Suriye ordusunun Rusya ve İran’ın desteğiyle Halep merkezi kontrol etmesinden sonra dikkatler Fırat Kalkanı Operasyonu’nun gerçekleştiği bölgeye doğru kaydı. Rusya’nın Suriye ordusunu kullanarak dolaylı yoldan Menbiç’te Türkiye destekli ÖSO ile YPG arasına girmesi ilk dikkat çekici hamleydi. Bunu Halep merkezdeki yığınaklanma ve Suriye Ordusu’nun Rusya’nın desteğiyle El Bab’ın doğusundan Tabka’ya doğru ilerlemesi izledi. Sonunda Afrin’e Rus askerlerinin üs kurma ve eğitim verme amacıyla yerleşmesi gerçekleşti. Rusya, resmi olarak Afrin’de bir üs kuracağı ve eğitim vereceği iddialarını reddiyor. Bölgedeki varlığını ise ateşkesi gözetleme sürecine bağlıyor. Fakat, bölgeyi tanıyanlar, Rusya’nın bu söyleminin gerçekçi olmadığının farkında. O halde Rusya’nın Suriye’de Kürtlere yönelik son hamleleri nasıl açıklanabilir?
Rusya’nın Suriye’deki Kürtlere yönelik hamlelerinin taktik ve stratejik boyutları bulunuyor. Rusya’nın taktik ve askeri bağlamda Suriye’deki Kürtleri desteklemesi yeni bir olgu değil. Bu destek ne Menbiç ne de Afrin ile başladı. Halep kuşatmasında Castello Yolu’nun kontrolü ya da Halep merkezdeki mahallelerde rejim ile muhalifler arasındaki çatışmalarda Şam-Moskova ve PYD üçgeni hep birlikte hareket ediyordu. Benzer bir durum henüz ABD Cezire bölgesinde devreye girmeden önce de görünüyordu. 2015 yılında IŞİD ile YPG arasında Cezire Vilayeti’ndeki çatışmaların çoğunda Şam’a bağlı birlikler de yer alıyordu. Bu işbirliğinin arkasında ise ABD’den ziyade ana destek Rusya’dan geliyordu. Dolayısıyla Rusya’nın Menbiç ve Afrin hamleleri ne ilk işbirliği örnekleri ne de şaşırtıcı. Taktik açıdan değerlendirildiğinde her bir hamleyi anlamlandırmak mümkün. Menbiç hamlesi Rusya’nın Fırat Kalkanı’na ilişkin değerlendirmesiyle birebir örtüşüyordu. Rusya, ÖSO’nun belli bir bölgeye kadar ilerlemesine baştan beri karşı değildi. Ancak ÖSO öngörülen ilerleme sınırının dışına taştığında nedense Suriye güçlerinin ÖSO’ya ya da TSK’ya “yanlışlıkla” saldırdığı görüldü. El Bab’ın kontrol edilmesinden sonra çatışmanın Menbiç’e taşınacağı biliniyordu. ABD’nin uyarı ve hamleleri ÖSO’yu durdurabilirdi ancak bu hamlenin yeterli olmaması ihtimali çok yüksekti. Bu nedenle Rusya ve Suriye pek de yabancı olmadıkları bir işbirliği mekanizmasını devreye soktu. Afrin ise taktik olarak Idlib Operasyonu çerçevesinde değerlendirilmeli. Rusya’nın nihai olarak İdlib’e yöneleceği görülüyor. Muhaliflerin Hama ve Şam operasyonları bu hamleyi daha hayati hale getirdi. Bu nedenle Rusya’nın Afrin’i taktik ve kısa vadeli olarak Halep kuşatmasına benzer bir rolü oynaması açısından değerlendirmek istediği söylenebilir.
Rusya Kürtleri sadece Askeri Ortak Olarak mı Görüyor?
Elbette hayır. Yukarıda belirtildiği gibi Rusya Kürtlere sadece kısa vadeli bir askeri ortak olarak bakmıyor. Tersine, uzun vadede varlığını korumayı ve etki alanını genişletmeyi planladığı Suriye’de Kürtler onun için stratejik bir denge unsuru olabilir. Savaşı kazanabilse dahi Şam’ın ülkeyi uzun süreli olarak kontrol altında tutabilmesi düşük olasılık. Ülke içi ve dışına gerçekleşen yoğun göçün değiştirdiği demografik yapı, siyasal talepleri için silahlanan sivil halkın ülke genelindeki örgütlenmesi, dış güçlerin müdahaleleri, iç savaş sırasında devasa boyutlara ulaşan maddi kayıp, başta ordu olmak üzere güvenlik güçlerinin ademi merkeziyetçileşmesi gibi olgular eski Suriye’nin yeniden inşasını imkansız hale getiriyor. Bu nedenle, Beşşar Esad savaşı kazansa bile ne kendisi ne de ondan sonra gelenler Suriye’yi eskisi gibi yönetemeyecek.
Şam’ın eski iktidar ilişkileriyle ülkeyi kontrol altında tutamayacağını Rusya’nın da gördüğü söylenebilir. Bu nedenle, şu anda destek verdiği yapıya diğer unsurlardan da destek sağlamak isteyecektir. Bu nedenle özerklik, federasyon ya da kültürel ayrıcalıklar aracılığıyla Suriye’de Kürtleri sisteme entegre etmek için özel bir yöntem uygulayacağı anlaşılıyor. Bu nedenle Kürtlerin ne ABD ne de başka bir devletin güdümünde kalmasını istemiyor. Kaldı ki, Soğuk Savaş ve sonrasında Rusya Ortadoğu’da özerklik ya da federasyon arayan Kürt hareketlerine destek veriyordu. Bunun da ötesinde PYD’nin içinden çıktığı PKK ile Rusya’nın ilişkileri 40 yıla yakın bir geçmişe sahip. Rusya’nın farklı ülkelerden Kürt hareketlerinin temsilcilerini Moskova’ya çağırması ve sonrasında da Cenevre’nin yeni turunda PYD’nin önünü açması bu çerçevede değerlendirilmeli. Daha özet bir ifadeyle Rusya, Suriye’de PYD ve YPG’yi sadece taktik siyasi ve askeri aracılar olarak görmüyor. Uzun vadede Şam ile entegre edebileceği bir Kürt bölgesinin Suriye’deki kontrolünü artırmada olası muhaliflere karşı bir denge unsuru olduğunu düşünüyor olabilir. Bu da Rusya’nın PYD ve YPG’yle ilişkilerini geliştireceğini ve onu ABD’nin güdümüne bırakmak istemeyeceği anlamına gelebilir. Peki bu durum Türkiye’yi nasıl etkiler? Bu sorunun yanıtını çok uzaklarda aramaya gerek yok. Şam ve Hama’daki hareketlilik basit bir operasyon gibi durmuyor. Yakında Lazkiye ya da Batı Halep’te yeni bir çatışma süreci görürsek Suriye’de bildiğimiz dengelerin değişmeye başladığını düşünmeye başlanmamız gerekebilir.
© Deutsche Welle Türkçe
Serhat Erkmen
Doç. Dr. Serhat Erkmen Ahi Evran Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi ve 21.Yüzyıl Türkiye Enstitüsü Ortadoğu ve Afrika Araştırmaları Merkezi Başkanı olarak görev yapmakta.