Berlin’de yayımlanan ve günlük gazete anlamına gelen “die tageszeitung” 3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü gününde bir ilke imza atarak, “die günlük gazete” adıyla yayımlanacak. Türkiye’de basın özgürlüğü meselesinin farklı boyutlarıyla işlendiği 16 sayfalık özel baskı, Türkçe-Almanca olarak internette taz.de/türkiye adresinden de okunabilecek. Böylelikle, bu özel sayının, Almanya’nın yanı sıra Türkiye’de de okunması hedefleniyor.
Sol eğilimli die tageszeitung’da Türkiye’ye yönelik özel bir sayı çıkartma fikri nasıl doğdu? Özel sayının tanıtımı için Berlin'de düzenlenen basın toplantısında konuşan gazetenin medya editörü Marlene Halser, Türkiye ile AB arasında mülteci krizini aşmak için yapılan anlaşmanın ardından bu fikrin doğduğunu anlattı. Bu anlaşmayı “kirli bir pazarlık” olarak tanımlayan Halser, bu anlaşma ile Almanya ve AB’nin mülteci sorununu Türkiye’nin sırtına yüklediğini söyledi. Bu anlaşma sayesinde Almanya’ya gelen mülteci sayısının azalmasıyla her şey yolundaymış gibi bir hava yaratıldığını dile getiren Halser ama Türkiye’de yaşanan sorunların Almanya’da tam olarak algılanmadığını ifade etti.
Halser, Türkiye’de özellikle basının çeşitli yöntemlerle baskı altına alındığını vurguladı. Haber merkezlerinin basılmasının, Can Dündar ve Erdem Gül örneğinde olduğu gibi gazetecilerin casusluk suçlamasıyla tutuklanmasının “buz dağının sadece görünen kısmı” olduğunu söyleyen Halser, eleştirel bir gazetecinin işten atılması için gazete yönetimlerine müdahele edildiğini, gazetelerin malî açıdan baskı altına alındığını ve özellikle de Kürt nüfusun yoğun olduğu Güneydoğu Anadolu’dan haber geçen gazetecilerin tehdit altında olduğunu dile getirdi. Ancak Türk gazetecilerin yaşadığı baskının Almanya’da yeterince konu edilmediğine işaret eden Halser, tageszeitung olarak bu konuya dikkat çekmek istediklerini söyledi.
“Basın özgürlüğü hepimizi ilgilendirir”
“Basın özgürlüğü hepimizi ilgilendirir” sloganı ile hazırlanan “die günlük gazete”nin ana konusunu Türkiye’de basın özgürlüğü oluşturuyor. Özel sayının sorumlu editörü Fatma Aydemir, “Türkiye’de basının karşılaştığı sorunları” ele aldıklarını söyledi. Aydemir, bu özel sayıda medya holdingleri ile hükümet ve hükümete yakın çevreler arasındaki ilişkiler, Güneydoğu Anadolu’dan haber geçmek isteyen muhaberlerin yaşadığı zorlukları, son günlerde Almanya’da da manşetlerde yer alan hicvin sınırları gibi konulara ilişkin yazı ve söyleşilerin yer aldığını anlattı. Bunun yanı sıra medya kuruluşlarına kayyum atanması, havuz medyası olarak nitelendirilen hükümet yanlısı medyanın gelişimi de özel sayıda ele alınacak konular arasında buulnuyor.
Die tageszeitung editörü Fatma Aydemir, “Türkiye’nin basın özgürlüğü karnesi hiçbir zaman parlak olmadığını” vurguladı. Aydemir, “Ermeni soykırımından” veya ülkenin doğusundaki Kürtlerin durumundan söz eden gazetecilerin geçmiş yıllarda Türk Ceza Kanunu’nun 301. Maddesi uyarınca “Türklüğe hakaret” suçlamasıyla hakim karşısına çıkartıldığını hatırlattı. 2013 yılında Gezi olaylarının basın özgürlüğü açısından bir dönüm noktası olduğunu söyleyen Aydemir, çeşitli kentlerde günler boyunca süren gösterilerin bir çok televizyon kanalında yer almamasının halkta soru işaretleri yarattığını dile getirdi. Aydemir, günümüzde ise artık gazetecilerin “Cumhurbaşkanına hakaret” veya “terör örgütüne üye olmak ve casusluk” suçlamalarıyla karşılaştığına dikkat çekti. Aydemir, bu çerçevede, Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar ve Ankara Temsilcisi Erdem Gül’ün silah taşıyan MİT TIR'larına ilişkin haber nedeniyle hâkim karşısına çıkartılmasının Türk hükümetinin “ört bas etme politikasının” bir göstergesi olduğunu söyledi. Aydemir, son aylarda Güneydoğu Anadolu’da yaşanan çatışmalara ilişkin olarak gazetecilerin haber yapmasının zorlaştırılmasını da eleştirdi.
İfade özgürlüğü de kısıtlanıyor
Die günlükgazete”nin hazırlanmasına katkı sağlayan haftalık Agos gazetesi editörü Gözde Kazaz da, Kürtlere ilişkin haber yapmak isteyen gazetecilerin üzerindeki baskının arttığını vurguladı. “Fiziksel olarak büyük baskılarla karşılaştıkları gibi haber yapmaları ve bizim o habere ulaşmamız engelleniyor” diyen Kazaz, mesela Dicle Haber Ajansı’nın (DİHA) internet sayfasına erişimin engellendiğini veya Jin Haber Ajansı (JİNHA) muhabiri Beritan Canözer’in haber takibi sırasında “heyecanlı olduğu gerekçesiyle” göz altına alındığını belirtti. Özel sayıda Beritan Canözer’in de bir yazısı yer alacak.
Güneydoğu’da çatışmaların durmasını isteyen “Barış için Akademisyenler Bildirisi”ne imza atanlar hakkında soruşturma açıldığını hatırlatan Kazaz, “bu mesele konusunda artık konuşmak bile terör propagandası yapmakla eş değer tutuluyor ve bunu genel olarak çok tehlikeli buluyorum” dedi.
“Suç işleyen değil, gazeteci suçlu”
die tageszeitung’un özel sayısının hazırlanmasına katkıda bulunan Birgün gazetesi köşe yazarı Erk Acarer ise Adalet ve Kalkınma Partisi’nin baskıcı uygulamalarının sadece Güneydoğu Anadolu’da çalışan gazetecileri değil, diğer kentlerdeki gazetecileri de olumsuz etkilediğine dikkati çekti. Acarer, “bilgiye ulaşmak çok zor oluyor, toplumu bu bilgiyle bilinçlendirmek zor oluyor ve bilgiyi ortaya koyduğunuz an başınıza pek çok gelme riski var” dedi. “İğneyle kuyu kazarcasına” bilgilere ulaşıldığında ise “suçlu olanın yine biz oluyoruz” diyen Acarer, Can Dündar ve Erdem Gül'ün başına gelenlerin buna örnek oluşturduğunu ifade etti.