T24 - Alevilerin talepleri doğrultusunda hükümet her isteneni yapamayacağını, aksi takdirde farklı etnisitelerin de benzer talepleri olacağını belirten Yani Şafak yazarı Hayrettin Karaman, konuyla ilgili çözümün kolay olmadığın ifade etti.
Türkiye'nin "laik bir devlet olduğunu" ve bu adımların laiklik çerçevesinde atılmasının ne kadar mümkün olup olamayacağını soran Karaman, çözümün cemaatlerin uygulaması doğrultusunda zamana bırakılması gerektiğini vurguladı.
Yeni Şafak gazetesi yazarı Hayrettin Karaman'ın "Aleviler ister biz yaparız" (4 Aralık 2009) başlıklı yazısı şöyle:
'Aleviler ister biz yaparız'
Neşe Düzel'in Ayşenur Bahçekapılı ile yaptığı konuşmada (Taraf, 30. 11. 2009) şu ifade yer alıyor: “Aleviler taleplerinin ne olduğunu yapılan çalıştaylar sonucunda kendileri belirleyecekler. Alevilerin talepleri cemevinin ibadethane olarak tanınmasında ve din derslerinin niteliğinde yoğunlaşıyor. Aleviler, kendilerini bir mezhep mi, bir kültür mü ya da bir siyasi yapılanma olarak mı tanımlıyorlar, bu tanımlamayı kendileri yapacaklar. Bu ortak taleplerden ve tanımlamadan sonra açılımlar yapılacak… Ayıp denen bir şey var. Bugüne kadar yedi tane Alevi çalıştayı yapıldı. Aleviler sorunlarını kendileri tanımlayacaklar ve çıkıp 'biz buyuz, taleplerimiz bunlar' diyecekler. AKP de Aleviler arasında varılan bu mutabakatı kabul edecek.”
Ben konunun bu kadar basit ve yalınkat olduğunu düşünmüyorum. “Bir grup çıkacak, biz ayrı bir diniz veya mezhebiz diyecek, iktidar da bunu kabul edecek”, böyle bir şeyin olması mümkün değil.
Çoğulcu toplum, farklılık içinde beraberlik, taraflardan biri ne derse iktidarın onu kabul etmesi ve hayata geçirmesiyle mümkün olmaz. Yalnızca grup içinde değil, gruplar arasında da -hangi ölçüde ve çerçevede mümkün olursa o kadar- bir uzlaşmaya, bir mutabakata, bir ortak hayat kuralları bütününe ihtiyaç vardır.
Bir dini grubun inanç, öğreti ve uygulamalarına “din, mezhep, tarikat” demek, yalnızca grubun, hatta grup içinde bir veya birkaç grubun demesi ile olmaz. Ortada inkarı, gözardı edilmesi mümkün olmayan bir tarih vardır. Konu ile ilgili ilim dallarının kabulleri ve değerlendirmeleri vardır. Bütün bunlar yok sayılarak “Ben dedim, yaptım oldu” kabilinden çözümler tutarlı ve ömürlü olmaz, toplumu da huzura kavuşturmaz.
Diyelim ki, Bahçekapılı haklıdır; bu takdirde mesela Sünnilerle de bir çalıştay yapacak, onların da kendilerini tanımlamalarını kaale alacak, taleplerini -misal olarak kendilerine şeriatın uygulanmasını- yerine getirecekler mi, getirebilecekler mi? Nakşiler, Mevleviler, Kadirîler… kendilerini tarikat olarak tanımlayıp tekkelerinin geri verilmesini isterlerse bunu da yapabilecekler mi? Bunlar laik devletin ilgi alanına girer mi ve laik devlet bunları yapabilir mi?
Alevilerin bir kısmı Aleviliklerini korumak isteyebilirler, ama bir kısmı da Sünniliğe yakınlaşmak veya Sünnîleşmek isteyebilir (bunun tersi de olabilir). Laik devlet bu iki isteğe ve eğilime eşit noktada duracaktır.
Aleviliğini korumak isteyenler çocuklarına Sünniliğin öğretilmesini istemiyorlarsa, bu dersin verildiği saatlerden muaf tutulurlar. Camiye gelmek istemiyorlarsa kimse onları buna zorlamıyor. Cemevlerine gitmek istiyorlarsa bunu da kimsenin engellediği yok. Ama her ikisine de gitmek isteyenler olabilir, tarafların bunu da engellemeye hakları olamaz. “Cemevlerini camiye alternatif bir madet olarak tanıtma talebi” o kadar masum bir talep değildir. Milyonlarca Alevinin aynı zamanda camiye gitmekte ve orada ibadet etmekte oldukları gözönüne alındığında hayatın gerçeği ile de örtüşmemektedir.. Bu sebeple konu enine boyuna tartışılmalı, hükümde acele edilmemeli, çözüm cemaatlerin uygulaması doğrultusunda zamana bırakılmalıdır.