Frankfurter Allgemeine Zeitung, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a hakaret içeren şiiri nedeniyle hakkında soruşturma başlatılan, Erdoğan'ın da hakkında suç duyurusunda bulunduğu komedyen Jan Böhmermann'la ilgili tartışmaları ele alıyor. Gazetenin yorumunda şu satırlar dikkat çekiyor:
"Federal kabine Böhmermann hakkında ilgili paragraf uyarınca dava açılmasına onay vermese bile, bu vaka Alman yargısına intikal edebilir. Sadece orada televizyon sunucusunun bir suç işleyip işlemediği hakkında bir karar verilebilir. Çünkü mizah Anayasa'nın geçerli olduğu alanlarda herşeyi yapamaz. Bu olay yargıda nasıl sonuçlanırsa sonuçlansın, AB'nin nasıl egemen ve rejimleri sınırlarını korumakla görevlendirdiğini çok açık biçimde gösteriyor. Türkiye'de Başbakan Yardımcısı Böhmermann'ı insanlığa karşı suç işlemekle suçluyor. Ki bu suçlama ilk kez Nürnberg'deki davalarda (Nazi döneminde işlenen suçlar) yöneltilmişti. Komedi jenerasyonuna şu söylenmek zorunda: 'Bu mizah değil, çok acı siyasi bir ciddiyet."
Braunschweiger Zeitung aynı konuyla ilgili yorumunda şu görüşleri savunuyor:
"Türkiye Cumhurbaşkanı da Almanya'da 'sözde' haklarını talep edebilir. Şimdi tam da bunu yapıyor. Bu kötü değil, tam tersine. Burada yargı güçlülere itaat etmeye alışık değil. Düşünce özgürlüğü çok yüksek bir öneme sahip. Böhmermann'a hassas bir biçimde sınırlarının gösterilmesi pek olası görünmüyor. Ama aşırı biçimde yorum yapmayı seven multi medya toplumumuzda düşünce özgürlüğünün sınırlarının sürekli olarak yeniden dengelenmesinin, zararı olmaz."
Konuyla ilgili aktaracağımız son yorum Mainz'da yayımlanan Allgemeine Zeitung'dan:
"Böhmermann kendisi için Coca-Cola'nın başlattığı kampanyadan bu yanaki en büyük reklam kampanyasını başlattı. Belki de durumunu Hz. Muhammed karikatürlerini yayınlayan mizah dergisi Charlie Hebdo ile aynı seviyede görüyor. Ancak buna ışık yılı kadar uzak. O sadece Böhmermann. Böhmermann düşünce ve sanat özgürlüğü için bir savaşa girmedi, ergen gibi saygısızca geğirdi. Bu olayda insan onurunun zedelendiğini düşünen Erdoğan'a hak verilmek zorundadır. Çünkü, başkalarının insan onurunu ayaklar altına alanların da insan onuru vardır."
Frankfurter Rundschau gazetesi ise Alman Ordusu'nun olağanüstü durumlarda iç güvenliği sağlamakla görevlendirilmesi tartışmalarını yorum sütunlarına taşıyor. Yorum şöyle:
"Hristiyan Birlik Partili politikacıların hazırladıkları taslakta askerlerin iç güvenliğin iyileştirilmesinde görev yapmasını önermeleri, gereksiz bir tartışma. İç güvenlik polisin işi. Anayasa'da da bu böyle yazılı. Çünkü Anayasa'nın 87 A maddesinin ikinci paragrafı, güvenlik güçlerinin savunma dışında sadece Anayasa'nın izin verdiği ölçüde kullanılabileceğini, hiçbir yanlış anlamaya mahal vermeksizin belirtiyor. İstisnalar elbette düzenlenmiş durumda. Örneğin sel gibi doğal afetlerde ordu görev yapabileceği gibi mülteci krizinde de resmi yardım sunabilir. Ordu ayrıca içeride olağanüstü durumlarda, örneğin Cumhuriyetin demokratik düzeninin tehlikeye girdiği hallerde devreye sokulabilir. İç güvenliği artırmak isteyenler polisi daha iyi donatmak zorundadır. Hristiyan Birlik Partili politikacılar polise ek kadrolar açılmasını talep ederlerse, bu, daha mantıklı olur. Bunun için Anayasa'nın temelini de terketmek zorunda kalmazlar."