Hasan Ürel*
Sevgili Arkadaşlarım Akın, Bülent, Mustafa Kemal,
Siz belki duymadınız, Ankara’dan sizi ziyarete geldim ama görüşemedik. Geldiğim gün avukatların, cezaevindeki uygulamalara itiraz için Bakırköy Başsavcılığı’nda toplanacaklarını öğrendim. Oraya gittim. Günlerden cuma, bekledik savcı namazdan dönünceye kadar. Tanıklarım var, ayrıca güvenlikçiler ve gazeteciler fotoğraf çektiler.
Orada Bahri (Belen), görüşmelerin haftada bir saatle sınırlı olduğunu, görüşen avukatların sayısına göre süreyi böldüklerini söyleyince; görüşmekten vazgeçtim, oturdum size mektup yazdım, elinize ulaşmamış henüz, yoldadır gelir.
Şimdi düşünüyorum:
Benim bu arkadaşlarla geçmişe dayanan kadim bir dostluğum var.
Onları 12 Eylül darbe yıllarından beri tanırım. O günlerde darbeciler Ankara’da toplu davalar açtılar, 500 sanıklı, 1000 hatta 2000 sanıklı davalara yetişemez olduk. Birçok baba(!) avukat da zaten tutuklanmıştı.
İstanbullular imdadımıza yetişti. Ben onları işte bu karabasan günlerinden beri tanırım.
Yani karabasan gün dostumdur onlar benim.
İstanbul’da da iş az değil. DİSK davası, Barış Derneği Davası gibi önemli davalardan zaman ayırıp bizim yardımımıza geldiler. Sağ olsunlar.
İstanbul avukatı ayrıntıları atlamaz, davayı didik didik eder, çalışkandır, yorulur ama of demez, öte yandan da keyfine düşkündür. Her duruşmadan sonra istisnasız Mülkiyeliler Birliği Lokali’ne gidilir, oturulur, dönüş saatine kadar yenilir içilir, o günkü duruşma yorumlanır. Sohbet derinleşir, yemek uzar.
- Hasan Abiciğim, bizim dönüş biletini en son saate erteletsene!
- Olur peki.
İstanbul avukatı, öyle sıradan otobüse de binmez, illa klas firmalar olacak…
Yıllar böyle geçti. Ama her karanlığın bir sonu var. 12 Eylül darbecileri biraz geriledi, seçimler filan oldu.
Tam rahatlayacağız dediğimiz günlerde bu kez Kutlu-Sargın Türkiye’ye dönmeye karar verdi. Hem de Ankara’ya. İstanbul’a dönseler ya, avukatı bol, hem de yetenekli.
Yok, Ankara’da görülecek hesapları varmış.
Geldiler, tutuklandılar, hemen her hafta duruşmaları var.
Mecburen yeniden İstanbul’dan avukat seferleri başladı. Tabii bizim mesai de aynen devam. “Abi bizim dönüş biletini en son saate erteletsene!”
Sevgili arkadaşlarım biliyorsunuz, o davalarda avukatlık yapmak bir bakıma kolaydı. Bildiğimiz sıkıyönetim ortamı, suçlama belli, suçlayanlar belli.
Şimdi bir türlü açılmayan davanız için ne demeli. Suçlama belli olsa; sizin Ankara’da geliştirdiğiniz cevvalliğin karşısında hiçbir savcı duramaz.
Ama ortada bir suçlama da yok. Tam Kafkaesk bir dava bu.
Böylesi en çetini. Kolay gelsin.
Ama çıkınca söz. Ankara’ya gelin, sizi tıpkı eski günlerdeki gibi ağırlayacağım.
En kral otobüsten bilet alacağım. Koğuş arkadaşlarınıza da bâki selam ile…
Gözlerinizden öpüyorum. Bekliyorum…
Bu yazı Cumhuiyet'ten alınmıştır