Gündem

'Ali Bayramoğlu'nun demokratlığı nereye kadar?'

Akşam gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Küçükkaya, canlı yayında tartıştığı Yeni Şafak yazarı Ali Bayramoğlu’na köşesinden seslendi.

02 Mart 2009 02:00

Akşam gazetesi Genel Yayın Yönetmeni İsmail Küçükkaya, canlı yayında tartıştığı Yeni Şafak gazetesi yazarı Ali Bayramoğlu’na köşesinden seslendi.

İsmail Küçükkaya’nın bugün (2 Mart 2009) Akşam gazetesinde bugün yayımlanan köşe yazısının tamamı.

One minute' Sayın Ali Bayramoğlu... Bugün Türkiye'de 'fikir fanatizminin' en üst noktalara tırmandığına tanık oluyoruz. Kendi fikrine 'biat eden' portrelerle çevrili etrafımız. 'Kanaat önderliğine soyunmuş', liberal görüşleriyle tanınan kimi isimlerin 'karşı görüşe en küçük bir saygı ve tahammül gösteremedikleri' hazin bir tablo ile yüz yüzeyiz.

Demokratlık sözle değil eylemle olur, felsefesi bunu gerektirir.

Ali Bayramoğlu cumartesi günü televizyon ekranlarında 'demokratlık konusunda şüphe uyandıran' bir tavır takınmıştır.

Anlatayım: Zafer Arapkirli, Haberturk Televizyonu'nda cumartesi günü seçim mitinglerini değerlendirme konusunda beni davet etmişti. Programın ilk 20 dakikalık bölümü geride kaldığında Ali Bayramoğlu'na telefonla bir bağlantı yapıldı. Yıldönümü olduğu için Bayramoğlu'na 28 Şubat'a ilişkin bir soru da yöneltildi. Daha sonra benim fikrimi sordular. Ben de Türkiye'nin demokratikleşmede sağladığı gelişmeleri anlatıp, '28 Şubatlar geride kaldı. Bugünkü Türkiye o günün şartlarından çok farklı' diye özetleyebileceğim görüşlerimi aktardım.
O ana kadar herhangi bir tepki vermeyen Bayramoğlu birden öfkelendi, hayli sinirli bir ses tonuyla, 'Ben İsmail Küçükkaya'nın görüşlerini değerlendirmem. Onun yayında olduğunu bilseydim yayına çıkmazdım' gibi anlamsız cümleler sarf etti. Program sunucusunu ve beni de 'kendi söylediklerinin yarısını anlamakla' suçladı. Sunucu Zafer Arapkirli de çok şaşırdı ve 'Size İsmail Bey'in yayında olacağını söylemiştik' açıklaması yaptı. Aslında sorun bu değil, çünkü telefona bağlandığında, ben kendisini eleştirene dek 10 dakika konuşmuştu.
Her neyse ben Bayramoğlu'ndan sonra 'İşte bu tutum liberal faşizmdir. Kendileri her akşam televizyon ekranlarında her türlü eleştiriyi dile getirenler, en küçük bir eleştiriye bile tahammül edemiyorlar. Üstelik bunu yapanlar, kendilerini liberal ve demokrat olarak tanımlıyorlar' dedim. Sonra 'Ben de Bayramoğlu'nun telefona bağlanacağını bilmiyordum ama bunlar olur, gazeteciler tartışırlar. Bundan daha doğal ne olabilir ki' diyerek konuyu kapattım.

Fikirlerini dogmalaştıran özgürlükçüler

Birbirlerine muhalif düşünceler kendi aralarında konuşamazlarsa bir ülke nereye gider? Sorum bu.

Üslup her şeydir, üslubumuza içerik de dahildir. Ali Bayramoğlu bana 'fikirlerini dogmalaştıran' bir aydın türü gibi gözüktü. Oysa onu daha önce bir uçak gezisinde Foucault okurken görmüştüm. Foucault okuyan biri 'KENDİ FİKİRLERİ DAHİL HİÇBİR İKTİDARIN ÖZNESİ OLAMAZ'. En azından böyle bir farkındalık geliştirmeye çalışır.

Türk basını derin ve büyük bir maluliyet içinde. Fikirsel zenginliğin gelişmesini engelleyen bu eksiklik teorik ve pratik hayatlar arasındaki çelişki uçurumundan kaynaklanır. Dünyayı ve ülkesini teorik bir çerçeveden analiz edenlerin pratik hayatta yaptıklarıyla çelişmemesi beklenir. Devamlı olarak farklılıkların birbirini kabul etmesi, birbirine tahammül göstermesi, özgürlüklerin gelişmesi üzerinden yükselen söylemleri inşa edenlerin, kendi benimsemedikleri bir düşünceye bile tahammül edememesi çok acınası bir zavallılıktır. Bu, onların yazdıklarının ve savunduklarının samimiyetini sorgulatır.

Karşı tarafı reddetme düzeyindeki yaklaşım kime yakışır sizce?

Her akşam bir başka ekranda, son zamanlarda devlet televizyonunda hiç değişmeyen ekiplerden oluşmuş korolar halinde bozacı şıracı seviyesindeki tartışmalarla hep aynı nakaratları dillendirenlere nasıl inanacağız? Farklı görüşlere böyle bir tahammülsüzlükten sonra 'illa özgürlük' dedikleri zaman ne düşüneceğiz?

Demokratlık söylemlerini ağızlarından hiç düşürmeyen bu arkadaşların 'Türkiye'nin demokratları rolüne soyunmaları' onların gerçekten demokrat olup olmadığını gösteriyor mu?

28 Şubat zihniyetini aşmak

Bir gazetecinin böyle bir tutumu sahiplenmesi gazetecilik meslek etiğine uygun mudur?
Konuşamayacağımız ya da tartışamayacağımız şey nedir? Dinlemeye bile tahammül edemeyeceğimiz görüşler nelerdir?

Fikirlerimiz birbirine uygun olmasa bile konuşmayı başarabilmemiz meslekteki yetkinliğimizi göstermez mi? Fikir adamı başka fikirlere kapalı olabilir mi? Anlıyoruz ki pratik hayatta teorik bilgiler çok da işe yaramayabiliyor. Her şeyin bir adabı, bir ölçüsü olur. Sahi öfke neyin göstergesiydi?

Evet, ben toplumun 28 Şubat'ı aştığını düşünüyorum. 28 Şubat'tan bugünü yorumlamak en çok bugüne haksızlıktır. Bugünkü Türkiye, devletiyle sivil toplumuyla, hükümetiyle muhalefetiyle o günlerden fersah fersah uzaktadır. 28 Şubat benzeri süreçler toplumsal zihniyetlerde geride bırakılır.

Devlet zihniyetinde bir dönüşüm yaşanıyor. Güneydoğu'yu kapsayan bir dönüşüm. Kürtçe TV bunun en güzel örneğidir. Hükümetin Kürtçe TV'yi hizmete sokması, Başbakan'ın Diyarbakır'da Kürtçe konuşması, Genelkurmay'ın bunu desteklemesi daha önce tahayyül edilebilir miydi? Televizyonda bunu söylemiştim, sanırım Bayramoğlu buna deli oldu. Çünkü bugün ülkemizde çatışma siyasetinden beslenen çok kişi var. Demokratlık ha? Böyle demokratlığa can kurban.