Almanya’da hükümetin koalisyon ortağı Sosyal Demokrat Parti’nin ( SPD) Federal Meclis Bundestag’daki Dış İlişkiler Sorumlusu Nils Schmid, Türkiye'nin AB üyeliğinden yana olduklarını belirterek üyelik için öncelikle Kopenhag kriterlerine uyulması gerektiğini yineledi.
Cumhuriyet'ten Betül Berişe'nin haberine göre, Trump yönetiminin ekonomik-siyasi baskıyı arttığırdığı cephelerden Avrupa Birliği (AB) ile Ankara arasında son dönemde yeniden yakınlaşma adımları dikkat çekiyor. Bu çerçevede de gözler Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın ay sonunda gerçekleştirmesi beklenen AB’nin lokomotif üyesi Almanya ziyaretine çevrili. Almanya’da hükümetin koalisyon ortağı Sosyal Demokrat Parti’nin ( SPD) Federal Meclis Bundestag’daki Dış İlişkiler Sorumlusu Nils Schmid, AKP hükümetinin ilişkilerde gerilimin arttığı dönemin ardından son süreçte AB ile yakınlaşma eğilimi içerisine girdiğini ancak başta basın özgürlüğü olmak üzere demokrasi ve insan hakları gibi alanlardaki sorunlar çözülmeden köklü bir dönüşümün mümkün olmadığı görüşünü vurguluyor.
‘Üyelikten yanayız’
SPD’nin Türkiye’nin AB üyeliğinden yana tutumuna karşın koalisyon ortağı Hıristiyan Demokrat Partili Başbakan Angela Merkel cephesinin imtiyazlı ortaklık ve AB’nin bir diğer lokomotifi Fransa’nın tam üyelik kapısını adeta kapatan söylemini hatırlattığımız Schmid’in yanıtı şöyle: “Türkiye’yi Avrupa’nın bir parçası olarak görüyoruz. Avrupa standartlarında yönetilmesi gerektiğine inanıyoruz. SPD olarak Türkiye’nin AB’ye üyeliğinden yanayız.” AB müzakarelerinin iki taraf içinde önemli olduğunun altını çizen Schmid, üyelik için öncelikle Kopenhag kriterlerine uyulması gerektiğini yineledi.
"Bir yanda yakınlaşma, diğer yanda baskı"
Öte yandan Schmid, Türkiye’nin AB mevzuatlarıyla uyum için kurulan Reform Eylem Grubu’nu üç yıl aradan sonra tekrar toplarken diğer taraftan da Cumartesi Anneleri’ne dönük uygulamalar, KHK’lerle işten çıkarılan kamu emekçileri, tutuklu gazeteci, aydın ve siyasetçilerin durumu gibi örneklerin hukukun üstünlüğü ve demokrasi açısından çelişki oluşturduğuna dikkat çekti. ABD’de Trump’ın dönemiyle gerilen Washington-Avrupa hattı ile ilgili olarak ise Schmid, Washington yönetiminin transatlantik ilişkilerine büyük bir darbe vurduğunu ifade etti. Özellikle 2. Dünya Savaşı’ndan sonra yakınlaşan Almanya-ABD ilişkileri nedeniyle bunun Almanlar için alışılmadık bir durum olduğunu dile getirdi. Sorunun kökeninin daha önceki yönetimlere dayandığını, Trump’ın ise buna adeta son damla olduğunu söyledi. Schmid, Avrupa’nın daha fazla birlik olması gerektiğini kaydetti.
‘AfD güvenlik tehdidi’
Almanya da dahil olmak üzere Avrupa genelinde aşırı sağ/popülist akımlara destek artarten Schmid’e geçen yılki genel seçimlerde ırkçı Almanya için Alternatif (AfD) partisinin oy oranını artırarak meclise girmesi, son olarak Chemnitz’de patlak veren yabancı karşıtı eylemlere ilişkin görüşlerini soruyoruz. Schmid’in yorumu, “Bu Almanya’yı izole etmek isteyenleri gösteriyor. Son üç yılda Almanya’nın iklimi değişti. Kamuoyunda konuşulamayacak şeyler artık konuşulabiliyor. Bu yönde sınır aşırı sağ tarafına kaydı” oluyor. Suriye’deki savaşla birlikte göçmen sorununun Avrupa’ya taşındığına, aşırı sağın kullandığı bir tartışma argümanı olduğuna değiniyor. Ancak sorunu sadece aşırı sağ/popülizmin yükselişi olarak değerlendirmemek gerektiğini de ekliyor. “Bazı AfD seçmenlerine baktığınızda 80’lerin Batı Almanyasına geri dönmek istiyorlar. Milliyetçilik, göçmenler bir şeyleri tetikledi ancak insanların geleneksel partilerin kendilerini temsil etmediğini düşünmelerinden de kaynaklanıyor” diyor. Halkın yüzde 85’inin AFD’ye oy vermediğine dikkat çekerek Almanya’nın demokrasisinin istikrarlı olduğunu söylüyor. Chemnitz’deki ırkçı şiddet olaylarının ardından ülkede AfD’nin, İç İstihbarat Servisi Anayasayı Koruma Teşkilatı tarafından izlenmesi gerektiği ile ilgili tartışmalar yaşandığına atıfla Schmid, “Neo-Nazilerle birlikte çalışan, Almanya’da sistem karşıtı olarak hareket eden AfD bir güvenlik tehdidi olarak değerlendirilmeli” ifadesini kullanıyor.