Gündem

Ali Bulaç: İttihatçı-Neo Osmanlıcı macera Türklere de, Kürtlere de dayak attıracaktır

"Osmanlı’yı bölgeye hakim askeri ve politik güç olarak geri getirmeyi hedeflemiş 'Türk-Kürt ittifakı projesi'ni ne bölge devletleri, ne küresel güçler kabul eder"

11 Ekim 2014 16:34

Zaman gazetesi yazarı Ali Bulaç, IŞİD’in Kürt düşmanı olmadığını belirterek, IŞİD’i rahatsız eden şeyin “Yeni Kürt oluşumunun Türkiye’nin son yıllarda açıkça dillendirdiği “Türk-Kürt ittifakı” olduğunu iddia etti. Bulaç, “Osmanlı’yı bölgeye hakim askeri ve politik güç olarak geri getirmeyi hedeflemiş ‘Türk-Kürt ittifakı projesi’ devreye girerse, bunu ne Araplar ve İranlılar; ne bölge devletleri, ne küresel güçler kabul eder. Bu İttihatçı-Neo Osmanlıcı macera Türklere de, Kürtlere de dayak attıracaktır” dedi.

Ali Bulaç’ın Zaman gazetesinin bugünkü nüshasında (11.10.2014) “Türk-Kürt ittifakı ve IŞİD” başlıklı yazısı şöyle:

Suriye’de mekan tuttuktan sonra IŞİD, Irak içinde ilerlerken Bağdat’a 35 km, Erbil’e 15 km kala ABD’nin hava bombardımanıyla durdurulmak istendi.

Belli ki, IŞİD’in bu iki önemli merkezi ele geçirmesi istenmiyordu. Şimdi, aynı IŞİD yine koalisyona katılan ülkelerin hava bombardımanı altında Kobani’yi ele geçirmeye çalışıyor. Anlaşılan şu ki, IŞİD ile “bölgesel yeni Kürt oluşumu” arasında sorunlar yaşanıyor.

Bir örgüt olarak IŞİD’in Kürt düşmanı olduğu söylenemez. Hem komuta kademesinde hem savaşçıları arasında hatırı sayılı Kürt var. Kürt bölgelerinden IŞİD’e katılımlar sürüyor. Ancak IŞİD’in Irak ve Suriye’deki yeni Kürt oluşumundan rahatsız olduğu açık. Basit manada bunun iki sebebi var: Biri her ne kadar Irak ve Suriye siyasi ve coğrafi olarak altüst oldularsa da, henüz bu iki ülkede iki veya iki ülkede yekpare bir Kürt devletinin çıkması konusunda mutabakata varılmış değil. Bağdat’a sorarsanız Kuzey Irak Kürt Federe Bölgesi, Irak toprağıdır; Şam’daki varlığını devam ettiren Esed ve hakim Suriye elitine göre de kuzeyde Kürtlerin inisiyatif sahibi olduğu üç kanton hâlâ Suriye toprağıdır. Bu elbette Kürtlerin, eskiden olduğu gibi Bağdat veya Şam’a tam bağımlı yaşayacakları anlamına gelmez ama şu veya bu statü tespit edilirken Bağdat, Şam ve hatta Tahran masada olmak isteyeceklerdir. Dahası Suudi Arabistan ve Körfez monarşileri de zannedildiğinin aksine Kürt meselesine bigane değildirler. Attıkları her adımda Kürtleri dikkate alırlar.

IŞİD’in yeni Kürt oluşumundan rahatsızlığına yol açan ikinci faktör Türkiye’nin son yıllarda açıkça dillendirdiği “Türk-Kürt ittifakı”dır. Regrasyon yapıp 1910’lara geri dönenler “IŞİD’in Kürtleri birleştirdiğini, tarihin tekrar ettiğini, 1514’te olduğu gibi Osmanlı yani Türkler ile Kürtlerin birlikte hareket edip Ortadoğu’da üstünlük sağlama fırsatını yakaladıkları” dillendiriliyor. Bu yeni stratejik hedefi birçok kişiden duyabiliyoruz.

Uzun vadede IŞİD veya başka isim altında Ürdün’ü de içine alan Irak-Suriye hattında bir Sünni-Arap devletinin kurulması BOP’un ana hedeflerinden biridir. Ancak bu devletin, Kürtleri ikinci sınıf vatandaşlar olarak içinde barındıracağı fikri çok gerilerde kaldı. Kürtler yeni bir siyasi varlık olarak bölgede yer alacaklar, bu bağımsız bir Kürdistan da olabilir. Bölgede Arap, Fars ve Türklerin neye hakkı varsa Kürtlerin ona hakkı vardır. Şu var ki küresel güçler şimdi veya orta vadede bağımsız devlet düşünmüyor. Yeni bir istikrar sağlanamazsa Irak’ın ve Suriye’nin alt kısımları tamamen İran’ın kontrolüne geçecek. Bu arada Kürtler bir yandan Araplara ve İranlılara karşı korunurken, diğer yandan hemen bağımsız bir ünite olma hevesleri de engelleniyor. Duhok Üniversitesi Öğretim Üyesi Bayer Doski, “Amerika’nın bölgeye birilerine karşı savaşmak için değil, yalnızca Kürtleri korumak için geldiğini, gelişinin de Türkiye ve İran’a sert bir mesaj olduğunu” söylüyor. Tam Kobani düşecekken ABD’nin uçaklarıyla yetişmesi söz konusu korumayı teyit ediyor.

Türkiye’nin denenip de başarısızlıkla sonuçlanmış İttihatçı kafa ve ideolojiyle Ortadoğu’da Kürtlerle ittifak kurup üstünlük kurma emeli beklendiği üzere küresel güçlerden –ABD ve Batı’dan, Rusya ve Çin’den- tepki alacaktı, alıyor. İran, Irak, Suriye ve Suudi Arabistan’ın da bundan hoşlanmadığı açık. Fakat sadece “devletler ve hükümetler” düzeyinde değil, halklar ve kavimler ile bunların içinden çıktığı örgütler şiddetli tepki gösteriyor. IŞİD, beşeri-toplumsal tabanı Sünni-Arap olan bir devlet projesidir. Suriye’de Nusayriler eninde sonunda kendilerini geniş bir bölgede tahkim edecek, Hizbullah, İran ve Irak’ın desteğinde varlıklarını devam ettirecekler. Irak’ta Şiiler, çoğunluk teşkil eden nüfuslarıyla siyasi varlık oldular. Kürtler de her iki ülkenin kuzeyinde siyasi varlık olursa, orta bölgede Sünni-Araplar da kendilerine korunaklı bir alan bulur, bulacaklardır. Büyük bölgesel entegrasyona -İttihad-ı İslam’a- kadar bu, geçici çözümdür. Fakat işin rengi değişir de, Osmanlı’yı bölgeye hakim askeri ve politik güç olarak geri getirmeyi hedeflemiş “Türk-Kürt ittifakı projesi” devreye girerse, bunu ne Araplar ve İranlılar; ne bölge devletleri, ne küresel güçler kabul eder. Bu İttihatçı-Neo Osmanlıcı macera Türklere de, Kürtlere de dayak attıracaktır. Son bir haftanın olaylarını bir de böyle okumakta yarar var.