* Hakan Özyıldız
Haberi okuyunca heyecanlandım. Almanya Dışişleri Bakanı Heiko Maas “Dünyada ABD’den bağımsız yeni bir ödeme sistemine ihtiyaç var” demiş. Bakanın bu çıkışı ABD’nin İran ambargosu politikasına bir tepki olarak gündeme gelmiş. Dahası, Almanlar IMF’ye alternatif olarak, Avrupa Para Fonu kurulmalı demişler. Anlayacağınız ABD’ye “yeni dünya kurallarını tek başına koyamazsın” demeye getiriyorlar.
Önce kısa birkaç teknik bilgi vereyim. Dünyada tüm dolar ve Euro işlemlerinin kaydedildiği SWIFT, merkezi Belçika’da olan bir sistem. Asıl amacı tüm finansal işletmelere parasal işlemler hakkında bilgi sunmak.
Kuruluş amaçlarına bakarsanız sanki siyasetten bağımsız bir özel işletme. Oysa durum buna pek uymuyor. Örneğin gazetelerde yer alan bir habere göre, yıllar önce Danimarkalı bir iş adamı, bir Alman bankasına, ABD’nin ambargo uyguladığı Küba’dan dolarla puro almak istediğinde, işlem Washington’dan bloke edilmiş.
Benzeri olayları bizler de Rıza Zarraf davasından hatırlıyoruz. Halkbank davasının özünde, ambargoya rağmen İran’la dolarla işlem yapılması konusu var. ABD mahkemesi, Türkiye’de, İran’la dolarla ticaret yapılmasını, kendi kanunlarına aykırı bularak ceza verdi. Aynı argümanı, Fransız bankası BNP Paribas’ın Afrika’da yaptığı dolar işlemleri için, 9 milyar dolar kadar ceza keserken de kullandı.
Almanların bu çıkışı önemli. Çünkü son dönemde “dolar dışında bir parayla ticaret” tartışmaları var. Rusya, Çin, Brezilya, Hindistan ve hatta Türkiye bu yönde adımlar atmak için bir arayış içerisindeler.
Yanı sıra, dünyanın en çok petrol ithal eden ikinci ekonomisi olan Çin, geçen Eylül’de Şanghay borsasında “petrol future işlemlerini” (petrolün gelecekte oluşacak fiyatı üzerinden işlemler denebilir) dolar yerine Yuan’la yapmaya başladı. Bu gelişme Rusya ve İran tarafından alkışlandı.
Almanların yeni çıkışı da bu gelişmelerin üstüne ve özellikle İran petrol ambargosunun başlayacağı günlere denk geliyor.
Doların yerini başka para alabilir mi? Bir paranın dünyada rezerv para olabilmesi için bazı şartları bir araya getirmesi lazım. DostumSelim Soydemirbunları şöyle sıralamış: Ülkenin iç pazarının büyüklüğü, dış ticaretinin ve dünya ticaretindeki payının büyüklüğü ile siyasi ve askeri gücü.
Ben bunları önemli görmekle beraber, belirleyici olanın mal ticaretinden çok finansal işlemler olduğunu düşünüyorum. Çünkü dünyada günlükdöviz işlemelerinin toplamı 5,1 trilyon dolar iken, yıllıkmal ticaretinin toplamı 70 trilyon dolar kadar. Daha önemlisi bu işlemelerin yüzde 88’si dolar ve yüzde 48’i Londra’da yapılıyor.
Evet belki mal ticaretinde Almanya, Çin ve diğer ülkeler dünyadaki paylarını arttırıyor. Ama finansal piyasalardaki uzun vadeli fonların %70’nin Anglo-Sakson kaynakları olması nedeniyle, ABD dolarının hakimiyetini kısa sürede kırmak pek kolay görünmüyor.
O zaman Almanların derdi ne olabilir?
Aslında konu yeni dünya düzeni ile ilgili. II. Dünya Savaşı’ndan sonra kurulan düzen artık eskidi. Dengeler değişti. Yeni dünyaya yeni kurallar lazım. Ancak o zaman savaşın galipleri ABD ve Britanya kuralları koyarken çok rahattılar. Şimdi karşılarında Rusya, Çin, Hindistan, Brezilya gibi gelişmekte olan ülkeler var.
Almanya ve Fransa’nın tutumları da önemli tabi. Ancak yeni kurallar gündeme gelecekse Britanya’sız kural koymak zor. Brexit sonrasında Londra bu tartışmaları mutlaka çok yakından izliyordur. Ama günün sonunda Anglo-Sakson sisteminin dünyadaki finansal hakimiyetini riske atmak istemeyeceğini söylersek yanlış olmaz. Çünkü dünyadaki uzun vadeli fonları, askeri üs ve harcamaları, silah teknolojisi ve sanayini resme dahil edince Anglo-Saksonların üstünlüğü net görülüyor.
Ne olursa olsun çok değişik günler yaşıyoruz. Dikkatli takip etmekte, seçenekleri değerlendirip seçenek üretmekte, tartışıp önceden pozisyon belirlemekte, dünyanın ve özellikle ülkemizin geleceği açısından büyük yarar var.
Bu yazı Hakan Özyıldız'ın kişisel web sitesinden alınmıştır