20 Nisan 2020 07:33
Deva Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun istifasına ilişkin, "Sorumluluk kimin üzerinde kaldı? Buharlaştı gitti. Sorumluluğu buharlaştırma operasyonu" yorumunda bulunan Babacan, eski Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun başbakanlığı döneminde kendisini hedef aldıklarını söylediği 'Pelikan' adıyla bilinen yapılanmaya ilişkin soruya da, "Bugün adı Pelikan, yarın Balıkçıl olur, öbür gün Turna olur. Nasıl bu tür uygulamaların içine girebiliyorlar, açıkçası hem üzülüyorum, hem de Türkiye adına hicap duyuyorum. Türkiye trollerle yönetilmeyi hak etmiyor" ifadelerini kullandı.
Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak'la ilgili eleştirilere yönelik de, " Kişilerin önemi yok. Zaten tek bir karar alma merci var. Problemi bazen sistemde, bazen kişilerde arıyoruz ama Türkiye’nin yönetim üslubu sorunu var" diyen Babacan, ekonomik duruma ilişkin değerlendirmelerde de bulundu. Türkiye'nin zamanında uluslararası kuruluşlara çok katkı verdiğini söyleyen Babacan, "Türkiye’nin bunları kullanma hakkı var. Yüzde 1 faizle şartsız hem de… Piyasaya gidip yüzde 7 faiz ödeyene kadar, bu kuruluşlardan yüzde birle alabiliriz" dedi. Babacan devamında ise şöyle konuştu:
"Son yıllarda o kadar çok yabancı düşmanlığı, o kadar çok Batı düşmanlığı yapıldı ki hükûmetin siyaseti dar bir köşeye sıkıştı. U dönüşü yapıp buraya yönelir mi, ihtimal vermiyorum."
Cumhuriyet'ten İpek Özbey'in sorularına yanıt veren Ali Babacan'ın açıklamalarından öne çıkan bölümler şöyle:
- Bugünü görmüş müydünüz o zaman?
Elbette. Bakın ne diyorlardı “Koalisyon dönemi bitecek”… Ne bitmesi ittifak dönemi başladı. Basın önemli ölçüde sınırlandırıldığı ve özgürlüğü olmadığı için tutarlılık testi de yapamıyor. Şunu da vurgulamam gerekir ki, bütün suçu sisteme yüklememek lazım. Bu sistem değişmeden önce de Türkiye’de yönetim tarzı oldukça otoriterleşmişti.
- “İktidar sokağa çıkma yasağını uygulayamıyor, çünkü ekonomi buna izin vermiyor”… Kasada para yok mu?
Öncelikle bu çok yanlış bir argüman. Bunun hükümet tarafından ifade edilebilmesi akıllara durgunluk veriyor. Önce can mı mal mı derken, önce mal gibi bir durum ortaya çıkıyor. İnsanların sağlığını korumak esastır, ekonomi bir araçtır. Amaç olamaz…
- Bugün siz yönetimde olsaydınız, günlük paralarla yaşayan insanlar başta olmak üzere yurttaşın ekonomik kaygısını nasıl giderirdiniz?
Ekonominin başında olduğum yıllarda birçok kez yaşadık bunu. Bakanlar Kurulu’nda her kritik konuda, kafayı çevirip bana baktıklarında “Bana bakmayın, siz gereğini yapın, bizim görevimiz onu arkadan toparlamak” diyordum. Sorunun kaynağı şu: Türkiye bu krize çok zayıflamış bir ekonomiyle girdi. Merkez Bankası’nın bir zamanlar 136 milyar Dolar olan rezervi brüt 90, net 30 milyarlara indi. İçinde swap’lar ve hazinenin Merkez Bankası’nda tuttuğu mevduatlar var. Onları da düştüğünüzde rezerv ekside. Merkez Bankası’nın para politikası duruşu yanlış olduğu için sürekli döviz rezervini eriterek dengeleri tutturmaya çalıştılar. O da bünyeyi çok zayıflattı. Türkiye’nin bütçe açığı zaten çok hızlı artıyordu bu dönem. Faiz ödemeleri bu yılın bütçesinde 129 milyar TL. Oysa sadece üç yıl önce, 2017’de 57 milyardı.
- Berat Albayrak, ekonominin başına getirildiğinde ne düşündünüz?
Rasyonalite bir kere kaybolduğunda, bir kere bilim ve akıl çerçevesinin dışına çıkıldığında artık orası bilinmeyen bir alandır. Bugün birisi, yarın başkası olur. Kişilerin önemi yok. Zaten tek bir karar alma merci var. Problemi bazen sistemde, bazen kişilerde arıyoruz ama Türkiye’nin yönetim üslubu sorunu var. Ehliyet ve liyakat aramayan bir yönetim tarzı var. Gerçek değil ‘görüntüde sadakat’ aranıyor ve böyle kişilerden dar bir kadro oluşturuluyor. Hakikate değil kişilere sadakat gösterenler aranıyor. Aslolan hakikate sadakattir. Bu kadar büyük ülkenin bu şekilde yönetilmesi çok zor.
- Sonunda IMF’den borç alır mı Türkiye?
Türkiye’ye bir şekilde kaynak lazım. Çünkü içerideki kaynaklar önemli ölçüde tüketildi maalesef. Hâlâ israfı önleyip kaynak yaratılabilir.
- İsraf durdurulsa dışarıdan borç almaya gerek kalmaz mı yani?
Büyük ekonomilerin hepsinin bir miktar borcu vardır. Virüs salgını başladığından bu yana dünya ne yapıyor diye baktığımızda; öncelikle 15 büyük ekonomi kendi merkez bankaları arasında dayanışma kurdu. G20 üyesi olan Türkiye bu oyunun dışında kaldı. Asıl rakamın büyüğü IMF’de değil Merkez Bankaları’nın kaynaklarında. Bugün Amerikan Merkez Bankası’nın ne kadar para üreteceğinin bir üst sınırı yok. Hele hele uluslararası meseleyse. Ürettiği para kendi ülkesinde enflasyona bile sebep olmayabiliyor. Bunun yanısıra, son bir ay içinde 100 ülke uluslararası kuruluşlardan destek talebinde bulundu. Ve biz zamanında çok katkı verdik, bu kuruluşların hızlı ve kolay devreye sokulan yardım mekanizmalarını oluşturduk. Türkiye’nin bunları kullanma hakkı var. Yüzde 1 faizle şartsız hem de… Piyasaya gidip yüzde 7 faiz ödeyene kadar, bu kuruluşlardan yüzde birle alabiliriz.
- Neden almıyoruz?
Son yıllarda o kadar çok yabancı düşmanlığı, o kadar çok Batı düşmanlığı yapıldı ki hükümetin siyaseti dar bir köşeye sıkıştı. U dönüşü yapıp buraya yönelir mi, ihtimal vermiyorum.
- Para basar mı Türkiye?
Türk lirası üretilmeye başlandı zaten. Hiç olmadık yöntemler uygulanıyor. Bankalar ellerindeki konut kredileri, ellerindeki herhangi bir varlığa dayalı menkul kıymetleri Merkez Bankası’na koyup, Merkez Bankası’ndan para çekebiliyor. Merkez Bankası o Türk Lirası’nı nereden buluyor?
- Üretiyor öyle mi, bundan kimsenin haberi var mı?
İşsizlik fonundaki menkul kıymetlerde de yapıldı, Merkez Bankası’na veriliyor, Merkez Bankası’ndan hemen Türk Lirası alıyor. Nereden buluyor bu Türk Lirası’nı… Bu usul olarak yapılabilir. Böyle durumda Merkez Bankaları devreye girebilir. Ama bu morfin gibidir. Savaş anında yaralı vardır, morfin işe yarar. Ama “Morfin iyiymiş, dertlerimi unutturuyor, sürekli kullanayım” derseniz bünyeyi bozarsınız. Merkez Bankası şu anda Türk Lirası üretmeye başladı. Fakat bunun miktarı ne olacak, orta vadeli bir programla nasıl normale dönecek, bu acil olarak açıklanmazsa Merkez Bankası’nın bugünkü politikası size yüksek kur ve enflasyon olarak geri döner.
- Döviz kuru şu anda o yüzden mi yükseliyor?
E tabii. Merkez Bankası Türk Lirası üretiyor ve karşılığında döviz kaynağı yok. Türk Lirası’nı bollaştırıyorsunuz, ürün bollaşıyor. Ama karşılığı yok. Bu paranın değerinin düşmemesinin imkânı yok.
- Ne yapmak gerek?
Hemen bunu bir döviz kaynağıyla dengelemeniz lazım. En azından bunu ne zaman ve nasıl normalleştireceğinizi, normal dönemde bunu yemin billah yapmayacağınızı piyasalara ve kamuoyuna açıklamanız lazım. Cebinde tek bir Türk Lirası taşıyan her vatandaşa devletin bir yükümlülüğüdür bu. Şeffaf götürülmüyor bu iş. Şeffaflık olmazsa piyasa en kötüsünü fiyatlar.
- Yeni infaz yasasının kabulünün ardından tahliyeler oldu. Yolsuzluğu yapan değil yazan hapiste kaldı. Nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu infaz yasası gerçekten içimi burktu. Evrensel hukuk ilkelerine, eşitlik ilkesine, adalet ilkesine aykırı. İki siyasi parti tamamen selektif olarak “Kimi serbest bırakalım, kimi bırakmayalım” diye oturup, karar verdiler. Meclis’teki sistemi zorlanarak çıkarıldı. Toplumdaki adalet hissini yaralayan bir durum. Çok yazık. Adına infaz düzenlemesi denmiş olsa da bu düzenleme ile aslında dar bir çevre kendi perspektifinden bir af çıkarmış oldu. Genel ilkeler çerçevesinde dahi yapılsa afların uzun sürede etkisi olumsuzdur zaten. Yasaların yaptırım gücünü azaltır. Uyuşturucu ticareti yapıp, “Nasılsa af çıkar” düşüncesi oluşur. Diyelim ki yaptık, bunu ilkeli yapmamız lazım. Şu an yargıda çok ciddi adaletsizlikler yaşanıyor. Örneğin, tutuklu yargılanmak Türkiye’de standart bir iş haline geldi. İnsanlar iki yıl, üç yıl içeride kalıyor, sonra beraat ediyor. Peki iki-üç yıl içeride kaldığında ailesine, sosyal çevresine karşı yaşadıklarını ne yapacaksınız? “Pardon” demekle oluyor mu?
- Pelikan yapılanması için “yeni nesil paralel yapı” deniyor. Ne düşünüyorsunuz bu yapıyla ilgili?
Bugün adı Pelikan, yarın Balıkçıl olur, öbür gün Turna olur. Bu tür yapılara müsamaha eden, destekleyen kişilerin önce kendini sorgulaması lazım. Bu tür yapıların desteğiyle sürdürülebilirlik mümkün mü, bir vicdan muhasebesi de yapmak lazım herhalde. Siyasetin ahlaki boyutunu çok önemsiyorum açıkçası. Ben olsam ahlak dışı bir siyaset yapmaktansa gidip başka iş yaparım. Ne düşünüyorsanız, çıkın açıkça konuşun. Birilerinin böyle organize, başka isimler üzerinden, sanki toplumda böyle bir kanaat varmış havası oluşturarak toplumu aldatma, işi olduğundan farklı gösterme çabasını nasıl oluyor da siyasi ahlak içinde değerlendirebiliyorlar, nasıl bu tür uygulamaların içine girebiliyorlar, açıkçası hem üzülüyorum, hem de Türkiye adına hicap duyuyorum. Türkiye trollerle yönetilmeyi hak etmiyor.
- Siyaset geçen hafta bir krizle sarsıldı: İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun istifasını nasıl okursunuz?
Kendi içlerindeki olayları, çekişmeleri bilemem. Ben sadece olayı dışarıdan izleyen birisi olarak, o hafta sonu yaşananları, toplum üzerindeki etkisini değerlendirebilirim. Gece yarısına birkaç saat kala belediyelerle dahi görüşülmeden, “yasakladım” diyorsun. Halk sokaklara dökülüyor. Hiçbir sosyal mesafe, tecrit kalmıyor. Ondan sonra istifa beyanı. Açıkçası en uzun süre bakanlık yapan kişiyim. Samimi bir istifa için, önden gidip konuşursunuz, ondan sonra açıklarsınız. Konuşulmadan, hele ki sonra geri çekilen istifa samimiyet testine sokulmalı. Sonuçta kim kar etti, kim zarar etti? Bir de burada büyük bir sorumluluk var. Bu sorumluluk kimin üzerinde kaldı? Buharlaştı gitti. Sorumluluğu buharlaştırma operasyonu. Türkiye böyle yönetilmeyi hak etmiyor.
- 2023 hedefi sizin döneminizden beri duyduğumuz bir şey… Az kaldı, hedef tutturulur mu?
2011-2012 yılında açıklamıştık. 2002’de Türkiye’nin ekonomik büyüklüğü 239 milyar dolar. 2011’e geldiğimizde 835 milyar dolar. İhracat 36 milyar dolardan 135 milyar dolara çıktı. Biz dedik ki, Türkiye bu kadar kısa sürede bunu başardıysa aynı politikaların devamıyla çok daha yüksek hedeflere ulaşabilir. 2 trilyon dolarlık ekonomik büyüklük, 25 bin dolarlık kişi başı milli gelir, 500 milyar dolarlık ihracat. Ehliyet, liyakat, istişare olsaydı, insan haklarının iyileştiği ve herkesin Türkiye için çalıştığı doğru politikalar uygulansaydı bu rakamları yakalardık. O dönemde memleket sevdası vardı. Başarının sebebi unutuldu. Başarıyı oluşturan temel ilkeler teker teker devre dışı kaldı. 2023 hedefi artık hayal.
- Gazeteci Sabahattin Önkibar, YouTube kanalında 30 vekilin AKP’den DEVA Partisi’ne geçeceğini iddia etti. Doğru mu?
Diğer siyasi partilerin mensuplarından bize açıkcası ciddi bir ilgi var. Fakat biz kuruluş aşamasında bir prensip kararı aldık, bizlerle temas edenlere de “Yeni bir başlangıç yapıyoruz, transferlerle kurulan bir parti olmak istemiyoruz” dedik. Kurucularımıza bakın. Başka siyasi partilerde siyaset yapmış arkadaşlarımız var ama hepsi o partilerden uzunca zamandır uzak olan kişiler. Şimdi ise kuruluşunu tamamlamış olan bir siyasi partiyiz. Bizim aradığımız kriterler belli. İyi insan olsun, bir de işinde iyi olsun. Bu bir gönül işi. Birlikte çalışacağımız insanların memleket derdi olması lazım. Diğer siyasi partilerin mensubu olup da bu ülkenin geleceğini DEVA Partisi’nde gören herkese kapımız açık. Eski siyasi hastalıklara kapılmak istemiyoruz.
- Millet ittifakında yer alır mısınız?
Farazi konuşmak doğru değil. Bizim amacımız farklı kesimlerin üzerinde ittifak ettiği bir siyasi parti olmak. Çıkarken bir ittifakın parçası olarak çıkmayı doğru bulmuyorum.
TIKLAYIN - Ali Babacan T24'te: Yazıktır; Türkiye akıl dışı bir yönetimin bedelini ödüyor, bir çıkmaza gidiyor
© Tüm hakları saklıdır.