlamadım ama...