Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) genç insanların hayatları hakkında ne düşündüklerini ortaya koyan uluslararası bir çalışma hazırladı. Örgütün Eğitim Direktörü Andreas Schleicher ebeveynler ve çocukları arasında konuşmak ya da birlikte yemek yemek gibi basit iletişimlerin çocukların üzerinde büyük olumlu etki bıraktığını söylüyor.
Bir öğrencinin mutluluğuna en büyük tehdit belki de zorbalık. Bunun hem mağdur hem zorba hem de çevredeki insanlar için ciddi sonuçları olabilir.
OECD çalışması bunun kültürleri, sınırları pek çok farklı tarzdaki okulları aşan oldukça yaygın bir olgu olduğunu ortaya koyuyor.
OECD ülkelerinin toplamında gençlerin yüzde 11'i sıklıkla dalga konusu olduklarını, yüzde 7'si dışarıda bırakıldıklarını, yüzde 8'i acı verici dedikodulara maruz kaldıklarını ve yüzde 4'ü de sınıfta dayak yediklerini ve şiddet yaşadıklarını söylüyor.
Ciddi sayıda genç insan kendini tecrit edilmiş, aşağılanmış, okula yabancılaşmış ve şiddete uğramış hissediyor.
Bu önemli çünkü okul öğrencilerin sadece akademik konular öğrendikleri yerler değil. Çocukların toplumu ve diğer insanların davranışlarını tecrübe ettikleri ilk yer. Genç insanlar burada zorlukları yenme gücünü ve azmi öğrenmeli.
Olumlu ya da olumsuz okulda geçirdikleri zaman gençler üzerinde derin izler bırakıyor.
Finlandiya, Hollanda ve İsviçre gibi ülkelerde yüksek akademik standartlar ve hayattan memnuniyet arasında seçim yapma durumu yok çünkü ikisine de sahip olmak mümkün.
Ayrıca uzun saatler boyunca çalışmanın öğrencilerin tatmin duyguları arasında da bir bağ yok. Sınavların sıklılığının okuldaki stresle de ilgili olmadığı görünüyor.
Ancak mutluluğu öğrenciler, öğretmenler ve ebeveynler arasındaki ilişkiler belirliyor.
Anne ve babalar ise çocuklarının mutluluğu konusunda büyük fark yaratıyor.
Hayatından memnun olan öğrencilerin çoğunun anne ve babasının onlarla zaman geçirerek konuştuğu ortaya çıktı.
Masaya oturarak beraber yemek yiyen ailelerde çocukların okul hayatlarından konuşulmasının da olumlu etkileri görüldü.
Bir öğrencinin hayattan aldığı memnuniyet ile "sadece konuşarak zaman geçiren" aileler arasında güçlü bir bağ var.
Bu ayrıca öğrencinin akademik performansını da olumlu etkiliyor.
Anne ve babasının düzenli olarak konuştuğu öğrencilerin bilim dalında üçte iki oranında diğerlerinden daha ileride olduğu görüldü.
Çocuklarıyla beraber yemek yiyen aileler için de bu geçerli.
Bu ilişkinin etkisi okul kaynakları ve okul faktörlerinin etkisinin çok ötesinde.
Bu ne kadar ebeveynlerin ilgisini gösterse de çocuklarla sadece konuşmak için zaman geçirmek oldukça ender bir durum.
Bazı ebeveynler çocuklarının okul hayatına esnek olmayan iş saatleri, diğer çocukların bakımı ya da dil gibi nedenlerle katılmakta zorlanabiliyor.
Ancak okullar velilerin bu engelleri aşmalarını sağlayabilir. Eğer veliler işlerini bırakıp okula gidemiyorsa telefon ya da video yoluyla okul toplantılarına katılabilir.
Hükümetler de ayrıca işverenlere iş-hayat dengesini iyileştirmek için teşvikler getirebilir.
Anne ve babalar ayrıca çocuklarını yeteneklerine güvenmeleri konusunda cesaretlendirerek sınav stresini aşmalarını da sağlayabilir.
Yeteneklerine güvenmelerini öğütleyen anne ve babaların kız çocukları ev ödevleri ve sınavlar konusunda yüzde 21 daha az stres yaşıyor.
Hayatlarından memnun olan öğrencilerin daha dirençli ve akademik zorluklar karşısında daha azimli oluyorlar.
Öğretmenlerle olumsuz bir ilişki öğrencilerin okula ait hissetmesinde büyük bir tehdit. Buna karşın "mutlu" okullarda çalışanlar ve öğrenciler arasında çok daha olumlu bir ilişki görülüyor.
Ortalama olarak öğretmenlerinden adaletsiz muamele gördüklerini söyleyen öğrenciler diğerlerine kıyasla 1,7 kat daha yalnız hissediyor.
Bu önemli çünkü ergenler diğer insanlarla güçlü sosyal bağlar arayışı içinde ve kabul, ilgi ve destek görmek istiyorlar. Bir okul topluluğuna kendini ait hisseden gençler akademik olarak da daha başarılı oluyor.
Sınavların sıklığı bir öğrencinin mutluluğunu etkilemezken sınavların tehdit olarak gösterilmesinin olumsuz etkileri bulunuyor.
Sınavlara iyi hazırlanmış öğrencilerde görülen endişe öğretmenlerle ilişkilere de bağlı olabilir. Eğer öğretmenler destek veriyorsa stres düzeyi de azalıyor.
Eğer öğrenciler başarılarının adil biçimde ölçülmediğini düşünüyorsa öğrencilerin yüzde 62'si yüksek düzeyde sınav stresi yaşıyor.
Bütün ülkelerde kız öğrencilerin erkek öğrencilerden çok daha fazla ders stresi yaşadıkları ortaya kondu.
Sınavlarda hata yapma korkusu en başarılı öğrencilerde bile baskıya dayamayarak sınavdan kalmaya neden olabiliyor.
Genç insanların hayatlarında önemli başka bir faktör de internette harcanan zaman.
OECD ülkelerinde öğrencilerin yüzde 26'sı haftasonları günde 6 saat internette zaman geçirirken, yüzde 16'sı bu süreyi hafta içinde harcıyor.
Aşırı internet kullanımı öğrencilerin mutluluğu üzerinde olumsuz etki bırakıyor.