Gündem

Alman Milletvekili Kılıç: Milli Görüş'e suçlama Deniz Feneri'nden daha büyük

Almanya İslam Toplumu Milli Görüş Teşkilatı'ndan bazı isimlerin 5,2 milyon Euro vergi kaçırdıkları iddia edildi...

13 Şubat 2012 02:00

 

 

Fulya Canşen - T24 

Almanya Yeşiller Partisi Federal Milletvekili ve avukat Mehmet Kılıç, Almanya İslam Toplumu Milli Görüş Teşkilatı'ndan bazı isimlere 5,2 milyon Euro vergi kaçırdıkları iddiasıyla kamu davası açmasını değerlendirirken, Deniz Feneri skandalından daha büyük bir iddianın gündemde olduğunu söyledi. 

Mehmet Kılıç, Almanya'da Milli Görüş teşkilatını hedef alan kamu davası nedeniyle T24 adına yönelttiğimiz sorulara şu yanıtları verdi: 

- Köln Savcılığı Almanya İslam Toplumu Milli Görüş Teşkilatı’nın eski Başkanı Osman Döring’in şikâyeti üzerine vergi kaçırma zannıyla, teşkilattan dört kişi hakkında kamu davası açtı. Bu ne anlama geliyor? 

Bir suç ihbarı ile başlayan sürecin kamu davasına dönüşmesi, savcılığın şikâyeti ciddiye aldığı anlamına geliyor. Ama bir hukukçu olarak şunu da hemen belirtmek gerekiyor. Bu kişilerin masumiyet karinesinin zedelenmemesi gerekir. Ayrıca Ceza Usul Yasası, savcılara hem lehte hem de aleyhte delil toplama yükümlülüğü getiriyor. Dolayısıyla peşinen bir yargıya varmak ve dosya elimizde olmadığından detaylı yorum yapmak  çok güç. Kanımca burada ‘’Vergi Kaçırmadan’’ziyade Ceza Kanunu’nun 266. paragrafında düzenlenmiş olan ‘’Güveni Kötüye Kullanma’’ suçuna bakmak daha isabetli olacaktır. 

- Kamu davaları Almanya’da kolay kolay açılmıyor, savcılık lehine sonuçlanma olasılığı nedir? 

Almanya’da kamu davaları ortalama yüzde 80'e yakın bir oranda mahkûmiyet ile sonuçlanıyor.  Örneğin 2006 yılına ait bir istatistiğe göre, Köln’ün bağlı olduğu NRW Eyalet’inde 2006 yılında sürdürülen 1.074.298 hazırlık soruşturmasının sadece 109.168’i dava açılması ile sonuçlanmış. Gene 2006 yılında açılan 203.791 ceza davasının 159.810’u mahkûmiyet ile sonuçlanmış. Açılan davalardan 6 bin 360’sı ise beraat ile sonuçlanmış. 

Kaynaklar:

Kaynak 1 için tıklayın...

Kaynak 2 için tıklayın... 

- İddianamede 5,2 Milyon Euro’luk bir vergi kaçırıldığı ifade ediliyor. Bu neredeyse 100 Milyon Euro’luk bir ticari kazanç anlamına geliyor. Oldukça yüksek bir meblağ değil mi bu? 

Milli Görüş Teşkilatı Almanya’daki en büyük göçmen örgütlenmelerinden biri. Çok sayıda camileri ve iyi dayanışan bir cemaatleri var. Ama tabii bahse konu olan 100 milyon Euro’nun küçük bir rakam olduğunu da söyleyemeyiz. Olayı şöyle de değerlendirmek gerekir. Milli Görüş, Türkiye’deki siyasi dalgalanmalar sonucu üçlü bir yapıya büründü. Rahmetli Erbakan Hoca’nın akımını destekleyen gelenekci gurup, Prof. Numan Kurtulmuş’u destekleyen grup ve tabii ki Başbakan Erdoğan’a yakın olan grup. Yani üçe bölünen bir taban söz konusu… 

 

 

Deniz Feneri'nden daha büyük bir iddia 

- Bazı Milli Görüş yöneticileri ile ilgili bağış vurgunu ve çalışanların sosyal giderlerinin ödenmesine yönelik Köln Savcılığı’nın açtığı iki soruşturma daha var. Bu soruşturmalar da mahkemeye intikal ederse,  yeni bir Deniz Feneri skandalı, hatta daha büyüğü ile karşı karşıya kalır mıyız? 

Deniz Feneri Alman yargı tarihinin en büyük bağış skandalı olarak değerlendiriliyordu. 5 Kasım 2008 tarih ve 5/26 KLs Js 203391/06 (4/08) sayılı Frankfurt Eyalet Mahkemesi’nin Deniz Feneri e.V hakkında kararı vardır. Bu karara konu olan rakam 41 milyon 423 bin 158, 85 Euro’ydu. Sizin biraz önceki sorunuzda bahsettiğiniz rakam 100 milyon Euro. 100 milyon Euro daha büyük bir rakam tabii ki. Bu açıdan daha büyük bir iddia ile karşı karşıyayız diyebiliriz. 

 

Neden yargıya başvurmuyorlar? 

 

- 1990'lı ve 2000'li yıllarda yaklaşık 450 bin kişi “yeşil sermaye” mağduru oldu. Bunların yarısından fazlası Almanya’da yaşayan Türkler. 20 milyar Euro’luk bir kayıp olduğu hesaplanıyor. Şu ana kadar mağdurların sadece yüzde 2’si mahkemeye başvurmuş. Bu tutumun nedeni ne olabilir? 

Benzer bir durumu Deniz Feneri e.V davası sürecinde de yaşamıştık. Deniz Feneri mağdurlarına, ‘’Gelin bağış paralarınızı alın’’ diye çağrı yapılmasına rağmen çok az kimse parasını geri istemişti. Süreç mahkûmiyetle sonuçlanmasına rağmen 3 bin civarında vatandaşımız hesaplarından otomatik ödeme ile Deniz Feneri e.V’ye bağış yapmaya devam etmişti. Benzer bir durum Mannheim Savcılığı tarafından sürdürülen Yimpaş davası sürecinde de görülmüş, çok az sayıda mağdur şikâyetçi olmuştu. Bu soruya yanıt vermesi gerekenler bence sosyologlar olmalı. Benim bu konudaki kanım ise, vatandaşlarımız ‘’minareyi çalan kılıfını uydurur‘’ diyerek, haklı çıksalar da paralarına ulaşamayacak olduklarını düşündüler. Bir kısım vatandaşımız  bu yardımları ‘’Allah rızası’’ için yapıyor olduğundan üzerine gitmedi. Bir kısmı kendisi Alman devetinden sosyal yardım aldığı halde bu paraları oraya yatırdığı duyulur diye üzerine gitmedi. Bir kısmı da utandığı için. Bir çoğunda ise  “Allah’a havale etme’’ durumu söz konusu. Belki de en etkilisi bu sonuncusu olacak. Mağdurlar, Türkiye’de bu davaların akışını geciktirenlerin Allah’ın gazabına uğrayacaklarını biliyorlar. 

- Almanya'da kazanılan davaların Türkiye’de tanınması yılları buluyor. Almanya’nın bu konuda Türkiye’ye baskı yapması mümkün mü? Yoksa aynı kolaylığı Almanya da göstermek zorunda kalacağı için bir çekincesi mi var? 

Bu konuda Almanya’nın Türkiye’ye baskı yapması söz konusu olamaz. İki egemen devlet söz konusu ve ceza yargılaması da egemenlik hakkına dair bir konu. Medeni hukuk davalarında verilen kararların AB üyesi ülkelerde doğrudan uygulanabilmesine ilişkin (VO /44/2001/EG) bir tüzük var. Ama Türkiye hem AB üyesi olmadığı, hem de ceza davalarını bu yönetmelik kapsamadığı için görünür gelecekte bu konuda hukuki bir çözüm yok. 

 

'Deniz Feneri savcılar ve gazeteciler için riskli' mesajı 

 

- Bu konu siyasetin gündeminden de düştü, oysa hem mağdur sayısı, hem de kayıp büyük... 

Türkiye’yi bir pembe diziye benzetiyorum. Anadolu toprakları neredeyse Tanzimat Fermanı'ndan bu yana hep özgürlükleri konuşuyor. Hep demokratikleşmeyi konuşuyor… Olaya bu açıdan bakarsak, Deniz Feneri olayını soruşturan savcıların başına neler geldiğini gören bir savcı bu işe el atabilir mi? Deniz Feneri olayını haber yapan gazeteciler ve medya patronlarının yaşadıkları hâlâ akıllardayken bu olayı kim nasıl gündeme getirecek? 

- Almanya’daki Türkleri dini duygularını kullanarak sömürülmekten kim korumalı, Almanya mı, Türkiye mi? 

Ben bir Alman parlamenterim. Dolayısıyla Türkiye’nin bu konuda nasıl bir siyasi karar alması gerektiğini söyleyemem. Ama bu sorunun artık Almanya açısından‘’İç Kamu Düzeni’’ meselesi olduğunu söyleyebilirim. Kitlesel bir dolandırıcılık hareketi varsa bunu soruşturmakta ‘’Kamu Yararı’’ kesinlikle vardır. Deniz Feneri davasını açıp mahkûmiyetle sonuçlandıran Almanya görevini yerine getirmiştir, diyebilirim. Almanya aynı sorumluluğu Yimpaş davasında da yerine getirmiştir. Ancak asıl mesele ‘’Önleyici’’ tedbirler almaktır. Bu konuda gerekli adımlar atılırsa, vatandaşlarımız korunmuş olur kanaatindeyim. 

 

'Tek Milli Görüş yok artık' 

 

- Daha batılı bir İslam’dan yana olan bazı eski Milli Görüş üyeleri, Almanya’nın Müslümanlar daha muhafazakâr ve radikal kalsın diye bu örgütü desteklediğini iddia ediyorlar. Siz ne dersiniz? 

Demin belirttiğim gibi, tek bir Milli Görüş yok artık. 8-9 bin üyesi ve farklı eğilimleri olan bir yapı var. Zaten bölünmüş ve bir birinden taban kapma yarışı söz konusu. Bu şikâyetleri de bence bu kapsamda değerlendirmek daha objektif bir tespit olacaktır. Milli Görüş, her şeye rağmen Avrupa’daki en büyük ve en etkili cemaatlerden birisidir. Bu da üye sayısına ve mali gücüne bakılarak yapılabilecek objektif bir tespittir. Zaten Federal Anayasayı Koruma Dairesi’nin 2008–2009 yıllarına ait raporlarının Milli Görüş’e ayrılmış sayfa sayısına ve içeriğine bakılırsa bu durum daha iyi anlaşılacaktır. 

- Bundan iki hafta önce Türk Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun Milli Görüş’ü ziyaret ettiği duyumunu aldık. AKP Hükümeti'nin de desteklediği anlaşılan örgütün bu kadar iddiaya hedef olmasına rağmen varlığını sürdürmesini nasıl değerlendiriyorsunuz? 

Türk Dışişleri Bakanı’nın Milli Görüş’ü ziyareti kendisinin bileceği bir iştir. Bugünkü AK Parti Hükümeti’nin büyük bir kısmı Milli Görüş kökenlidir. O anlamda bu ziyareti ‘’acaip’’ bulmak olanaksız. Suça bulaştığı kesin bir mahkeme kararı ile ispatlanmadıkça bu konuda bir yorum yapmak ‘’hukuki’’ olmaz kanaatindeyim. Daha fazla mağdurun olmaması için ciddi ‘’önleyici’’ tedbire ihtiyaç olduğunu düşünüyorum. Aksi takdirde insanlarımızın canı yanmaya devam eder… Bence bu soruların mağdurlar tarafından işin muhataplarına kamuoyu önünde açıksa sorulması çok önemli. Böylece doğrular ortaya çıkmış olur.