(...)Her halükârda ortaya çıkan tablo Türkiye’nin stratejik kimliğiyle ilgili bir paradoksa da işaret ediyor. Paradoksun birinci boyutunda Türkiye’nin NATO kimliği yer alıyor. Çünkü Türkiye NATO içinde kalarak, NATO bildirilerine imza atarak Rusya’yı ittifakın öncelikli tehdidi olarak görmeye devam ediyor. Aynı zamanda Rusya’dan kaynaklanabilecek tehditlere karşı NATO’nun nükleer koruma şemsiyesi altında yer alıyor, İncirlik üssünde Amerikan nükleer başlıkların bulunmasına izin veriyor.
Şimdi paradoksun ikinci boyutuna gelelim. Bir NATO müttefiki olarak Türkiye’nin Rusya karşısında üstlendiği bütün kritik rollere karşılık, Ankara’daki karar vericilerin tehdit algılarında Batı’dan, özellikle ABD’den kaynaklandığı düşünülen tehditlerin işgal ettiği yer giderek genişliyor, sıralamada yukarı doğru çıkıyor. Ve Türkiye, kısmen bu tehdit değerlendirmesinin de etkisiyle Rusya’dan kategorisinin en gelişmiş silah sistemi olan S-400 füze savunma sistemini alıyor.
Türkiye’nin stratejik kimliğinde bu iki boyutun nasıl bir denge noktasında buluşacakları önümüzdeki dönemin en önemli sorularından birisidir.