16 Eylül 2009 03:00
SELİN ONGUN / T24
[email protected]
Kültürel kimlik, din, etnik yapı ve siyaset ilişkileri üzerine araştırma ve incelemeleri ile bilinen sosyal antropolog Prof. Dr. Tayfun Atay ile yaptığımız röportajın dün yayımlanan bölümünde Fethullah Gülen hareketini “post-tarikat” olarak konumlandıran unsurları, Gülen hareketinin Kürtler'i nasıl etkilediğini konuştuk.
Konuşmanın bugünkü bölümünde, Atay'n, Abdullah Öcalan'ın “Gülenizm açılımı”na, DTP ve PKK'nın bu açılımdaki yerine, Zaza-Kırmanci çekişmesine, Kürt laikliğinin dinle neden daha barışık olduğuna ve Gülen hareketinin Hizbullah üzerindeki “katalitik etki”sine dair değerlendirmeleri yer alıyor.
'Kürtçülüğü Türk modernleşmesine borçluyuz'
- Röportajımızın ilk bölümünde Gülen hareketinin Türkiye'deki dini gruplar arasında rakipsiz hale geldiğini, bunun bir sonucu olarak cemaatin, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde de ağırlığını hissettirdiğini söylediniz. Gülen hareketi Kürt coğrafyasında hangi dengeleri değiştiriyor?
Burada önce bir parantez açalım. Kürtçülüğü bir anlamda Türk modernleşmesine borçluyuz. Kürtçülüğün, cumhuriyetin başında bir Kürt elitin inisiyatifinde, sınırlı bir hareket olmaktan çıkıp, kitlesel ve elitle sınırlı olmayan, halka mal olmuş bir hareket haline gelmesini, Türk modernleşmesi sağladı. Dolayısıyla böyle bir düzlemde, geleneksel aşiret yapısı da sarsılıyor. Diğer yandan aşiret yapısı sarsıldıkça, zayıfladıkça, bununla ters orantılı olarak vahşileşiyor da...
'Babası Nakşî şeyhine bağlı genç Gülen-benzeri hareketlere yöneliyor'
- Ne demek bu?
Aşiretin yapısının temelini oluşturan töre, namus v.b. pratikler yavaş yavaş çözülüyor. Yakınlarda Mardin’de yaşanan olay buna örnektir mesela. Bu çözülmeler periyodik vahşi çıkışlara neden oluyor. Aşiret yapısı gibi, geleneksel tarikat yapıları da çözülüyor. Tarikat yapılanmasının çözülmesinin bir yanı da şu: Babası bir şeyhe mürit olan, kendisi İstanbul'da üniversitede hukuk okuyan bir çocuk, o geleneksel, yüz yüze iletişimin olduğu, zikirlerin yapıldığı ama modern hayatın dinamiklerini kavramak açısından daha az donanımlı Nakşî şeyhine yönelmiyor artık ve daha modern, Gülen-benzeri hareketlere yöneliyor. Çünkü bu hareketler içinde mühendisler, bürokratlar, stratejistler, Amerika'da eğitim gören sonra Türkiye'de “think-tank” (düşünce kuruluşu) oluşturanlar var. Dolayısıyla bu genç, modern-profesyonel (meslek sahibi) Müslüman bir Kürt olarak kendisini Gülen hareketine daha uygun hissedebilir.
'Gülen hareketi Nusaybin’e evlerin tepesindeki uydu anteniyle gidiyor'
- Büyükşehirde, belirli bir çıtanın üzerinde yaşıyan Kürt, Gülen hareketinde böyle hissediyorsa, tabanda durum nasıl?
Burada post-tarikat kavramı bize yine bir açıklama anahtarı sunar. Bu, kendinden önceki tarikat pratiğini deneyimlemiş olmak, onun işleyiş mekanizmalarına, diline, sembollerine, deyimlerine hâkim olmak, onun dilini konuşabilmek ve sonra tüm bunları reddederek aşmaktır. Dolayısıyla Gülen hareketi içindeki insanların, Nakşî veya Kadiri terbiye ile yetişmiş yahut aşiret yapılanmasının içinde yoğrulmuş kişilerle diyalog kurması ve onların içine girmesi zor olmuyor. Tayyip Erdoğan'ın belki de Türkiye nezdinde geniş bir coğrafyada, orta Anadolu’nun Türkçü duyarlılığı olan çevrelerinden Kürt coğrafyasına kadar etkili bir lider olması da o geleneksel dili konuşabilmesiyle ilgili. Böyle bakıldığında elbette Gülen hareketi, bölgedeki insanlarla iletişim kurma konusunda önemli bir altyapıya sahip. Ama ondan önce modern hayatın en önemli gereçlerine sahip; para ve iletişim teknolojisiyle hareket edebilme kıvraklığı. Sözlü kültürün ürünü olan tarikatların takatsiz kaldığı bu alanlarda uluslar-üstü hareket edebilen bir şebeke söz konusu. Evet, bu Silvan'daki, Nusaybin'deki köye kadar gider. Çünkü Nusaybin’deki köyde insanlar bugün hâlâ kerpiç, toprak damlı evlerde otursa da, o kerpiç evlerin tepesinde uydu anteni var.
- Peki, Gülenciler Kürt coğrafyasındaki tabanı neye teşvik ediyor?
AK Parti Kürt açılımı ile tabanı neye teşvik ediyorsa Gülen de ona teşvik ediyor.
'Apo'nun Kemalistler’den 'Gülenist'lere meyli söz konusu'
- O halde hemen soralım: Öcalan'ın yol haritasında Fethullah Gülen'e yönelik ilginç bir çıkış vardı. Daha önceki mesajlarında Gülen hareketini tehlikeli olarak değerlendiren Öcalan, “Ben Fethullah Hoca'yı takip ediyorum, okuyorum. Olumsuz değerlendirmiyorum. Kürdistan'da okulları cemaatleri var, örgütlüler. Demokratik temelde, karşılıklı yaklaşımlar olabilir” diye konuşmuştu. Bu anlamda arada bir bağ kurmak uygun olur mu?
Aslında tam da stratejik olur. Bu da sadece Türkiye'nin Kürt coğrafyasıyla ilgili değil, sermayenin el değiştirmesi, siyasi, entelektüel yapıdaki dönüşümle ilgili. Yani Öcalan yakalandıktan sonra geliştirdiği “Kemalist iletişim stratejisi”nden şimdi Gülenci kesimle diyaloğu da önemseyen ve öne çıkartan bir politik stratejiye geçmiş gibi. Yani Apo'nun Kemalistler’den “Gülenist”lere meyli söz konusu gibi.
'PKK'nın ilk kuşağında sol, yeni yetişen ikinci kuşakta ise etnik jargon var'
- Şeyh Sait İsyanı'nda yer alan Kürtlerin süngülerinin önüne Kuran taktığını hatırlayarak bu anlamda Öcalan'ın teşvikiyle “post” bir PKK isyanı beklemek çok mu fantastik?
Yüzyılın başındaki Şeyh Sait isyanı geleneksel, pre-modern, feodal ve dinin belirleyici olduğu bir isyandı. İsyanı cesarete getirenler, milliyetçi Kürt aydınlarıdır. Ama kitleler, din adına mobilize edildi. Yüzyılın sonundaki PKK isyanı, modern ve hatta post-modern bir isyan… Belirleyici öğe din değil, etnisite bu isyanda. PKK'nın altyapısında sol-sosyalist bir jargon var. Ama hemen hatırlayalım; PKK hareketi içinde ikinci yetişkin kuşak henüz çıkıyor. Bugün Meclis'teki eski kuşak DTP'liler sol-sosyalist-demokrat bir geçmişten geliyor. Daha genç kuşaklara baktığımızda Kürt etnik kimliği üzerinden yapılan taleplerde, özellikle kimlik politikasına yönelik unsurlarda belirgin bir artış olduğunu görebiliriz.
'Kürt laikliği, Türk laikliğine göre çok daha dostane bir ilişki üretebilir'
- Sizce DTP'de “Gülenci hava” var mı? Hatta mübalağa yaparak soralım: Gülenci bir PKK sempatizanı olabilir mi?
Bu daha zaman isteyen bir sentezlenme sürecidir. Siyasal ya da entelektüel olarak ileride karşımıza çıkabilir. Şu anda DTP'nin temsil ettiği çizgiyle Gülen hareketinin ve / veya AK Parti'nin temsil ettiği çizgi arasında ancak birbirini anlama çabasından söz edilebilir. AK Parti ve Gülen hareketinin oluşturduğu simbiyosis (ortak yaşam) Türkiye'de yeni bir ekonomik-politik iktidar ortaya çıkardı. Laik ekonomik-politik iktidar, yerinden edildi. Bu açıdan henüz DTP ve AK Parti arasında birbirini anlama çabası var. Öcalan’ın Gülencilere yönelik ilgisi, bu iktidar kaymasıyla da ilgili bir bakıma. Ne var ki Öcalan, PKK ve DTP’nin dili, bu yeni iktidarın “mütedeyyin” dilini anlamaya daha tam olarak müsait değil. Ama şunu da söyleyeyim; Kürt coğrafyasında İslam, kültürel olarak çok etkili olduğu için Kürt sekülerizmi, Türk sekülerizmden dinle çok daha dostane bir ilişki üretebilir. Gerek Kürt sosyalizmi, gerek Kürt laikliği, Türk sosyalizmi ve Türk laikliğinde olamayan ölçüde dinle çok daha olumlu bir ilişki içine girebilir.
'Kürt sosyalistin bir Nakşî şeyhiyle haşir neşir olması şaşırtıcı değil'
- Kürt laikliği neden dinle daha barışık?
Çünkü Türk laikliğinin anti-teist bir temeli vardır. Antiteizm dini olan her tür tezahürden çok ciddi şekilde alerji duymaktır. Ateizmden farklılığı tespit etmek gerekir bu noktada. Ateist olabilirsiniz, ama inanan bir insandan irkilmezsiniz, onunla gayet olumlu ilişki kurabilirsiniz. Bir Kürt sosyalistin yetiştiği bölgedeki bir Nakşî şeyhiyle haşir neşir olması, beklenmedik bir durum değildir. Örnekler vardır geçmişte bu bakımdan. Türkiye'de büyük şehirlerde yetişen orta sınıf ağırlıklı laik kitleler ise, sosyalistler de ekseriyetle içinde olmak üzere, dine karşı ciddi bir alerji ile büyüdüler. Kürt coğrafyası ise belki uzun zaman feodal kaldığı, orta sınıf oluşmadığı için, özellikle 1950'lerden sonra modernleşmeye başlayan Kürt insanları hiçbir zaman Türkiye'nin geri kalanında olduğu kadar dine alerji ile bakan laikler olmadılar.
'Gidişata göre, Gülen hareketi bütün etkili çevrelerde meşruiyet kazanacak'
- DTP'yi ve PKK'yı yumuşatan bir Gülen hareketine asker nasıl bakar?
Askerin buna tepkisi yine konjonktürel olarak belirlenir. Uluslararası politikanın etkisi, Amerikan faktörü, Ortadoğu'nun almak üzere olduğu yeni şekil ve tüm bu süreçte Türkiye'nin menfaatlerine ilişkin ikna edici değerlendirmeler yapıldığı noktada asker tepki göstermez. Şu anda da askerin süreci izlemekle yetindiğini, olan bitenden çok hoşnut olmasa bile süreci bloke etmediğini görüyoruz. Bu böyle devam edebilir. Ama burası çok sert ve kaygan bir zemindir. Yine de ben gidişatın Gülen hareketinin Türkiye'de bütün etkili ve yetkili çevreler nezdinde meşruiyetini mümkün kılacağını düşünüyorum.
'Sırada Zaza milliyetçiliği var'
- Konuşmamızın başında vurguladığınız, “Türkiye Kürtlüğü yok, Türkiye Kürtlükleri var” noktasında Gülen hareketinin teşvik ettiği çözüm ne ölçüde başarılı olabilir?
Gülen hareketi, Türk-İslam kökenli bir hareket. Uluslararası bir statü kazandı, kendi içinde dönüşümler geçirdi. Buna bağlı olarak bölgedeki çeşitliliği kuşatıp kucaklayacak bir söylemi, pratiği geliştirebilir mi? İmkânsız değil, ama çok zor. Somutlaştırma adına isterseniz başa dönelim: Alevi Kürtlere, Dersim'e (Tunceli'ye) bakalım mesela. Burada bir Zaza milliyetçiliği oluşuyor giderek. Kırmanci ağırlıklı Kürt ulusalcılığına “içerden” bir tepki bu. “Sen Kürtsün” denildiğinde “Evet Kürdüm, ama Zazayım da” diyen, Zazalığı öne çıkaran bir eğilim var. Zazalığın kendi haklarını Kürt unsur içerisinde ayrıca talep ettiği bir yere gidiliyor. Bunun içinde mesela Alevi Zazalar, yani Zazaca konuşan Aleviler var. Zazaca konuşan Sünniler var. Diğer yandan yine Dersim bölgesinde yaşayan Alevi olmayan, Zazaca konuşan, ama kendilerini Türk kimliği ile özdeşleştirenler bile var.
'En iyi Kürt Kırmanci Kürdüdür, gibi bir anlayışı var'
- Üst kimlikteki Kürtlüğe ek olarak alt kimlikteki Zazalığın vurgulandığı bir eğilim mi bu?
Tabii oraya gidiyor. Ama öte yandan Kürt ulusal hareketi içinde Kırmanci Kürtlüğü, daha doğrusu Kırmanci konuşan Kürtler, bir alt kimlik olarak kalmakla yetinmek istemiyorlar. “En iyi Kürt Kırmanci Kürdüdür” gibi bir anlayış da var
'Zaza, Kırmancinin hegomanyasını kabul etmiyor'
- PKK'da bu anlayış ne ölçüde etkin?
Sanıyorum orada Kirmanci Kürtlüğü daha etkin olarak temsil ediliyor ve Zazalık bunun içine entegre edilmeye çalışılıyor. Diğer yandan Zaza, Kırmancinin hegomanyasını kabul etmiyor. O nedenle vurgulamak gerkiyor; “Sen Kürt değil, Türksün” baskısı nasıl yanlışsa, “Sen Zaza değil, Kürtsün” ya da “Sen Türk değil, Zazasın” diye yapılan telkin de yanlıştır. Türkiye bundan sonraki hayatında, Kürt açılımının da sonucu olarak böylesi yeni sorunlara hoş geldin diyecek, onlarla tanışacak.
- Bölgedeki Gülen hareketi etkinliğinden bahsederken Hizbullah'ın (Mustazaflar Derneği) 50-100 bin insanı bir araya topladığı mitinglerini nereye koymalıyız?
Hizbullah söz konusu dernek üzerinden toplumsal süreçlerde varlık sergilese de esasen bir örgüt; üstelik kendisini illegalitede var etmiş bir örgüt. O yüzden, onu bölgede toplumsal-kültürel temelde yaygınlık gösteren dini oluşumlardan söz ederken ihmal ettim. Ama tabii Hizbullah’ın bölgedeki etkisi, her ne kadar eskiye göre ciddi biçimde kırılmaya uğramış olsa da, hâlâ mevcut.
'Gülen hareketi, Hizbullah’a farkında olmadan can suyu olabilir'
- Hizbullah yeniden daha diri hale gelebilir mi?
Bu, konjonktüre bağlı. Hizbullah’ın ve onun bölgedeki performansının devlet ile PKK arasındaki ilişkinin seyriyle titreşim içinde olacağı kanısındayım. Tabii buna Gülen hareketi de katalitik bir etki yapabilir.
- Gülen hareketi ve Hizbullah arasında bir çekişme olabilir mi?
Gülen hareketi bölgenin kültürel dokusuna, dini altyapısına aşina olsa da, yine de bölge için diğer saydıklarımıza göre yeni bir oluşum. O yüzden bölgede yerleşikleştikçe haliyle muarızları olacak. Az önce ima ettiğim üzere, bakarsınız Gülen hareketi Hizbullah’a da farkında olmadan veya istemeden can suyu olur.
PROF. DR. TAYFUN ATAY KİMDİR?
Prof. Dr. Tayfun Atay kültürel kimlik, din, etnik yapı ve siyaset ilişkileri üzerine araştırma ve incelemeleri olan bir sosyal antropolog. “Batı’da Bir Nakşî Cemaati: Şeyh Nazım Kıbrısi Örneği” (İletişim, 1996), “Din Hayattan Çıkar: Antropolojik Denemeler” (İletişim, 2004), “Türkler, Kürtler, Kıbrıslılar: İngiltere’de Türkçe Yaşamak” (Dipnot, 2006) ve “Din Üzerine Antropolojik İncelemeler” (Brian Morris’ten çeviri, İmge, 2004) Atay’ın başlıca eserleri. Prof. Atay halen Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Halkbilim Bölümü ve Etnoloji Anabilim Dalı başkanlıklarını yürütüyor. Bunun yanı sıra ODTÜ Sosyoloji Bölümü bünyesindeki Antropoloji Yüksek Lisans Programı’nda da dersler veriyor.
B İ T T İ
© Tüm hakları saklıdır.