Abdülkadir Selvi
(Yeni Şafak, 4 Mayıs 2012)
Anayasa Mahkemesi'nin Cumhurbaşkanlığı kararı
Siyasetin önemli duraklarından biri bu ay içerisinde aşılacak.
Siyaseti şekillendirecek önemli bir karar Haziran ayı içerisinde sonuçlandırılacak.
CHP'nin, Cumhurbaşkanlığı seçimiyle ilgili Anayasa Mahkemesi'ne yaptığı başvurudan söz ediyorum.
Anayasa Mahkemesi üyelerinin daha önceden belirlenmiş, yurtdışı temasları vardı. Bireysel başvuruları da görüşmeye başlayacak olan Mahkeme üyeleri, İspanya ve Almanya'da incelemelerde bulundular.
Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç'ın başkanlığında bir heyet, Güney Kore'de düzenlenen, Asya Anayasa Mahkemeleri Birliği Zirvesi'ne katıldı.
Bu arada Anayasa Mahkemesi raportörü CHP'nin iptal başvurusu üzerindeki çalışmalarını tamamladı. Üyelerin raporu incelemesinden sonra, görüşmelere başlanacak.
CHP, iptal başvurusunda başta mevcut Cumhurbaşkanı'nın görev süresinin 7 yıl olacağına ilişkin hükmün iptalini talep ediyor.
Adayların görevden ayrılması, para yardımı gibi hükümleri de içeren 6 maddenin iptalini talip ediyor CHP.
Tabi ki burada esas olan Cumhurbaşkanı Gül'ün 7 yıl mı görev yapacağı yoksa bir iptal kararıyla birlikte bu sürenin 5 yıl olarak düzenlenip, ikinci kez aday olma yolunun açılıp açılmayacağı noktası. Komisyondaki görüşmeler sırasında da, "Biz Sayın Gül'e oy vermedik ama Evren, Demirel ve Sezer için ikinci kez seçilme yasağı yokken, Gül için böyle bir yasak getiriliyor" şeklinde eleştiriler dile getirilmişti.
CHP'nin iptal başvurusunun esası Anayasaya aykırılık ve eşitlik ilkesi başta olmak üzere 7 madde üzerine oturuyor.
Anayasa Mahkemesi, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün görev süresinin 7 yıl olduğuna ilişkin maddeyi iptal edip, ikinci kez seçilmesinin önünü açtığı takdirde, kendimizi biranda seçim sürecinin içinde bulacağız. Çünkü Cumhurbaşkanı Gül'ün görev süresi 28 Ağustos tarihinde dolacak.
Kısmi iptal kararı verildiği takdirde ise, ortaya Cumhurbaşkanı'nın yeni yasanın kendisine tanığı haklardan yararlanarak, ikinci kez aday olmasının önü açılacak.
Ya da üçüncü bir şık olarak yüksek mahkeme, yasal düzenlemede Anayasaya aykırılık tespit etmeyip, normal takvimin işlemesinin önünü açacak.
Ver elini 2014...
Cumhurbaşkanlığı seçimiyle ilgili olarak öncelikle bu tartışmayı mevcut cumhurbaşkanı üzerinden götürmememiz gerekiyor. Her ne kadar düzenlemeler doğrudan Cumhurbaşkanı Gül'ü ilgilendiriyorsa da, eğer biz iptal ya da onama kararını Gül'ün önü açıldı ya da kapandı gibi değerlendirirsek yanlış yapmış oluruz.
İkinci bir nokta ise, Anayasa Mahkemesiyle ilgili değerlendirmeler yaparken, artık yeni bir bakış açısına ihtiyacımız var. Eski dönemde, kriz üreten, sistemin önünü tıkayan ve verdiği kararlarla parlamentonun yetkilerini askıya alan bir Anayasa Mahkemesi vardı.
Kararlarının Anayasaya uygunluğu dahi tartışma konusu olabilen, vicdanlarda derin yaralar açan, "yasakçı" ve "kriz üreten" bir yüksek mahkemeye sahiptik.
12 Eylül Anayasa referandumu bu açıdan bir başlangıç noktası görülebilir, ama ben AK Parti'yle ilgili kararını milat olarak kabul etmek istiyorum.
O nedenle kendi payıma, "eski Anayasa Mahkemesi" ve "yeni Anayasa Mahkemesi" gibi bir bakış açısı geliştirmeye çalışıyorum.
Kriz üretim merkezi gibi çalışan değil; "yüksek mahkeme" tanımlamasına uygun kararlarıyla, yargının özgürlükçü bir bakış açısı kazanmasına, hukukun daha perspektiften yorumlanmasına katkı sağlayan bir Anayasa Mahkemesi var.
Yargının verdiği karar, ne zaman ki en büyük "adalet terazisi" olan vicdanlarda makes bulur, adalet dağıtıldığı inancının oluşmasına katkı sağlar, işte o zaman hak kavramı; hukuk içinde kendisine yer edilmiş olur.
Anayasa Mahkemesi, cumhurbaşkanlığı seçimiyle ilgili ne karar verecek, şimdiden onun üzerinde bir yorum yapmak, mahkemenin iradesine saygısızlık olur.
Ama bu, bizim, yüksek mahkemeyi irdelememize engel değil.
Kriz üreten değil, ülkenin önünü açan, yasakçı değil, üst norm olarak hukukun özgürlükçü yorumunu koyabilen bir Anayasa Mahkemesi var. Kararlarından bunu görüyorum.
Ayrıca, mahkemenin kuruluş yıldönümlerinde ve sempozyumlarda Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç'ın konuşmalarını dikkatle takip eden isimlerden birisiyim.
Çünkü Haşim Kılıç'ın o konuşmalarında, hukuk felsefesi açısından istifade ettiğim bir derinlik görüyorum.
"İnsan onuru odaklı hukuk" gibi değerli bir kavramı bize kazandırdı Haşim Kılıç.
Yasaklama kararlarıyla toplumu şekillendirmeye çalışan Anayasa Mahkemesi'nden, "İnsanlık onuruna saygı, insanların ne düşüneceğine, neye inanacağına ve nasıl bir hayat tarzını seçeceğine kendisinin karar vermesini zorunlu kılar" noktasına bu bakış açısıyla gelindi.
Ankara'da birileri hesabını kriz üzerine yapıyor ama ben Anayasa Mahkemesi'nden bir "kriz kararı" beklemiyorum. Çünkü Anayasa Mahkemesi'nde artık yasakçı değil, özgürlükçü bir bakış açısı var.