Almanya'nın saygın araştırma kuruluşlarından SWP Türkiye'de muhalefetin geleceğini ele alan bir analiz yayımladı. Analizi hazırlayan araştırmacı Dr. Salim Çevik'e göre, CHP'nin kimlik politikalarını aşması gerekiyor.
Almanya’nın saygın düşünce kuruluşlarından Politika ve Bilim Vakfı (SWP), Türkiye’de muhalefetin geleceğinin mercek altına alındığı dikkat çekici bir analiz yayımladı. Analizi kaleme alan SWP araştırmacısı Dr. Salim Çevik, Türkiye’deki son seçimlerin asıl yıldızının Muharrem İnce olduğuna, muhafazakârlarla barışan, sosyal politikalara öncelik veren İnce’nin yaklaşımının seçmenden destek bulduğuna, iktidara talip olmak isteyen CHP’nin bu yolda istikrarlı bir şekilde devam etmesi gerektiğine işaret etti.
Analizinde CHP’nin Türkiye’deki mevcut siyasi denklemi bozabilmek için laiklik ve Türk milliyetçiliğine indirgenmiş kimlik politikalarını geride bırakması gerektiğini savunan Çevik, DW Türkçe’nin sorularını yanıtladı:
DW Türkçe: CHP'nin seçimlerde sürekli başarısız olmasının, AKP karşısında bir alternatif ortaya koyamamasının temel nedeninin “kimlik politikaları” olduğunu savunuyorsunuz. Kimlik politikalarıyla neyi kastediyorsunuz?
Salim Çevik: Özellikle 90’lı yıllardan sonra Deniz Baykal ile birlikte işçi ve köylü söylemini tamamen terk ederek, kendini son derece keskin bir şekilde Kemalizmi savunmaya adaması, CHP’yi ekonomi ve sosyal politikalardan uzaklaştırdı. CHP’nin sorunu laiklik ve Türk milliyetçiliğine indirgenmiş söylemi, kimlik politikalarıdır.
Kazanamamış olsa da Muharrem İnce’yi kampanya sürecinin yıldızı, siyasi söylemlerini de gelecek için umut olarak nitelendirdiniz. Neden?
Çok standart, iktidar olmak isteyen popülist bir politikacı olan İnce kendi kişisel gücünü artırma kavgası verirken, aslında bize bir yol olduğunu, kemikleşmiş 50’ye 50 denklemini sarsabilecek bir yol olduğunu gösterdi. Muhafazakarlıkla barışıp, sosyal politikalara yüklenildiğinde toplumdan rezonans alınabildi. İnce’nin bunu bir vizyon, prensipler ışığında yaptığını düşünmüyorum. Gerçek çapı da, seçim akşamı itibaren ortaya çıktı zaten. Ama farkında olmadan takip edilebilecek bir yol haritası çıkardı.
CHP sizce nasıl bir yol haritası izlemeli?
Erdoğan’a karşı etkin ve sonuç verecek bir muhalefet için CHP’nin Baykal ile başlayan faşizan laiklik savunuculuğunun aşılması gerekiyor. İnce’nin kampanyası işte bunun mümkün olduğunu ortaya koydu. İnce başörtüsü kamuda da örtülebilir dedi, Saadet Partisi ile ittifak yapıldı, tabandan tepki gelmedi. Kaba bir tabir olacak ama demek ki 28 Şubat’tan sonra Milli Görüş tabanı nasıl dayak yiye yiye demokrasinin iyi bir şey olduğunu, farklılıkları kabul etmek gerektiğini öğrendi ise CHP tabanı da dayak yiye yiye başörtüsü konusunda yaptıklarının insanlık dışı bir şey olduğunu nihayet kabullendi. İnce’nin bu kadar rahat konuşabilmesinin nedeni bu. İdeal demokratik bir laiklik sadece dindar-laik meselesini değil Alevi-Sünni meselesini de kapatmamızı sağlayabilir. CHP bu paketle çıkıp, “Ben Alevi ya da laikçi teyzenin oyuna talibim” demek yerine “ben bunu siyasetin alanı olmaktan çıkarmaya talibim” diyerek kimlik politikalarını bitirebilir.
CHP’nin laiklik anlayışını değiştirmesi gerektiğini mi düşünüyorsunuz?
Bir sol partinin laik olmasından daha doğal bir şey yok. Ancak sorun CHP’nin savunageldiği laiklik anlayışının günümüz modern demokrasilere uymaması, toplumun yüzde 60’lık muhafazakâr kesimini dışlaması. Anketlere göre yüzde 60’ı başını örtüyor. Bu gerçeği dikkate almadan siyaset yapamazsınız. Ayrıca AKP yıllardır bu söylemin yol açtığı kutuplaşmadan beslenerek iktidarını sürdürebildi. Bu denklemin bozulması yönünde İnce çok büyük bir adım attı. Bunun istikrarlı bir şekilde devamı Türkiye muhalefeti için tek çıkış yolu.
İnce’nin seçim kampanyası AKP seçmenlerinde, muhafazakâr kesimde de ilgi gördü. Söylemlerini beğendiklerini, ancak Erdoğan seçilmezse yaşanabileceklerden endişeli olduklarını söyleyen muhafazakar seçmenler vardı…
Evet AKP bu korkuyu işletebileceğinin bilincinde, her seferinde de bunu yapıyor. Ama tabanın kendini Erdoğan’a muhtaç hissediyor olması belli bir birikimin sonucu. Bunu kırmak da, sebep olana düşer. Kim sebep olduysa o kıracak. Yani CHP kıracak.
Türkiye siyasetindeki fay hatlarından bir diğeri de Kürt meselesi. Geçen seçimlerde Saadet Partisi ile ittifaka girebilmiş bir CHP’nin HDP ile de ortak bir paydada buluşması mümkün mü?
Türkiye’de öyle bir noktaya kilitlendik ki bazı riskler alınmadan mevcut denklemi sarsmanız artık mümkün değil. Ama Kürt meselesi dindar-laiklik fay hattından farklı olarak konsensüse uzak, çok canlı bir fay hattı. CHP mevcut konjonktürde, siyasi rasyonalite gereği, keskin söylemlerden kaçınacaktır. Kürtlere, “bizi AKP’den başka dinleyen yok”, milliyetçi seçmene de “bunlar PKK’nun kuyruğuna takıldılar, ülkeyi bölecekler” dedirtmeden top çevirmek dışında pek hareket alanı şu aşamada görünmüyor.
Batılı ülkelerin kamuoylarında Türkiye’de yaşanan tüm olumsuzluklara, krizlere rağmen, AKP’nin nasıl iktidarını koruyabildiği, muhalefetin neden bir alternatif çıkaramadığı da sorgulanıyor...
Şu andaki eğitim politikalarından AKP seçmenin canı yanmaması mümkün mü? Herkesin canı yanıyor. Bu dönemde yaşananlardan insan olan rahatsız olur. Ama Türkiye fay hatlarına bölünmüş bir cemaatler toplumudur. Sadece dini cemaatlerden söz etmiyorum. Kutuplaşma var, mevzu “ya onlar ya biz” noktasına indirgendiğinde, seçmen kızsa da gider AK Parti’ye oy verir. Çünkü cemaat toplumlarında kazanan da kaybeden de toplu bir şekilde kazanıp kaybediyor. Türkiye’de devlet ve devletin dağıttığı imkanlar belirleyici, güç devletten dağıtılıyor, bu nedenle de devlete sahip olmak gerekiyor. Hayatınız, kariyeriniz ait olduğunuz cemaatin iktidarda olup olmamasına bağlı. Seçimler sıradan bir demokrasinin ifade ettiğinde daha fazlasını belirliyor. Yüzde 90’a ulaşan seçimlere katılım demokrasinin gücünü değil, demokrasinin bir türlü oturmadığını, sürekli kriz halinin mevcudiyetini ifade ediyor. Batı demokrasilerindeki seçimlerde kimse oturup adayı kaybettiği için ağlamaz, çünkü bunun sonucunda hayatı alt üst olmaz. Olmaması da beklenir…
Muhalefetin nasıl olması gerektiğini tartışılıyor ama Türkiye’de toplumun büyük kesiminde demokratik, özgür, adil bir ortamda seçim yapılabileceğine olan inanç azaldı…
Türkiye’deki mevcut rejimin tanımı rekabetçi otoriterlik. Bu şu demek: Seçimler var, belli oranda da adil, hapiste olunsa da, medyada görünürlük engellense de aday olunabiliyor. Denklemi değiştirmek için olağanüstü bir mücadele sergilenmesi gerekir ve evet bu çok zor. Ama tarihte örnekleri var. Peru’da, Şili’de muhalefet kazanmayı başarmış. Böyle efsanevi anlar var ve CHP’nin niyeti varsa daha fazla gayret ve kimlik politikalarından arınarak bunu yapabilir.