- Mahfi Eğilmez
Çocukluğumun Türkiye’deki futbol idolü Lefter Küçükandoyadis’di. Babam ve kardeşimle birlikte gittiğim Fenerbahçe maçlarında tribünlerle birlikte avazım çıktığı kadar bağırırdım “Ver Leftere yaz deftere.” Babam, birinci sıraya Zeki Rıza Sporel’i koyar, Lefter’i ikinci, sıraya koyardı. Benim için birinci sırada Lefter vardı. Çünkü Zeki Rıza Sporel’i izlememiştim. O benden önceki kuşakların futbolcusuydu. İnsan gözüyle izlemediği bir futbolcuyu hayalinde canlandıramıyor.
Lefter futbolculuğunun dışında efendiliği ve örnek insanlığıyla Fenerbahçeliler kadar öteki kulüp taraftarlarının da kalbini kazanmış bir futbolcuydu. Amacım Lefter’i yazmak değil. Onu zaten yaptım. Merak edenler, okumamış olanlar o yazımı şu linke tıklayarak okuyabilir http://www.mahfiegilmez.com/2012/01/lefter.html. Amacım Alex de Souza’yı yazmak. Lefter’le bağlantı kurmamın nedeni ikisinin benzer yanlarını vurgulamak.
Alex buraya gelen birçok yabancının “Şiş kebap güzel, rakı güzel, Boğaz şahane” sahtekârlığını sergilemedi. O ve ailesi gerçek bir İstanbullu oldu. Türkiye’ye ve İstanbul’a olan sevgileri gerçeğin ta kendisiydi. Bir televizyon programında eşi Dianne beline yaptırdığı Türk bayrağı dövmesini göstermiş, Alex, üçbininci golünü attığında aldığı ödülü Mehmetçik Vakfına bağışlamıştı. Bunlar, de Souza ailesinin buraya nasıl bağlandığının göstergeleri. Ama asıl gösterge Alex’in, ayrılmasının kesinleşmesi üzerine evine gelen Fenerbahçe taraftarlarına söylediği sözdür. Diyor ki Alex: “Çocuklar için çok zor olacak. Brezilya’ya gittiğimizde ağlayıp evimize dönelim diyorlardı.” İşte bu söz ve eşi Dianne'nin penceredeki gözü yaşlı görüntüsü Fenerbahçe hakkında hatta futbol hakkında bir şey yazmama kararı verdiğim halde beni kararımdan vazgeçip bu yazıyı yazmaya getirdi.
Bir futbol kulübü, başka bir ülkeden geldiği halde burayı kendi ülkesi kadar benimsemiş, çocuklarını buraya göre yetiştirmiş, eşinin her maça gelip takımı desteklediği, taraftarlarının bu kadar çok sevgi ve saygısını kazanmış bir futbolcusunu kovar gibi niçin gönderir? Ben bunun yanıtını bilmiyorum, arasam da bulamıyorum.
Fenerbahçe yönetimi başkanın tutuksuz yargılanmaya başladığı andan itibaren saçma sapan işlere imza atıyor. Geçen yıl bütün sıkıntılara karşın Türkiye kupasını kazanmış, lig şampiyonluğunu yarım puanla kaçırmış bir takım vardı. Mantık, bu takımın korunmasını ve birkaç takviye yapılmasını gerektiriyordu. Yönetim ne yaptı? Takımın en önemli adamlarından olan Emre’yi zorla yolladı, kiralık oynayan Ziegler’i almadı. Yobo’yu da almayacaklardı, işler kötü gidince aldılar. Şimdi de Alex’i yolladılar.
Bir Fenerbahçeli olarak dışarıdan bakıyorum, rakip takımlardan birinin başkanı olsam Fenerbahçe’yi bozmak için ne yapmam gerekirdi diye düşündüğümde aklıma bu yapılanları yapmaktan başka bir şey gelmiyor.
Zeki Rıza Sporel’e yetişemesem de Fenerbahçe’nin iki efsanesini, Lefter ve Alex’i izleme fırsatı bulduğum için mutluyum. Mutsuzluğum Alex’e yapınla vefasızlıktan kaynaklanıyor. Üçü de yalnız iyi bir futbolcu değil iyi birer insandı, taraftar onları yalnızca futbollarıyla değil, örnek davranışlarıyla da sevdi.
Güle güle büyük kaptan Alex de Souza, güle güle de Souza ailesi. Umarım size yaşatılan bu vefasızlığı unutup yeni bir yaşama başlarsınız, umarım çocuklarınız bu travmayı çabuk atlatabilirler. İleride belki çocuklar büyüdüklerinde İstanbul’a tekrar gelir ve tarihte ilk kez taraftarın parasıyla yapılmış bir heykel olan babalarının heykelini ziyaret ederler.
Bu yazı www.mahfiegilmez.com blog sayfasından alınmıştır.