Gündem

Ankara Barosu: Cezaevlerindeki açık görüş yasağı insan hakkı ihlalidir

“Hükümlülerin aileleri ve yakınlarıyla fiziki temas kurmaları anayasal bir zorunluluktur”

12 Kasım 2021 15:55

Ankara Barosu İnsan Hakları Merkezi, 14 Mart 2020 tarihinden itibaren pandemi gerekçesiyle cezaevlerinde açık görüşlerin durdurulmasına ilişkin, “Gerekli tedbir ve önlemler alınarak ulaşılabilecek olan sonuca açık görüşlerin tamamen yasaklanmasıyla erişmeye çalışmak, insan hakkı ihlallerine sebep olmakla birlikte avukatların mesleğini gereği gibi ifa etmelerinin önünde de engel oluşturmaktadır” açıklamasını yaptı.

Ankara Barosu İnsan Hakları Merkezi, 14 Mart 2020 tarihinden itibaren pandemi gerekçesiyle cezaevlerinde açık görüşlerin durdurulmasına ilişkin yazılı açıklama yaptı. Ankara Barosu İnsan Hakları Merkezi’nden yapılan açıklama şöyle: 

“Açık görüş, tutuklu ve hükümlüler ile ziyaretçilerinin fiziki temasına imkân verecek şekilde, ceza infaz kurumunun bu iş için tahsis edilmiş özel bölümünde yapılan ziyaret ve görüşmelerdir. İdare tarafından 14 Mart 2020 tarihinden itibaren pandemi gerekçesiyle açık görüşlerin durdurulmasına karar verilmiştir. Bu süreçte yapılamayan kapalı ve açık görüşlerin yerine, hükümlü ve tutukluların dış dünya ile olan ilişkilerinin devamlılığının sağlanması ve rehabilite olmaları amacıyla telefonla ek görüşme hakkı tanınmış olsa da bu hak hükümlülerin anayasada düzenlenen temel insan haklarının korunmasını sağlamamıştır.

“Adeta bir tecride sebep olmuştur”

Pandemi gerekçesiyle açık görüşlerin yasaklanması ile hükümlü ve tutukluların yaklaşık 20 aydır dış dünya ve yakınları ile irtibatı kesilmiş, dolayısıyla bu yasak adeta bir tecride sebep olmuştur. Bu durum, sadece hükümlüleri ve tutukluları değil onların yakınlarını ve vekillerini de olumsuz etkilemiştir. Bakanlığın cezaevlerinde sürdürmeye devam ettiği haklı ve bilimsel bir sebebe dayanmayan pandemi önlemleri, tutuklu ve hükümlülerin hak ettikleri insani yaşam koşullarına erişmesine engel teşkil etmektedir. Avukatların bu dönemde tutuklu ve hükümlü olan müvekkilleri ile görüşmeleri bir paravanın arkasından gerçekleştirilmiş, avukat-müvekkil gizliliği içerisinde kalması gereken bilgi ve belgeler paylaşılamamış, dolayısıyla hükümlü ve tutukluların öncelikle hak arama hürriyeti ve adil yargılanma hakkı kapsamındaki savunma hakkı ihlal edilmiştir. Yine tutuklu ve hükümlülerin yakınları ile temas kurmasına imkân sağlanmadan görüşmeye zorlanmaları, aile hayatına saygı hakkının da ihlaline sebep olmuştur.

“Hükümlülerin aileleri ve yakınlarıyla fiziki temas kurmaları anayasal bir zorunluluktur”

Hapsedilmenin, doğası gereği kişinin özel ve aile yaşamına bir sınırlama getirdiği kabul edilmektedir. Ancak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Ploski kararında da vurgulandığı üzere, hükümlünün ailesi ve yakınlarıyla ilişkisinin kısıtlanmasının neden olacağı sıkıntılara yenileri eklenmemeli ve hükümlüler yalnızlığa mahkûm edilmemelidir. (AİHM, Ploski / Polonya Kararı, B.  No: 26761/95, KT: 12.11.2002, par. 35). Öyle ki AİHM, Messina kararında bir adım öteye gitmiş ve hükümlünün ailesiyle ilişkini devam ettirmesinde devletin pozitif bir yükümlülüğünün olduğunu belirtmiştir. (AİHM, Messina / İtalya Kararı, B.  No: 25498/94, KT: 28.09.2000, par.  61) Bu ilişkinin devamı, hükümlünün bir yandan hapsedilmenin kendisi ve ailesi üzerindeki olumsuz etkisiyle başa çıkmasına yardım ederken diğer yandan dışarıdaki hayatla bağlantısının kopmaması ve cezaevi sonrası yaşantıya hazırlanması bakımından büyük bir önem arz etmektedir. Zira hükümlülerin topluma geri kazandırılması ve rehabilitasyonu için hükümlülerin aileleri ve yakınlarıyla fiziki temas kurmalarına imkân vermek, aynı zamanda anayasal bir zorunluluktur.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, bu konuda Kurkowski/Polonya kararında da kimi ziyaretler sırasında ailesi ile arasına fiziksel bir engel konulan başvurucuya ilişkin, bu engellerin neden gerekli olduğuna ilişkin bir açıklama getirilmemesine dikkat çekerek, söz konusu engellerin keyfi olduğuna ve başvurucunun aile yaşamına saygı hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir. (AİHM, Kurkowski / Polonya Kararı, B. No. 36228/06, KT: 09.04.2013, par. 104-105)

Tüm bu kararlar ve ilkeler de gözetildiğinde, gerekli tedbir ve önlemler alınarak ulaşılabilecek olan sonuca açık görüşlerin tamamen yasaklanmasıyla erişmeye çalışmak, insan hakkı ihlallerine sebep olmakla birlikte avukatların mesleğini gereği gibi ifa etmelerinin önünde de engel oluşturmaktadır.

"Cezaevlerinde hiçbir düzenleme yapılmamış olması kabul edilebilir değildir"

Neredeyse toplumsal yaşamın her alanında pandemi ile ilgili normalleşme düzenlemeleri yapılmışken cezaevlerinde pandemi önlemlerine ilişkin hiçbir düzenleme yapılmamış olması kabul edilebilir değildir. Normalleşme kapsamında aşı olmamış bireyler dahi alışveriş merkezleri dahil tüm mekânlara HES kodunu göstererek girebiliyorken cezaevlerindeki hükümlü ve tutukluların yakınları ile açık görüş hakkının kısıtlanmasının pandemi önlemleri ile gerekçelendirilmesi mümkün değildir. Pandemiye ilişkin alınacak önlemlerin insan onuruna yaraşır şekilde alınması Adalet Bakanlığı'nın önceliği olmalı ve cezaevlerindeki aşı çalışmalarının da neredeyse tamamlandığı bu dönemde ciddi hak ihlallerine sebep olan açık görüş yasağına ivedilikle son verilmesi gerekmektedir.

Tüm bu sebeplerle pandemi gerekçesiyle cezaevlerinde açık görüş yasağının, geldiğimiz bu aşamada halen devam etmesiyle aile hayatına saygı hakkı bakımından devletten beklenen pozitif yükümlülüklerin yerine getirilmediği açıktır. Yaşam hakkının korunması için gerekli önlemlerin alınması, devletin pozitif yükümlülüğü olmasının yanı sıra bu tedbirlerin hukuk çerçevesinde, orantılı ve insan onuruna yaraşır şekilde alınması şarttır. 

Cezaevlerinde uygulanan mevcut açık görüş yasağının kaldırılarak diğer toplumsal alanlardaki pandemi kuralları ile uyumlu olacak şekilde (aşı kartı veyahut son 48 saat içerisinde sağlık kurumlarından alınmış Covid-19 PCR testi negatif sonucu ile birlikte) tutuklu ve hükümlülerin yakınları ve avukatları ile açık görüşüne imkân sağlanmalıdır. Zira mevcut durum, hükümlülerin yargı kararı olmaksızın temel hak ve hürriyetlerinin kısıtlanmasına ve cezalandırılmalarına neden olmaktadır.”