Gündem

'Ankara'ya göre; IŞİD, ABD laboratuvarlarında üretilip, Esad rejiminin rahmine yerleştirildi'

Abdülkadir Selvi, Ortadoğu'da yaşanan gelişmelere hükümetin bakışını yazdı

10 Kasım 2014 12:22

Yeni Şafak Gazetesi Ankara Temsilcisi Abdülkadir Selvi, Ankara’nın Ortadoğu’da yaşanan gelişmelerin temelinde, “IŞİD'in ABD'nin laboratuvarlarında üretilip, Esed rejiminin ana rahminde yetiştirildikten sonra Irak ve Suriye'yi hallaç pamuğu gibi atacak bir şekilde önünün açılması, Kobani üzerinden ABD'nin Esed ve PKK ile ilişki geliştirmesi, Kandil'in çözüm sürecine rağmen 6-8 Ekim olaylarının fitilini ateşlemesi” düşüncesinin yattığını yazdı.

Abdülkadir Selvi’nin Yeni Şafak’ta “Çözümün yol haritası” başlığıyla yayımlanan (10 Kasım 2014) yazısı şöyle:

 

Çözümün yol haritası

 

Kobani bahane edilerek çıkarılan 6-8 Ekim olayları sırasında çözüm süreci ciddi bir yara aldı.

Hatta bir savrulma yaşandı.

Cevabı merak edilen soru şu:

Sürecin seyri nereye doğru gidiyor?

Aynı soruyu kabineden bir bakana sordum.

'Süreç ileriye doğru ama zikzaklı olarak gider' dedi.

Okun yönü yukarıya doğru gider ama zaman zaman öncü sarsıntılar yaşayabiliriz.

Çözüm sürecine yürekten inanan birisiyim. Ancak süreci romantik iyimserlikle ya da felaket tellallığı gibi bir zeminde değerlendirmenin yanlış olacağına inanıyorum.

90'lı yıllarda bölgede nelerin yaşandığını bilen birisiyim.

O nedenle aşırı karamsar yorumları doğru bulmuyorum. Ancak 2 ay 10 gün önceye göre yani 1 Eylül tarihine göre sürecin gerilediğinin de farkındayım.

Süreç bir kriz yaşadı.

Ancak daha önceki süreçlerde olduğu gibi kriz, sürecin sonunu getirmedi. Hatta iyi ki çözüm süreci kitleler tarafından bu denli satın alınmış ki, 28 yerleşim yerinde bir kalkışma provası yapılmasına rağmen katılım Kandil'in beklediği düzeyde olmadı. Ayrıca çözüm süreci krizi aşma başarısını gösterdi. Ama bir hasar bıraktı. Hiç bir kimse sürecin 6-8 Ekim öncesine göre aynı düzeyde devam edeceğini söyleyemiyor. Yeni bir düzlemde ilerleyecek.

Çünkü hükümette bir aldatılmışlık duygusu hakim.

Şiddetin durması ve kamu düzeninin sağlanması konusunda varılan mutabakata, Öcalan'ın, Kandil ve HDP üçgeninde 'Yol haritası' üzerinde sağlanan mutabakata rağmen Öcalan'ın Kurban Bayramının ikinci günü kardeşi Mehmet Öcalan'la verdiği mesaj, HDP'nin sokağa çık çağrısı ve Kandil'in, daha önce tespit edilen pasif hedeflere yönelik silahlı saldırılar talimatı, 'Yol Haritası'na büyük bir darbe vurdu.

Eylül ayında konuşulan Yol Haritasının genel çerçevesi şu:

1-Şiddet duracak. Kamu düzeni sağlanacak.

2-Geri çekilme tekrar başlayacak.

3-21 Mart 2015 Nevruz'unda silahlı mücadelenin bitirildiği siyasi mücadele döneminin başladığı ilan edilecek.

4-Normalleşme süreci başlayacak.

Silah bırakan unsurların topluma kazandırılması gibi.

Öz olarak, 'Silah-şiddet yok. Siyaset- diyalog var'

Yol Haritasının çok ince ayrıntıları var.

1-Öcalan'la görüşen HDP heyetine yeni isimlerin ilave edilmesi gibi.

Burada hem cezaevlerindeki ölüm oruçları, hem çözüm sürecinde Öcalan'ın yanındaki kararlı duruşu 6-8 Ekim olayları sırasındaki tavrı nedeniyle Hatip Dicle ismi ön plana çıkıyor.

DTK Eş Başkanı olan Dicle, fikirleri uğruna Meclis'ten alınıp cezaevine konulmayı göze almış, davası uğruna bedel ödemiş bir isim. Ancak çözüm sürecinin yanında çok net bir duruş sergiledi.

Burada yazacağım iki maddeye hiçbir yorum eklemeyeceğim.

2-Öcalan'ın yanındaki mahkumların değiştirilmesi.

3-Sekreterya

4-Akil insanlar heyetinin arasından denetleyici ve gözlemci olmak üzere 'üçüncü göz'ün teşekkül ettirilmesi.

Şimdi hangi noktadayız.

Maalesef ki, Eylül ayında üzerinde mutabakata varılan, Yol Haritasının uzağına düştük. Bu işin kilidi, bölgenin hızla 6-8 Ekim öncesine dönmesi. Şiddetin terk edilip, kamu düzeninin sağlanması. HDP'liler, İmralı'ya gitmek için başvuruda bulundular. Ancak iktidar verilen sözlerden ziyade alanda bu iyileşmeyi görmek istiyor. İyileşme kanaati hakim olana dek, İmralı ziyaretleri uzayacak gibi gözüküyor.

Burada birkaç önemli nokta var. Ankara bunların birbiriyle bağlantılı olduğunu düşünüyor.

1-IŞİD'in ABD'nin laboratuvarlarında üretilip, Esed rejiminin ana rahminde yetiştirildikten sonra Irak ve Suriye'yi hallaç pamuğu gibi atacak bir şekilde önünün açılması.

2-Kobani üzerinden ABD'nin Esed ve PKK ile ilişki geliştirmesi

3-Kandil'in çözüm sürecine rağmen 6-8 Ekim olaylarının fitilini ateşlemesi.

Tüm bunların temelinde,

1-Enerji

2-İsrail'in güvenliğinin yattığına inanılıyor.

Türkiye'nin Erbil yönetimi ile yaptığı petrol anlaşmasının ve Irak petrollerinin Suriye üzerinden Akdeniz'e ulaştırılması projesinin bu olayların altında yatan temel faktör olduğu görüşü hakim.

Süreçleri, zamandan ayrı değerlendirmek mümkün değil.

Çözüm süreci başladıktan sonra Türkiye çok önemli gelişmelere sahne oldu.

21 Mart 2013 Nevruz'unda Öcalan'ın silahlara veda, siyasete merhaba mesajı Diyarbakır'da okunduktan sonra, 'Üç aşamalı yol haritası' daha ilk adımında bir engelle karşılandı. Geri çekilme başladı, Türkiye'de gezi olayları patlak verdi. Geri çekilmeyi durduran Kandil, iktidarın gidici mi kalıcı mı olacağını görmek istedi.

17-25 Aralık darbe girişimleri oldu. Kandil, yeniden AK Parti'nin gidici mi kalıcı mı olduğunu görmek için beklemeye geçti.

Ancak hem 30 Mart yerel seçimlerinde hem 10 Ağustos Cumhurbaşkanlığı seçimi ile AK Parti siyasi iktidarını tazeledi. AK Parti bu süreçlerde çok ciddi olarak bir varoluş mücadelesi verdi. Cumhurbaşkanı'nın Köşk'e çıktıktan, Davutoğlu hükümetini teşekkül ettirdikten sonra ilk iş olarak çözüm sürecini yeniden raya oturmak için harekete geçti.

TBMM'den 6 Maddelik çözüm yasası çıkarıldı.

Bakanlar Kurulu, çözümün kurumsal iki ayağını teşekkül ettirdi.

Bunların üzerine bir de 'Yol Haritası' inşa edildi. Bunların karşılığı ise 6-8 Ekim olayları oldu.

Görünen o ki, ABD'nin Kandil'le, Kandil'in ABD ile bir yol haritası var.

Hem Ankara'da hem İmralı'da çözüm sürecinin arkasındaki güçlü irade devam ediyor.

Yaşanan kilitlenmeyi aşacak olan da bu irade.

Biraz zaman sorunu ama kriz aşılıyor.