Gündem

'Apo'yu İmralı'dan çıkarıp beni koyun'

Özkök, Hasip Kaplan'ın kendisine yönelttiği eleştirilere bugünkü yazısında soru sorarak cevap verdi.

13 Temmuz 2010 03:00

T24 - Hürriyet gazetesi yazarı Ertuğrul Özkök, 6 Temmuz tarihinde köşesinde yazdığı "Birlikte yaşamak zorunda mıyız" başlıklı yazısına tepkiler geldi. Özkök o yazısında Kürt sorunun çözümü için, "“Türklerle Kürtler birlikte yaşamak zorunda mıdır? Eğer bu ortak iradeyi gösterip yaşayabileceksek, tabii ki yaşayalım. Tabii ki hem Türkler, hem Kürtler için en iyisi budur. Ama yaşayamayacaksak? Yaşayamayacaksak, artık adını koyalım" dedi.

Dün BDP Milletvekili Hasip Kaplan'ın "50 bin PKK'lıyı dapdan indirmek çok basit" ve "Ben Kürt'üm eşim Türk. Çocuklarımı Sayın Özkök nasıl ayıracak?" diyerek Ertuğrul Özkök'ün yazısına atıfta bulundu.


50 bin PKK'lıyı dağdan indirmek çok basit

Özkök, Hasip Kaplan'ın kendisine yönelttiği eleştirilere bugünkü yazısında soru sorarak cevap verdi. Özkök Türkiye'nin birlik ve bütünlüğünü bu kadar gönülden istiyorsan, "Bir daha ağzına 'Kürdistan' lafını almayacaksın", "Öyle 'silahlar karşılıklı sussun' gibi demagojiler yok, dağdan gelen teröre amasız mamasız karşı çıkacağız", "Partinizin bayrağını taşıyan belediye başkanlarınıza söyleyeceksiniz. Bundan böyle özerklik ilan etmek falan gibi zırvalara girmeyecekler" dedi.

Hürriyet gazetesinde "Ben İmralı'ya, Apo dışarı" başlığıyla yayımlanan (13 Temmuz 2010) Ertuğrul Özkök yazısı şöyle:


Ben İmralı'ya, Apo dışarı

Dün Cumhuriyet Gazetesi’nin manşetini görünce içimden şöyle dedim:

“Şimdi geldik meselenin özüne...”

Konuşan kişi Hasip Kaplan, BDP milletvekili.

Bir başka özelliği de Abdullah Öcalan’ın eski avukatı olması.

Bakın sözlerini aynen aktarıyorum:

“Türkiye’de tartışılmayacak bir şey varsa o da bu ülkenin birliği ve bütünlüğüdür.”

Altında da çok duygusal ve etkileyici bir cümle:

“Benim iki çocuğum var, birini Şırnak’a, birini de Kırklareli’ne mi bırakacak?”

Yazımı okumadığı, sadece bazı liberal vuvuzelacılardan dinlediği çok belli.

Arkadaş o kadar “birlik ve beraberlikçi” ki, işi, “Birlikte yaşamak zorunda mıyız” diye sorma cüretini gösteren beni “Hitler’e benzetmeye” kadar götürmüş.

Ne yapalım, en mantıksız ve vicdansız teşbihte bile hata aramamamızı söyleyen bir atasözümüz var.

Gelelim işin ciddi yanına.


* * *


Sevgili kardeşim Hasip,

-  Türkiye’nin “birlik ve bütünlüğünü” bu kadar gönülden mi istiyorsun. Yapacağınız iş çok basit.

Bir daha ağzınıza “Kürdistan” lafını almayacaksınız. Kuzey Irak için istediğinizi söyleyin, ama Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde bir “Kürdistan” lafı edilmeyecek.

Bu ülkede kimse “Lazistan”, “Çerkeziztan” istemediğine göre, batıda, güneyde kimse Karamanoğulları kimliği aramadığına göre, ülkenin tek ve bölünmez adı Türkiye’dir, tamam mı?

Böyle davranacaksınız ki, Kırklareli’ndeki çocuğun kendini Türkiye’de yaşıyor hissederken, Şırnak’taki “Kürdistan’da yaşıyor” hissetmesin.

-  Güvenlik görevlilerinin şehit edilmesi meselesine geliyorum.

Asker ne için savaşıyor? Türkiye Cumhuriyeti’nin bütünlüğünün korunması için değil mi? Madem siz de ülkenin bütünlüğünü ve birliğini bu kadar candan biçimde savunuyorsanız; şehit olan her askerin, her polisin arkasından omuz omza vereceğiz, PKK’yı lanetleyeceğiz.

Öyle “Silahlar karşılıklı sussun” gibi demagojiler yok, dağdan gelen teröre amasız mamasız karşı çıkacağız.

Buraya kadar anlaştık mı?

Öyleyse devam edelim.


* * *


-  Partinizin bayrağını taşıyan belediye başkanlarınıza söyleyeceksiniz. Bundan böyle özerklik ilan etmek falan gibi zırvalara girmeyecekler. Terörist cenazelerinde ay- yıldızlı bayrak dışındaki flamalarla, bayraklarla gösteri yapmayacaklar. “Ayrı futbol federasyonu kurarız” gibi saçmalıklar olmayacak.

Birlikte yaşamak istemiyor muyuz? Buyurun yaşayalım.

-  Hemen gelecek hafta, alışveriş merkezinde, otobüs durağında insanları cayır cayır yakan dağdaki “Kimyasal Ali’lere” karşı çıkacağız.

Tamam mı arkadaşım?

Madem birlikte yaşamayı bu kadar azimle savunuyoruz, yarından itibaren Cumhuriyet mitinglerini bile solda sıfır bırakan “Birlik ve beraberlik mitingleri” düzenleyeceğiz. Ben Kürtlerle omuz omza yürümeye hazırım.

Ama size karar vermeden yine de “Dağdakilerin”, “Adadakilerin” görüşünü alın.

Sizde çok demokrasi olduğu için ağır bir papara yiyebilirsiniz.

-  Anadilde eğitim diyorsunuz. Birlikte yaşayacaksak, hangi dilde anlaşacağız? Flamancada mı?


* * *


Hasip Kaplan’a söyleyeceklerim bu kadar.

Bir de vuvuzelacılar var. Onlara da toptan cevap vereyim.

Daha düne kadar Susurluk’un malum şahıslarını öve öve bitiremeyen biri bana “Irkçı” diyor. Adamın mazisine baksan, oraya buraya serpiştirilmiş kafatasçılıklar bulacaksın.

Ne diyeyim?

Bir de hayatı boyunca haklı olarak “Liboş” falan gibi suçlamalardan şikâyet eden büyüğümüz var ki, kendisi bir saniye bile düşünmeden bana “Irkçı” etiketini yapıştırıyor.

Hakaret olarak hangisi ağır? “Liboş” mu, “Irkçı” mı.

Ben “Liboş”u tercih ederim.

-  Bir arkadaşımız da işi beni “Milose-viç”e benzetmeye kadar götürmüş.

İyi de şimdi bu çok parlak bir benzetme oldu mu?

Boşnaklar, Hırvatlar, Karadağlılar ne istiyordu? Üniter bir Yugoslavya’da, birlik ve beraberlik içinde yaşamayı mı?

Arkadaşlar bugün Yugoslavya diye bir devlet yok.

Örneği oralarda aramayın, “Birlik ve beraberlik” tezlerini kendiniz çürütüyorsunuz.

Miloseviç ırkçı bir kasaptır ve yöntemleri, dağdaki “Kimyasal Ali’lerinkinden” hiç farklı değildir.


* * *


Ben memnunum.

Bir soru ile tartışma başladı ve “Milli birlik ve beraberliğin” kıymetini anladık.

Ülkede “Tek bölücü” olarak ben kaldım.

O zaman yapacağınız iş çok basit.

Apo’yu çıkarıp beni İmralı’ya koyarsınız.

Kürt meselesi de çözülmüş olur.

Not: Ertuğrul Özkök takıntısı olan arkadaşlara söylüyorum. Benimkinden başka fikri olan varsa, onlar da söylesin tartışalım. Söz veriyorum, kimseye “Hitler”, “Mussolini”, “Irkçı” falan demeyeceğim. Tartışmayı adabıyla sürdüreceğim.